Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 21

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Bu esnada Zerno kamarasına inip çıkarak koca bir kama getirdi ve “Al işte bunu, ben bununla üç dört yiğidi öteki dünyaya göndermişim. Yiğit adam elinde olduktan sonra toptan, tüfekten âlâdır.” diye Hasan’a verdi. Kim bilir Hasan bu katl aletini nasıl bir nefretle eline aldı. Ama renk vermek imkânsız olduğundan dışından memnuniyet göstermeye nefsini zorladı.

      Palos Burnu, karşılarında büyüdükçe büyümekteydi. Gide gide kavi bir liman dahi seçilmeye başladı. Derken kasabanın evleri ve limandaki gemiler fark olundu. Alonzo’nun çehresinden Hasan ile bir kelimecik dahi olsa konuşmak için binlerce iştiyak alameti görünüyor idiyse de haydutlara vesile, şüphe vermemek için Hasan’ın yanına bile sokulmaya muvaffak olamazdı.

      Hasılı, limana girdiler. Demir atmak, yelken sarmak hizmetleri baş gösterdi. Hasan’ın armacılıkta olan mahareti münasebetiyle baş direğin babafingosuna kendisi çıkmıştı. Alonzo dahi gabya sereninde iken bir kolayını bulup Hasan’ın yanına kadar sokulup “Aman velinimetzadem, ben burada kalıyorum diye siz firar yolundan dönmeyiniz.” dedi. Ve Hasan birkaç lakırtı söylemeye davrandığı hâlde “Söylemeyiniz, haydutların şüphesini arttırırsanız fena olur. Siz başınızın çaresini arayınız.” cevabıyla yine gabyaya indi.

      Yelkenler sarıldı. Güvertede dahi demir atılarak gemi artık yatmış idi. Hasan, Alonzo, Zerno ve Pietro yine bir araya gelerek müzakereye başladılar. Gündüz gidemeyeceği ortada olmakla gece yarısına doğru gidilmesi lazım olduğunu söyleştiler. Yeni arkadaş ile beraber gidecek olan üç kişiyi ayırdılar ki birisi bu kasabaya gelip Alfons’un konağına girilmesini düşünen herifti. Gündüz gözüyle gidilip bir kere konağın keşfine lüzum görüldü. O herif ile Hasan bir sandala binerek sahile çıktılar.

      Sahilde gemici ve simsar türünden birkaç adama rast geldiler ki gemiciler “Hoş geldiniz!” resminden sonra nereden geldiklerini soruyorlardı. Hasan bunlara Cezayir’den geldiklerini cevaben söylüyordu. Simsarlar ise gemilerinde ne gibi mallar bulunduğunu sorup Hasan bunlara geminin boş olduğu, yük aramak için buraya geldikleri cevabını verdi.

      Asıl görevlerinden kimseye renk vermemek için de rehberle beraber olan adamla kol kola verip iskeleye yakın bir meyhaneye girdiler. Oturup biraz etrafı temaşa ile beraber, birer kadeh de şarap ısmarladılar. Bu kabîl tayfalar meyhanede içki ısmarladıkları zaman parasını peşin vermek âdettir. Hasan para vermek istediyse de üzerinde para olmadığından arkadaşına teklif etti. Onun ise yanında topu topu bir bakır para bulunduğundan ve bu para ile ancak bir kadeh şarap alınabileceğinden meyhaneci “Sizi gidi köftehorlar sizi, iki kadeh şarabı içip de bir bakır vererek sıvışacaktınız ha! Tevekkeli parayı peşin almak âdetini koymamışlar!” diye kadehlerin yalnız birisini bırakıp diğerini aldı, götürdü. Gerçi, Hasan şarap içmeye muhtaç olmadıktan başka, tiksinirdi de. Lakin gemicilere mahsus olan bütün davranışları yerine getirmek gerektiğinden “Bir boş kadeh ver de bu şarabı arkadaşımla ortaklaşa içelim.” dedi. Ve meyhaneci boş kadeh getirdikten sonra bir kadeh şarabı paylaşıp içtiler. Meyhane âlemi bir saat kadar devam etmişti. Sonra Hasan ile rehber çarşıya çıkıp öteye beriye gezmeye başladılar. Hasan kavrayışındaki ve zekâsındaki mükemmellikle girdiği, çıktığı sokaklara o kadar dikkat ediyordu ki kasabanın haritasını alacak bir mühendis olsa ancak bu kadar dikkat ederdi. Hoş, Hasan dahi Cartagena haritasını âdeta hafızasına resmederdi ya!

      Döne dolaşa bağlık eteğindeki Alfons’un konağına kadar vardılar. O gün konakta ziyafet mi vardı? Yoksa düğün mü oluyordu? Hasılı biraz kalabalık vardı. Bunlar uşağın müsaadesiyle, gezmek için bahçeye dahi girdiler. Zira gemici adamlar öyle bağdan, bahçeden mahrum oldukları için kırk yılda bir kere karaya çıktıkları zaman bir bahçeye girmekten kendilerini menetmezlerdi.

