Can Pazarı. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Can Pazarı - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 15

Жанр:
Серия:
Издательство:
Can Pazarı - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

Pek acayip… Sizin üzerinizde bir tılsım var, tramvayları koşturan elektrik gibi bizi çekiyor.”

      “Biz öyle yapışkanlıktan hoşlanmayız.”

      Hımhım Osman düşmanca bir kaş çatışıyla: “Yankesici midirler, nedir bu oğlanlar? Peşimize iki serseri düştü diye polise haber vermeli.”

      Veysi: “Üzerimize yorduğunuz şeye bak. Biz sizi sevdik, siz bize hakaret ediyorsunuz. Polisle bizim alışverişimiz yok.”

      Moloz Agâh: “Sizin ne çeşit mal olduğunuzu polis anlar.”

      Maşuk: “Bizim hâlimizde şüphe uyandıracak ne gördünüz?”

      Boğmaklı Reşide kart bir Gerze horozu sedasıyla lafa karışarak: “Nuruosmaniye Caddesi’nden beri beni kolluyorsunuz. Biriniz arkamdan geliyor, öbürü önümden gidiyor. Karmanyolacı mısınız,35 üzerimden ne kokusu aldınız bilmem ki? Ben her gün yiyeceği ekmek peynirin yolunu arayan fakir bir adamım. Nafile yoruluyorsunuz.”

      Tavcı karı, bu delikanlıların sezinledikleri bir şey varsa kızdırıp da söyletmek için böyle damarlarına basıyordu.

      Veysi, bu ithama hiç hiddetlenmiş görünmedi, aksine yumuşak bir sesle: “Biz seni bön bir adam zannettik ama aldanmışız. Arkandan geldik, iyi dikkat etmişsin ağam bunda hakkın var. Lakin ne için geldiğimizi anlayamamışsın.”

      Reşide alayla: “Ahu gözlerime vurulup da gelmediniz ya?”

      “Bizi arkandan çeken sebep büsbütün başka. Pek tuhaf bir şey…”

      “Ne imiş o tuhaf şey?”

      Veysi küçük küçük bir iki gülme fıkırtısı geçirdikten sonra:

      “Ağam, Nuruosmaniye Caddesi’nde sana rast geldik. Yüzünü gördüm hoşlandım. Arkadaşıma, ‘Bak ne güzel bir köse gidiyor.’ dedim. O, gülerek, ‘Bu adam köse değil, ak ağadır.’36 dedi. İşte gençlik, işsizlik bu… Aramızda kösedir, ak ağadır diye bir iddiadır tutturduk. Nesine biliyor musun? Rakısıyla karısıyla bir gece eğlentisine… Fakat halli zor mesele… Senin ne olduğunu yine senden başka kimden öğrenebilirdik? Birdenbire gelip sormaya utandık… Arkandan buraya kadar yürüdük. Gece cümbüşüne seni de beraber götüreceğiz. Eğer köse isen bizimle beraber tam zevk edersin. Ak ağa isen maatteessüf eğlencenin yarısına iştirak edebilirsin. Söyle nesin? Lakin yalan söyleme. Biz adamı yoklarız ha!”

      8

      Bu “yoklama” sözüne mantarcılar hep gülüştüler. Yalnız Boğmaklı’nın can sıkıntısından benzi attı. Ne oldukları bilinmeyen bu iki delikanlı kimdi? Şüphesiz bu söyledikleri doğru değildi. Peşinden gelmelerinden maksatları ne idi?

      Reşide, tavırlarıyla arkadaşlarına bunda gülünecek bir şey olmadığını anlattı. Çatkın bakışlarıyla onları uyandırmaya çalıştı. Böyle tehlikeli şakayı kısa kesmek için:

      “Ben öyle davete, cümbüşe gider adam değilim. Benim ak ağaya benzer nerem var? Keşke onlar gibi olsam… Yiyecek düşünmem, giyecek düşünmem, kira düşünmem, sarayların sıcak bir köşesinde işsiz güçsüz yan gelip otururum. Burada ne işim var?”

