Samed Behrengi Bütün Öyküleri. Samed Behrengi

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Samed Behrengi Bütün Öyküleri - Samed Behrengi страница 23

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Samed Behrengi Bütün Öyküleri - Samed Behrengi

Скачать книгу

işi… Hep aynı karga, havuzun başına gelip sabunları çalıyor. Çok da yüzsüz bir şey… Eğer bir elime geçirirsem, darağacında sallandırıp idam edeceğim o kargayı!”

      Daha fena küfürler de etti Anne Karga’ya. Ulduz bir şey demedi. Eğer sesini çıkaracak olsa, üvey anne işin kokusunu alabilir, onun da kargayla bir ilişkisi olduğunu düşünebilirdi. Hem zaten, bir önceki gün havuzun başında suçüstü yakalanmaktan zor kurtulmuştu.

      Baba:

      “Kargalar zaten hem pis hem de hırsız hayvanlardır. Şu yaşıma kadar şöyle dürüst bir karga hiç görmedim. Çok dikkatli ol o hayvana karşı. Aksi takdirde, havuzda bir tane bile balık bırakmaz.”

      Üvey Anne:

      “Evet, dikkat edeceğim tabi. Şimdi bir de dişine değdi tadı, gelip hepsini yemek isteyecektir.”

      Ulduz, babasıyla üvey annesinin cahilliğine içinden güldü. Kargaların dişi olmazdı ki! Anne Karga kendisi demişti bunu.

      Öğle vakti Anne Karga çıkageldi. Herkes uykudaydı. Dut ağacının gölgesinde ikisi yan yana oturdu. Ulduz olan biteni anlattı ona. Anne Karga:

      “Hiç düşünüp kendini yorma. Eğer o kadın beni yakalamaya kalkarsa gözlerini oyarım onun!”

      Sonra da minik kargayı yuvasından çıkardılar. Karga Bey’in dili çözülmüştü artık. Elbette Ulduz ve Anne Karga kadar değildi, ama yine de kendine göre hiç de kötü değildi konuşması. Çiçeklerle çalıların arasında biraz oynayıp dolandı, o yana bu yana seğirtti, kanat çırptı ve sonra da gelip annesinin yanı başında oturdu. Anne Karga, gagasıyla bitlerini nasıl yakalayıp öldürebileceğini öğretti yavrusuna.

      Anne Karga’nın sol kanadının altında bir yara vardı, Ulduz’a ve oğluna gösterdi yarasını:

      “Bu yara elli atmış yıl kadar önce olmuştu. Sabun çalmaya gitmiştim, sabuncu adam beni sopayla kovalayıp yaraladı. Tam beş yıl sürdü yaramın iyileşmesi. Kırlarda ovalardaki meyveleri bulup yedim, en sonunda tamamen iyileştim.”

      Ulduz, Anne Karga’nın bilgi ve görgüsüne, bunca tecrübesine hayret ediyordu. Keşke benim annem de böyle olsaydı diye geçiriyordu içinden. Kendi öz annesini hatırlamıyordu. Sadece bir keresinde, üvey annesinden duymuştu öz annesinin sağ olduğunu. O gün, babasıyla üvey annesi tartışırlarken, kadın şöyle demişti:

      “Kızını da köye gönder, bırak anasının yanında kalsın, ben artık onun yükünü çekemiyorum. Hem zaten, bugün yarın kendi çocuğumu doğuracağım.”

      Üvey annenin karnı ciddi ciddi şişmeye başlamıştı, doğum vakti yaklaşmaktaydı. Bir iki sefer de amcası bahsetmişti ona bir öz annesi olduğundan. Amcası, arada sırada köyden şehre geldiğinde onların evine de uğrardı. Ulduz’un tek bildiği, bir annesinin olduğu ve onun kendisini çok sevdiğiydi. Onunla ilgili başka hiçbir şey bilmiyordu.

      O gün, Anne Karga Ulduz’u ve yavrusunu ayrı ayrı öptü ve gidip damın kenarında durdu. Kargalar Şehri’ne gidecekti. Ulduz,

      “Diğer yavrularına ve Baba Karga’ya da selamımı söyle” dedi Anne Karga’ya.

      Sonra, diğer yavrulara da hediye gibi bir şeyler göndermek düşüncesi aklına düştü. Gömleğinin cebinde emzik vardı, üvey annesi ona vermişti. Basamakları tırmanıp dama çıktı, emziği Anne Karga’ya verdi ve yavrularına götürmesini tembih etti.