      Bahçe içinde bir aşağı beş yukarı gezinerek konağın dört tarafını dıştan muayene ettiler. Kapının sağ tarafına düşen kenarı üzerinde büyük bir ağaç görüldü ki konaktan iki kat yüksek olup büyücek bir dalı dahi tam üst katın ilk penceresinden girmek için merdiven olabilirdi.

      Bu keşfi bitirdikten sonra ahır dairesine ve uşakların odasına dahi uğradılar. Bu dairelerin konağa biraz uzakça olmaları matluba13 uygun görüldü.

      Nihayet her tarafı görüp her şeyi gözden geçirdikten sonra kapıdan çıkarak dış avlu duvarlarına arka verilmek ile çıkılabileceğini ve öte taraftan atlanmak mümkün olduğunu dahi görüp sokaktan sokağa yine şehri gezmeye koyuldular. Bu gezip dolaşma, bu inceleme ve teftiş tam akşama kadar devam etmişti. Akşamüzeri gemiye döndüler. Pietro bir aralık bu kadar geç kalmış olmalarına darıldıysa da Hasan “Bir işe başladığımız zaman başa çıkarmak lazımdır. Biz yalnız konağı keşfetmedik, bütün şehri keşfettik. O kadar öğrendim ki şimdi şehrin haritasını ezbere çizerim. Ya, maazallah duyulursak nereye kaçacağımızı bilmeyip de hayvan gibi yakayı ele vererek sıra sıra asılalım mı?” deyince o melun haydudun yüzünde memnuniyet alametleri görüldü ve “Bizim yeni arkadaş, Alonzo’dan daha filozof.” diye Hasan’a bir de aferin verdi.

      Hasan konağın pek zengin bir konak olduğunu ve hatta o gün tesadüfen konakta ziyafet olmasıyla uşakların yorgun bulunması isteklerinin yerine gelmesini kolaylaştıracağını hikâye ettikçe kaptanlar hayallerini bir kat daha genişleterek hiç olmazsa hisselerine biner taler düşeceğini kurarlardı. Bu memnuniyet üzerine akşam yemeğini Hasan ile birlikte yediler.

      Bu aralık şunu da söylemekten geri durmayalım ki Kaptan Zerno, arkadaşı Pietro’nun kötü huyluluğundan şikâyet etmekte bulunduğu cihetle, Hasan’da bu kadar dirayeti, bu kadar şecaati görmesi üzerine, evvelce geminin üçte bir hissesine sahip olduğu hâlde, ahirete gönderilen arkadaşın yanına şu Pietro’yu dahi nasıl atmak mümkün olacağını Hasan’a danışmak ve bu işi yoluna korsa geminin yarısını olmaz ise de dörtte birini Hasan’a vermek gibi şeyleri düşünüyordu.

      Hasılı, yemek yenildi ve hatta o gün satın alınan şaraptan birer, ikişer şarap dahi içildi. Yine daima girişilmiş olan iş üzerine fikir yürüterek gece yarısına ulaşıldı.

      Hasan, kalkıp kaptanlara veda ederek üç arkadaşıyla sandala bindi. Hırsız küreği çekilerek bir su şıkırtısı kadar da ses seda vermeksizin karaya vardılar. Sandal içinde nöbetçi kalmak için bir fazla adam almışlardı. Bu adama nereden ıslık sesi gelirse cevap vermesini tembihle kendileri yola düzüldüler.

      Sokaklarda kimseler yoktu. Dolayısıyla bir kişiye rast gelmeden Alfons’un konağına vardılar. Kapı kapanmış. Birisi Hasan’a arka vererek Hasan duvarı aştı ve öte taraftan kapıyı açıp arkadaşıyla birleşti. Kapıya on on beş adım mesafeye bir nöbetçi koydu ki kapıdan bir kimse girecek olursa hemen haber verecek ve arkadaşlar dahi bağ içinde kendilerini kaybedecekti. Bu nöbetçinin birisini dahi uşak ve ahır daireleri tarafına gönderdi. Kendisi dahi yalnız gündüz beraberinde gelmiş olan arkadaşını alıp sözü geçen ağacın dibine geldi.

      Konağın bazı pencereleri arkasından pek zayıf ışıklar parlıyor idi ki bunlar artık herkesin uykuya varmış olduğunu ispat ediyordu. Hasan derhâl ağaca sarılmadı. Ağacın dibine oturup başını elleri arasına alarak bir müddet dalgın dalgın düşündü. Acaba neler düşündü? Bunu kimse bilmez. Şu kadar var ki arkadaşı “Canım ne bekliyorsun? Haydi bakalım!” dediği zaman Hasan “Sen bilmezsin, bir kere etrafı dinleyelim bakalım.”dan ibaret bulunan cevabını pek titrek bir ses ile vermişti. Eğer yanında hayduttan başka

Скачать книгу


<p>13</p>

Matlub: İstek, istenilen şey. (e.n.) 80