Can Pazarı. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Can Pazarı - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 16

Жанр:
Серия:
Издательство:
Can Pazarı - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

ve şaka olmadığını anladılar ve tehlikenin ciddi olduğunu gördüler. Dişisi erkeği bir halka teşkil ederek iki delikanlıyı ortalarına aldılar.

      Hımhım Osman dişlerini gıcırdatarak: “Maksadınız nedir? Çabuk söyleyiniz.”

      Veysi ile Maşuk sırt sırta verip boksörler gibi yumruklarını sıkarak kendilerini koruma vaziyeti aldıktan sonra:

      “Çarşıiçi’nde tavladığın altı yüz liradan pay almak…”

      Hımhım Osman’la Veysi, Patlıcan Ahmet’le Maşuk karşı karşıya idiler. Her iki tavcı da bellerinden sivri uçlu birer kama sıyırarak “İşte payınız…” cevabıyla hücuma davranırlarken halka ortasındaki iki genç birbirinin arkasına dayanarak düşmanlarının karınlarına öyle çeviklikle birer tekme indirdiler ki Patlıcan Ahmet bir yana, Hımhım öbür yana pat küt ot yastık gibi arkaüstü yere devrildiler. Yandan silah çeken Moloz Agâh avurduna birbiri üzerine şimşek patlangacıyla iki yumruk yedi. Ağzına koca bir elma saklamış gibi yanağı ta kaşına kadar üfürdü, şişti.”

      Herifler neye uğradıklarını anlayamayarak kendilerini toplamaya uğraşırlarken karşıdan bir “Davranmayınız!” sesi geldi.

      Baktılar, namlıyı tavcılara dikmiş elinde koca bir rovelverle koşan Muhsin’i gördüler.

      Tam zamanında yetişen bu arkadaş karşıdan şöyle bir afi savurdu:

      “Bize Yavuzlar Çetesi derler. On iki kahramanız. Bütün sokak başları alınmıştır. Tavcı ağalar hesabınızı çabuk görünüz. Hepsini istemiyoruz. Hakça paya razıyız.”

      Tavcılar hâllerinin tehlikesini anlamayacak kadar aptal değildiler. Kamalarını kınlarına indirdiler.

      Veysi: “Ha şöyle… O kebap şişlerini yerlerine koyunuz. Gördünüz ya biz size karşı silah çıkarmadık. Çünkü tekmemizde, yumruğumuzda revolver kuvveti vardır. Sizin gibilerini püfff diye nefesimizle deviririz. Çıkarınız paraları bakalım. Tastamam altı yüz kâğıt olacak.”

      Reşide hemen yaygaraya başladı:

      “Altı yüz değil… Altı yüz değil… Yanlış işitmişsiniz.”

      Maşuk:

      “Lo lo lo istemez, küllüm yutmayız, sökülün bakalım.”

      Hımhım Osman:

      “İnanınız altı yüz yoktur…”

      Veysi: “Sattığınız broşun asıl kıymeti olan altmış kuruşu düşeriz.”

      Maşuk: “Benim, gümrükte arayıcılığım vardır. Siz paralara el vurmayınız. Biz olduğu gibi şimdi meydana çıkarırız.”

      Boğmaklı Reşide kasıklarını tutarak: “Bende mesane hastalığı vardır, sık sık idrar gelir, şurada duvar kenarına bir abdest bozup geleyim.”

      Karı adımını atarken Veysi yakasına yapışarak: “Sende mesane yok ki hastalığı olsun. Kim olduğunu deminden söylemedik mi Reşide Hanım.”

      Reşide: “İdrar hastalığı mutlak mesaneye mahsus değildir a…”

      Veysi: “Ne olursa olsun… Sen donuna işe… Ben sana ayrıca çamaşır parası veririm.”

      Karı: “A, hiç öyle şey olur mu?”

      Veysi: “Sen salıver, bak nasıl olur.”

      Karı: “Berbat olurum, rica ederim, müsaade ediniz.”

      Maşuk: “Biliyoruz, sofu karı değilsin… Ne abdestin bozulur, ne de kılmadığın namazına bir zarar gelir.”

      Reşide orta yerde topaç gibi dönerek: “Ay, kasıklarım çatlıyor.”

      “Haydi, salıver.”

      “Ben titiz insanım, temiz çamaşırımın üzerine bırakamam. Ömrümde hiç yaptığım şey değil… İnanınız pek rahatsızım.”

      Veysi: “Yalnız bir şartla müsaade ederim.”

      Karı ovunarak: “Nedir şartın?”

      “Bir yaşında çocuk gibi donunu ben çözeceğim. Şefkatli bir dadı dikkatiyle çişini ettireceğim, sen hiç elini değdirmeyeceksin.”

      “Bilmiş ol delikanlı, ben bu yaşa gelinceye kadar donumu hiçbir namahrem erkeğe karıştırtmadım. Irzına kavi bir kadınım.”

      “Irzında gözü olanın gözü çıksın… İstersen anam ol, şu kıyafetinle istersen babam ol… Sen de yalnız şunu bil ki vücudunun gizli bir yerinde altı yüz liralık bir paket saklı oldukça çok delikanlılar donunu karıştırmaya can atarlar.”

      Boğmaklı idrar zoruyla çalkalanarak: “Paralar bende değil… Patlıcan’da…”

      Patlıcan: “Mademki sözlerimize inanmıyorsunuz, buraya yirmi dakika kadar çeker derin bir mahzen var. Oraya gidelim. İstediğiniz gibi üstümüzü arayınız.”

      Veysi: “Biz mahzene filan gitmeyiz, burada soyunacaksınız. Paralar meydana çıkıncaya kadar hepinize üstünüzden başka bir yere işemek yasak.”

      Reşide, bu pek yaman delikanlıların bir müddet sıkıştırmalarından kurtulmak için:

      “Bende bir şey yok paraların bir kısmı Safinaz’da.”

      Safinaz, ince bir başörtüsünün altında sürmeli gözlerini süzerek: “A a, Reşide iftira etme. Üzerime on tabanca çekseler ben gizli yerlerime erkek eli sürdürmem.”

      Veysi: “Ah şekerim, çok cilvelisin. Bak senin üstünü ararken midem bulanır. Korkma tabancalarımızı boşaltmayız, yeri değil… Fakat hepinizi ayrı ayrı yoklamaya, çişe götürmeye de vaktimiz yok… Paralar her kimde ise çıkarsın…”

      Reşide: “Bende yok…”

      Patlıcan: “Bende hiç yok…”

      Hımhım: “Arayınız, kendi harçlığımdan başka para çıkarsa helal olsun.”

      Moloz: “İşte ceplerim, işte elleriniz… Bakınız, ne bulursanız sizin olsun.”

      Veysi, cebinden bir kaptan düdüğü çıkararak “Uzun ediyorsunuz, bunu üfleyince civarın bütün polisleri buraya toplanır. O zaman ne size ne bize merkeze gidince paraları hangi deliğinize saklamış olsanız bulup çıkarırlar. Biz ‘Yavuzlar Çetesi’ on iki kişiyiz. Adam başına yirmi beşerden tam üç yüz lira eder. Altı yüzün yarısı sizin, yarısı bizim… Hakça bir paya razı mısınız? Üfleyeyim mi?” dedi. Düdüğü ağzına götürdü.

      Boğmaklı büyük bir telaşla: “Müslüman’sanız…”

      Veysi elini göğsüne koyarak: “Elhamdülillah…”

      “Sözümüze

Скачать книгу