Şıpsevdi. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şıpsevdi - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Şıpsevdi - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

yatsın, o zamanlar benim oğlanı… Süleyman’ımı komşumuz Hacı Fevzi Efendi’nin gelini Safinaz Hanım emzirdi. Neler çektim, neler…”

      Öteki kadın: “Ay, öyleyse heriften bir parça köftecik isterim. Hatuna günah değil mi?”

      Kadın, tramvayın penceresinden kambur kahveciye seslenerek:

      “Hu, kahvecibaşı… Kahvecibaşı… Baksana aslanım… Burada emzikli var. Köften mis gibi koktu. Şöyle bir çimdik… Bir tadımlık verir misin?”

      Kambur kahveci, arkasında omuzdan iliklenir, yârdan ayrıldım biçimde cakalı bir mintan… Kollar dirseklere kadar dekolte… Baş açık, saçlar gayrimuntazam, çenesi göğüs tarafındaki çıkıntıya temas eder surette vücudunu yampiri çağanozvari ızgaraya vermiş… Elinde maşa… Ateş üzerinde etrafına kokulu bir duman yayan köfteleri, gözlerini yarı süzerek, dudaklarının nihayetlerinde biriken salyayı yuta yuta fevkalade bir özenle, özel bir tavırla ara sıra altüst ediyor. Karşısında yarım düzine kadar irili ufaklı köpek, köftelere karşı susta durur gibi saygılı birer vaziyet almışlar. Maşanın ızgaraya uzanışında kamburun beklenmedik bir ikramını ümitsizcesine bekleyen köpeklerde gözlerini baygın baygın yumup açarak birer yutkunuş var…

      Köftelerin iştah açıcı kokusu sayesinde kadınlar tarafından “kahvecibaşı”, “aslanım” gibi iki övücü ve takdir dolu hitaba layık görülen kahveci, ikram seven bir insanın gururuyla hemen köftenin birini maşayla kavrayıp cazırdaya cazırdaya tramvaya doğru uzatarak:

      “Çeşnisi bedava… İmrenip de istemeyenin günahı boynuna… Şan olsun da kâr olmasın… Köftem Aksaray’a nam verdi… Gebelere, emziklilere helal ve afiyet olsun… Al hanım, ye!.. Sütün kaçmasın…”

      Kadın elini köfteye doğru evvela saldırıp sonra geri çekerek:

      “A güzelim… Senin maşayla tuttuğun o sıcak köfteyi ben elimle nasıl alayım? Bir lokma ekmekçiğin yok mu? Üstüne koy da ver. Bir sevaptır ediyorsun, bari tamam et…”

      Kahveci: “Gücenme hanım… Ekmeğim de var, suyum da… İstersen kahve, çay, limonata da ikram edeyim.”

      Tramvaydan kadının biri: “Bakınız, herif bizimle eğleniyor.”

      Diğeri: “Ne yaman kambur felektir o… Siz onun öyle yamrılığına, yumruluğuna bakmayınız. İki karı boşadı. Kız kardeşini tanırım…”

      Kahveci, yarım dilim ekmeğin üzerinde köfteyi tramvaya uzatarak:

      “İçinizde kaç emzikli, kaç hamile var? Allah’a şükür köfte çok… Kaç tane isterseniz haddim olmayarak takdim edeyim…”

      Kadının biri: “A, delinin zoruna bak! Karın doyuracak değiliz ayol…”

      Kadın köfteyi alıp dörtte bir kısım kadarını bölerek bir parça ekmeğin üzerinde emzikliye uzatır… Bir lokma da arkadaşı olan hanıma vererek:

      “Al Zehra, koktu. (öteki kadınlara) İmrenen varsa sıkılmasın, söylesin… Buna yalnız emzikliler imrenmez ya… Emziksizlerin canı yok mu?”