      İşte o vakit, Anne Karga kanat çırpıp uçtu ve kavaklardan birinin tepesine kondu. Yüzünü Ulduz’un bulunduğu tarafa döndü, gak gak gak ettikten sonra uçup gitti ve gözden kayboldu.

***

      Ulduz damın üstünde öylece durmuş, uzaklara dalmıştı bakışları. Üvey annesinden habersiz dama çıktığı geldi aklına birden. Korktu biraz. Etraftaki ve daha uzaktaki evlere bahçelere baktı. Damın üstü gerçekten de çok güzeldi. Sol taraflarında kalan komşularının evine takıldı gözü. Yaşar’ın eviydi burası. O sırada birden, Yaşar yavaş adımlarla bahçeye çıktı, her zaman boş olan köpek kulübesine yöneldi. Yaşar, Ulduz’dan iki üç yaş daha büyüktü. Akıllı ve sevimli bir oğlan çocuğuydu. Ulduz, Yaşar’ın kendisini fark etmesi için ne yaptıysa da fayda etmedi. Sesini de yükseltemiyordu içeriden duyulmasın diye. Tam iyice ümitsizliğe kapılmıştı ki Yaşar başını kaldırdı ve Ulduz’u gördü. Önce şaşkın şaşkın durduysa da sonra sevinç içinde bahçe duvarının dibine yaklaştı.

      “Orada ne yapıyorsun Ulduz?”

      “Canım sıkılmıştı biraz, dama çıkayım da öteye beriye bir bakayım dedim.”

      “Üvey annen nerede?”

      Ulduz’un aklından çıkmıştı her şey. Konuşurlarken minik kargayı bahçenin içinde bırakmıştı, üvey anne uyanıp onu bulabilirdi, o zaman da… Aman Allahım, sakın! Yaşar’dan hemen ayrılıp, alelacele aşağıya indi. Karga Bey’i alıp yuvasına kapattı. Tam kapısını da kapatıyordu ki üvey annenin sesini duydu:

      “Ulduz yine ne cehenneme girip kayboldun ortadan? Niye cevap vermiyorsun?”

      Ulduz’un korkudan eli ayağı tutmaz oldu, önce sesi çıkmadı, bir şey diyemedi. Sonra kendini topladı biraz ve “Buradayım anne, çiş yapıyordum.” diyebildi. Kadın bir şey demedi, bela bu seferlik geçmiş gibiydi.

***

      Ertesi sabah, Ulduz erkenden uyandı. Anne Karga gak gak ediyor ve yardım istiyordu. Sanki boğuluyormuş gibiydi sesi, çığlık atıyordu adeta. Ulduz alelacele bahçeye koşturdu. Dut ağacının dibinde duran üvey anne, Anne Karga’yı ağacın dalına baş aşağı asmış, karga gak gak ettikçe o da sopayla vuruyordu hayvana, bir yandan da küfür ediyordu. Üvey annenin yüzü yaralanıp kanlanmış, akan kan yere damlıyordu. Karga bir yandan çırpınıyor, bir yandan da gak gak feryat ediyordu. Ayaklarından asılmıştı.

      Ulduz kendisi de bilmiyordu hangi ara kadına doğru koştuğunu, bacaklarına sarılıp ısırdığını. Üvey anne çığlık attı ve Ulduz’u kendinden uzaklaştırdı. Sonra da okkalı bir tokat yapıştırdı kızın kulağının dibine. Ulduz düştü, kafasını taşa çarptı, kendinden geçti ve sonra da bir şey hatırlamadı daha.

***

      Ulduz öğle vakti açabildi gözlerini. Etrafında komşulardan birkaç kişi daha vardı. Üvey anne de başucunda oturuyor, elinde kaşıkla Ulduz’un ağzına ilaç koyuyordu. Bir gözü ve alnı beyaz bir bezle sarılmıştı. Ulduz’un gözleri yarı bulanık görebiliyordu başta. Sonra sonra insanları birer birer tanıyabildi. Yaşar’ı da seçebildi, annesinin yanında oturmuş kendisine bakıyordu.

      Babası, Ulduz’un gözlerini açabildiğini görünce heyecanla haykırdı:

      “Çok şükür! Gözlerini açtı sonunda. Ölmeyecek. Ulduz! Konuş Ulduz…”

      Ulduz’un konuşmaya mecali yoktu. Üvey annesine doğru çevirdi başını. Aynı anda, dört bir yandan gak gak gak sesleri duymaya başladı. Ulduz çıldırmış gibi, üvey annesinin saçlarına yapıştı ve çığlık çığlığa bağırdı. Ama baş ağrısından o kadar hâlsizdi ve gücü yoktu ki, elleri birden

Скачать книгу