      Veysi: “Merak etme, o ak ağalar, kara ağalar eğer bulabilirsen ekmek peynirlerini yakında gelip viranede senin öbür yanında yiyecekler. Evvelleri Osmanlı mülkünü idare eden, masallarda bile bir dudağı yerde, bir dudağı gökte diye dehşetiyle anlatılan bu korkunç, kuzguni hadım ağalarından birini dilenci kılığında gördüm. Hâline içim acıdı. Neden bu sefalete düştüğünü sordum. Anlattı. Buradaki Mısırlılardan birinin sarayında imiş, saray kapanmış, eline bir kâğıt beş liralık vererek bu zavallıyı iskete gibi kafesten azatlamışlar. Mısır’a gitmek istemiş. Para yetmemiş. Birkaç gün orada burada sürünerek elindekini de yemiş. Şimdi ne yapsın?”

      Hımhım Osman:

      “Ne yapabilir ki? Bu Arap’ı beslemek için koca bir saray yapmalı. İçini genç, güzel kadınlarla doldurmalı. Bunun eline kırbacı vermeli, onların başına zebani dikmeli. Bu işi görmek için mutlak insanın erkekliği sökülmüş olmalı, çünkü tam nefisli bir adam o hurilere kırbaç kaldırmaya kıyamaz.”

      Mahalle kahvesinde yarenlik eder gibi açılan bu konuşmaya Reşide’nin öfkesi arttı. Bu delikanlıların böyle gelip kendilerine çatışları her hâlde iyi bir maksatla değildi. Sözü kısa kesip bunları başlarından defetmek lazım gelirken arkadaşlarının bu ettikleri ihtiyatsızlık ne idi? Kaşıyla gözüyle etrafındakileri idare ederek içindeki ekmek kırıntılarını bir kenara serperek mendilini topladı. Gitmeye hazırlanıyordu.

      Veysi: “Bu kadar çabuk nereye ağam? İki satır konuşuyorduk.”

      Reşide: “Herkesin işi gücü var.”

      “Senden pek hoşlandım da…”

      “Ben senden hiç hoşlanmadım.”

      “Merak ettim, ne iş tutuyorsun?”

      Maşuk: “Herhâlde sakala, bıyığa lüzum görülmeyecek bir iş olacak.”

      Reşide: “Of… Çok sırnaşık çocuklarsınız. Allah’a ısmarladık, size de uğurlar olsun… Haydi benim köseliğimden daha tuhaf bir şey bulup onunla eğleniniz. Bu koca İstanbul’da neler var…”

      Mantarcıların hepsi sıvışmak üzere iken Veysi birdenbire Reşide’nin koltuğuna girerek kulağının dibinde:

      “Köse ağam senden o kadar çok hoşlandım ki böyle çabucak ayrılmaya gönlüm razı olmuyor.”

      Reşide bütün hiddetiyle çırpınarak: “Çek elini… Kol kola gidemem gıdıklanırım.”

      “Tuhaf şey… Sende âdeta bir kadın cilvesi var. Zaten tüy tüs de yok seni müennes farz edince yüzünü pek fena bulmuyorum, yalnız iki tek atmaya bakar! Yokluk zamanlarımda çok kocakarı duası aldım, idmanım vardır, uyuşuruz.”

      Saltalı karı bir kazan kızgın su gibi kaynayarak arkadaşlarına: “Kurtarınız beni bu haydudun elinden… Bıyıksız buldu da kadın farz ediyor. Şimdi karşınızda bir rezalet olacak. Bu azgın teke deli midir? Sarhoş mudur? Çattık belaya…”

      Ötekiler köseyi kurtarmaya atılmak üzere iken Veysi:

      “Ne deliyim ne sarhoşum… Sana âşığım Reşideciğim…”

      Köse: “A… Divane… Nasıl Reşide?”

      Veysi: “Boğmaklı…”

      Bu kelime hepsini boğar gibi susturdu. Çünkü mantarcılıklarının esrarını bu delikanlıların bildikleri anlaşılıyordu. Acaba ne dereceye kadar? Bir kelimeden korkup da birdenbire silah teslim etmek de iyi değildi.

      Patlıcan Ahmet, Reşide’nin yardımına yetişerek: “Ağaya neden kadın

Скачать книгу


<p>35</p>

Karmanyolacı: Şehir içindeki ıssız yollarda ölümle korkutarak soygunculuk yapan. (e.n.)

<p>36</p>

Ak ağa: Haremlerde hizmet gören hadım ağalarının beyaz ırktan olanı. (e.n.)