      Etraftan imrenmeyi gösterir mahcup tebessüm gösterenlere de birer parçacık ikramda bulunduktan sonra kadın, kalanını da kendi ağzına atar. Hanımın biri siyah kadını göstererek:

      “A, kalfaya vermeyi unuttuk…”

      Guguruklu Arap iğrenme tavrıyla yüzünü buruşturup:

      “Yok… Yok… Ban imrenmadi… Marya16 mıdır, kaçi midir, nedir? Kamburun kirli aliyle yaptiği bir koftayi seksen farşa edip de ban yer miyim hiç?”

      Kadının biri yanındakine yavaşça:

      “Aa, a, baksana kuzum bu Arap’ın guguruğundan büyük de kibri var… Köfteleri beğenmedikten başka yiyenlere de hakaret ediyor. Yok marya imiş… Yok bilmem ne imiş… Elinin körü!..”

      “Sus… Sus… Arap etrafa bulaşmak için çanak tutuyor. Bahane arıyor… Aşçı kadın mıdır nedir? Çalıp çalıp yiye yiye ete doymuş galiba da onun için nazlanıyor…”

      Yaşıyla uygun olmayacak kadar süslenmiş olan hanımın yanındaki soluk pembe elbiseli kız çocuğu densizce somurtup dudaklarını kıvıra kıvıra annesinin eteğinden çekerek:

      “Anne, ben köfte isterim… Koktu…”

      Annesi yavaşça çocuğun kulağına:

      “Ben sana şimdi çukulata alacağım… Ne yapacaksın o pis köfteyi?”

      “Anne koktu, isterim…”

      Kızın böyle arsızlandığını karşıdan gören Arap, avcu üstünden akçıl olan elini çocuğa doğru uzatarak:

      “Bak tokata… Arsiz kız, ne kımkımlaniyorsun?.. San de mi emziklisin ayo? Kamburun koftasine imranılı mı hiç?”

      Kadının biri telaşla:

      “A, bak kardeş… Hepimiz tattık da çocuğu unuttuk…”

      “A, sahi… Ne olur? Bir daha isterim. Kambur cömerde benziyor… (kahveciye) Baksana civanım…”

      Kambur: “Buyurun elmasım…”

      Kadının biri, öbürüne:

      “Baksana şu musibete! Bir lokma ekmekle bir köftecik verdi. Şimdi terbiyesiz terbiyesiz arsızlanıyor…”

      Köfte isteyen kadın: “Kahveci birader. Köfteni hepimiz yedik de çocuğa vermeyi unuttuk. Şimdi mızmızlanıyor… Şöyle yarım tanecik olsun daha verirsen büyük sevaba girersin.”

      Kambur kahveci bu defa biraz kaşlarını çatarak dükkândaki çırağına:

      “Ulan Sadık, bir dilim ekmek al gel! Parasız müşterilerin iştahları arttı. Kendileri yemişler, çocuğa tattırmayı unutmuşlar. Yavrucak şimdi mızmızlanıyormuş. Bak, hanımlara sor. Köftenin üstüne kahve, nargile de istiyorlar mı? Laleli’den tramvay bir ayak evveli imdada yetişip de buradaki kalkmazsa kasaba bir okka köftelik kıyma daha ısmarlamalı. Bu yetişmeyecek.”

      Kadının biri: “Baksanıza, zevzek kambur neler söylüyor?”

      Köfte isteyen hanım: “Bakma kardeş, öyle söyler o… Zevzektir ama kalbi pek iyi bir adamdır.”

      Bir dilim ekmeğin üstünde köfte gelir. Çırak Sadık, dilimi uzatarak:

      “Ustam selam etti, yeni gelmiş imrenenler varsa köfteyi ekmeğe sürtsünler, sürtsünler de et niyetine yesinler… Köfte bitti, tadamayanlar avuçlarını yalasınlar, dedi…”

      Kadın: “Hoşt köpek! Ustan öyle şey söylemedi, sen uyduruyorsun!”

      Çırak ustasına bağırarak:

      “Usta! Selamını söyledim…

Скачать книгу


<p>16</p>

Marya: Dişi koyun. (e.n.)