Samed Behrengi Bütün Öyküleri. Samed Behrengi

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Samed Behrengi Bütün Öyküleri - Samed Behrengi страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Samed Behrengi Bütün Öyküleri - Samed Behrengi

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Kabul etmeyin! Bu hileci kuş bizi birbirimize düşürüp birbirimize öldürtmek istiyor. Benim bir planım var…”

      Ama ufak balıkların kafası, kendi dertleriyle o kadar yoğundu ki başka bir şey düşünmediler bile ve Küçük Kara Balık’ın başına üşüştüler. Küçük Kara Balık, kesenin arka tarafına çekildi ve kısık bir sesle:

      “Korkaklar! Her hâlükârda kapana kısıldınız ve kaçabilecek yeriniz de yok. Gücünüz de bana yetmez hem.”

      Ufak balıklar:

      “Seni boğmak zorundayız, özgürlüğe kavuşmak istiyoruz.”

      Küçük Kara Balık:

      “Aklınız başınızdan uçup gitmiş sizin! Beni boğacak olsanız bile yine de buradan kurtulamayacaksınız ki! Aldanmayın ona!”

      Ufak balıklar:

      “Sen bu tür laflarla kendi canını kurtarmaya çalışıyorsun. Yoksa bizi hiç düşündüğün yok.”

      Küçük Kara Balık:

      “Peki, o zaman size nasıl kurtulabileceğinizi göstereyim; ben şu ölmüş balıkların arasına karışıp kendimi de ölü gibi göstereceğim. O zaman bakalım pelikan sizi bırakacak mı? Eğer dediklerimi kabul etmezseniz şu hançerimle sizi parça parça edeceğim veya pelikanın kesesini yırtıp dışarı çıkacağım, siz de…”

      Ufak balıklardan biri sözlerini yarıda keserek bağırdı:

      “Yeter artık! Katlanamıyorum bu sözlere! Ühü… ühü… ühü…” diye ağlamaya başladı.

      Küçük Kara Balık onun ağlamasını duyunca:

      “Şu muhallebi çocuğunu niye getirdiniz yanınızda?”

      Sonra da minik hançerini çıkardı ve ufak balıkların karşısına geçti. Ufak balıklar Küçük Kara Balık’ın tavsiyesini kabul etmek zorunda kaldılar. Yalandan birbirleriyle kavga ediyormuş gibi yaptılar. Küçük Kara Balık ölü taklidi yaptı ve diğerleri de kesenin üstüne doğru çıkarak:

      “Sayın pelikan hazretleri! Şu lüzumsuz Kara Balığı boğup öldürdük…”

      Pelikan güldü:

      “Çok iyi ettiniz. Şimdi bu yaptığınızın ödülü olarak, midemde güzel bir gezinti yapabilmeniz için sizi canlı canlı yutacağım!”

      Ufak balıklar neye uğradıklarını şaşırdılar, bir şey demeye fırsat bile bulamadan pelikanın boğazından mermi gibi süratle aşağı doğru kaydılar ve işleri bitti.

      Ama Kara Balık, hemen o anda hançerini çekip, bir hamlede kesenin yan zarını yırttı ve dışarı çıktı. Pelikan acı içinde feryat edip başını suya soktu, ama Kara Balık’ı takip etmeyi başaramadı.

      Kara Balık yüzdü, yüzdü, yüzdü, sonunda öğle vakti oldu. Şimdi artık dağlar, dereler geride kalmış, nehir düz bir ovadan geçmekteydi. Sağdan ve soldan başka ırmak kolları da gelip birleşiyor ve nehrin suyunu birkaç kat artırıyordu. Küçük Kara Balık, suyun bu denli artmış olmasından mutluluk duyuyordu. Bir anda kendine geliverdi ve suyun dibinin görünmediğini fark etti. Bir o tarafa bir bu tarafa yüzüp dolandı, suyun kıyısı da görünmüyordu artık. O kadar fazla su vardı ki, Küçük Kara Balık içinde kaybolmuştu iyice. Ne tarafa doğru yüzse bir türlü sonu gelmiyordu suyun. Birdenbire, uzun ve irice bir hayvanın kendisine doğru şimşek hızıyla hücum ettiğini gördü. İki yanlı bir testeresi vardı burnunun ucunda. Küçük Kara Balık, bu testere balığının kendisini hemen şimdi parça parça edeceğini düşündü. Hemen irkilip kendine geldi, birden suyun yüzeyine çıktı, ardından hızla suya daldı dibi görebilmek için. Dibe doğru inerken büyük bir balık sürüsüyle karşılaştı, binlerce balık vardı, binler kere binlerce balık… Onlardan birine sordu:

      “Yoldaş! Ben yabancıyım, çok uzak yerlerden geldim. Burası neresi?”

      Balık, sürüdeki arkadaşlarına seslendi:

      “Hey, bakın! Bir tane daha!”

      Sonra da Küçük Kara Balık’a döndü:

      “Denize hoş geldin yoldaş!”

      Balıklardan bir diğeri:

      “Bütün nehirler, ırmaklar, dereler buraya dökülür. Ama elbette bazıları da bataklıklarda kalır, kaybolurlar.”

      Bir diğeri:

      “Ne vakit istersen bize katılabilirsin.”

      Küçük Kara Balık denize ulaşabildiği için çok mutluydu:

      “Önce biraz gezineyim buralarda, sonra da gelip size katılırım. Balıkçının ağını çekip sürüklemenizde bu sefer ben de sizinle birlikte olmayı çok istiyorum.”

      Balıklardan biri:

      “Bu istediğine çok çabuk ulaşacaksın. Şimdi git biraz dolaş, ama suyun üstüne yakın gideceksen balıkçıl kuşuna karşı çok dikkatli ol. Bu günlerde iyice pervasız oldu; her gün dört-beş tanemizi avlayıp yemeden rahat bırakmıyor bizi.”

      Küçük Kara Balık sürüdeki balıklardan ayrıldı ve kendini suya bırakıp yüzdü. Bir süre sonra denizin yüzeyine yaklaştı. Güneş sıcak sıcak ısıtıyordu suyu, Küçük Kara Balık da sırtında güneşin sıcaklığını duyuyor, bundan büyük keyif alıyordu. Sakin ve huzurlu bir şekilde suyun üstünde yüzüyor, bir yandan da düşünüyordu:

      “Ölüm çok kolay bir şekilde gelip beni bulabilir, ama yaşayabildiğim sürece kendi ayağımla gidip onu karşılamamalıyım. Lakin olur da bir gün ölümle karşı karşıya gelirsem de çok önemli değil; önemli olan, benim hayatımın veya ölümümün, diğer insanların hayatları üzerinde nasıl bir iz bıraktığı…”

      Küçük Kara Balık, düşüncelerini sürdürmeye daha fazla fırsat bulamadı, balıkçıl kuşu yaklaştı ve onu kapıp götürdü. Küçük Kara Balık, balıkçıl kuşunun gagaları arasında çırpınıp duruyor, ama bir türlü ondan kurtulmayı başaramıyordu. Balıkçıl, belini o kadar sıkı kavramış ve sıkıyordu ki neredeyse canı çıkacaktı balığın. Ama Küçük Kara Balık sudan ayrı ne kadar süre hayatta kalabilecekti! Küçük Kara Balık, “Keşke balıkçıl beni hemen şimdi yutsa.” diye düşündü. Bu sayede en azından kuşun midesinin ıslaklık ve rutubetinde, ölmeden önce birkaç dakika daha yaşayabilmesi mümkün olurdu. Bu düşünceyle, balıkçıla seslendi:

      “Neden beni canlı canlı yutmuyorsun? Ben, öldükten sonra eti zehirli olan balıklardanım.”

      Balıkçıl buna bir şey demedi, kendi kendine düşündü:

      “Seni kurnaz seni! Bak sen şunun yapmaya çalıştığı hileye! Beni konuşturmaya çalışıp da kurtulmak istiyor olmayasın?”

      Kara uzaktan görünmeye başladı, giderek yaklaşıyorlardı toprağa.

Скачать книгу