Şıpsevdi. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şıpsevdi - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Şıpsevdi - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

için doğru değil?”

      “Çünkü ben verdim bir çeyrek.”

      “Pek ayla efendum.”

      “Sen bana altmış paralık bir biletle üç kuruş on para geri verdin…”

      “Kala…”

      “Nereye kala? Benim onluk sana mı kala?”

      “Yok efendum, cenabınıza anlattıramadim. Çünkü böyle Türkçe pek güzel bilmem…”

      “Özrü kabahatinden büyük! Kumpanya Türkçe bilen hademe istihdamına mecburdur.”

      “Yok efendum, anlattıramiyorum. Turkse bilirim… Fakat hademe estahleme boyle ince kâtip lakırdi bilmiyorum. Vardır bu tramvay idare içinde mencilis yapan o adamlar hiç Türkçe bilmiyorlar ama kimse ses çıkarmamis, ben tanayorum uç tane Anastas, Yorgas, Nikolas, bunlar bilmiyorlardı nasin desinler lakırdi Türkçes… Ama sonra müşterilerle kavga yapa yapa öğrenmişler… Benim gibi…”

      “Senin gibi öğrenmişlerse diyecek yok!”

      Öteden başka bir efendi: “Bu ne âlâ şey böyle! Demek siz Türkçeyi tramvay idaresinde öğreniyorsunuz?..”

      Biletçi “Eh, ne yapadzak efendi? Benim çocuklari var. Ekmek parası kazandzak. Öğrenmeden olmaz…”

      Para bozduran efendi: “Haydi, şu benim onluğu ver…”

      Biletçi: “Ama size hesap söylemedim effendi? Altmiş para bileto, uç kuruş on para geri vermişim…”

      “Evet. Eder dört otuz para, hani onluk? İnsanı göre göre aldatacak be! Herkes hımbıl mı burada?”

      “Ma demamisim effendi çeyrek üzerinden kaybedersiniz on para?.. Çeyrek eksiktir on para…”

      “Niçin eksik oluyor? Çeyreğim silik mi?”

      “Yok değildir silik. Fakat bizim kumpanya böyle nizam koydu.”

      “Ben kumpanya mumpanya tanımam!”

      “Siz tanimazsiniz ama ben ne yapadzak? Her gün bu böyle… Sizin gibi birçok efendiler bana kavga yapıyorlar. Kumpanya demiş böyle oladzak. Bana bir kabahat vardir bunda?”

      Zavallı biletçi, o kıt Türkçesiyle müşteriyi inandırıncaya kadar akla karayı seçer. Birkaç kişiyle de silik para kavgası olur. Laleli’den de hanımlar binerler.

      Kadınlar tarafı ayak ayak üstüne bir hâle gelir.

      Biletçi: “Hanumefendiler bileto!” diye kadınlar tarafına geçer. Sıcaktan terlemiş, saçları tel tel şakaklarına yapışmış şişmanca bir hanım, yüzünün terini silmeye uğraşarak öfkeyle:

      “Herif patlamadın ya? İnsan bu tramvaya adımını atar atmaz hemen bilet diye tepesine binersin! Dur, ne oluyorsun bakalım? Sultanahmet’e gideceğim. O zamana kadar bin defa bilet alınır!”

      Biletçi ciddi bir tavırla:

      “Sultanahmet’e gidiniz, başka tarafta gidiniz, nerede olursa olsun mutlaka bilet almalisiniz. Bizim kumpanya kaide böyle…”

      “Aa, a, a… Al bundan da on paralık. Bu herif lakırtı da anlamıyor. Ben sana bilet almayacağım demiyorum. Terledim, biraz dur. Evvela biraz nefes alayım da sonra bilet alırım diyorum. Hu, sen bana dikkatli bak. Beni öteberi kadınlara mı benzettin? Benim soyum yedi göbeğe kadar helalzadedir. Hiç Frenk’in arabasına bedava biner miyim ben? Elbette bilet alacağım. Hem biletimi alırım hem de hayvanların hakkı üstümde kalmasın diye doksan dokuz ‘ya gayret’ çekerim. Ben hakkı hukuku tanırım ayol! Sen şöyle bir dolaş da sonra gel bakayım…”

      Siyah çarşaflı, zayıfça, yaşlı bir kadın biletçiye bir ikilik uzatarak:

      “Görüyor musun biletçi? İkiliğim ne kadar çil? Ben bunu sana vermezdim ama insanlık hâli bu… Bugün başka bozukluğum bulunmadı. Sana her müşteri böyle çil para verir mi? Bari uzun gitsem yüreğim yanmaz. Türbede ineceğim… Bu ikiliği oğlanın, torunum Behçet’in kumbarasından çıkardım. İğnenin ucuyla tamam bir saat uğraştım. Sen hazırcacık parayı al, çantana at. Oh, ne âlâ… Oğlan duysa kıyamet kopar. Evvelki gibi yaya yürüyemiyorum. Gitmesen olmaz. Hürmüz hastalanmış. İki eli kızıl kanda olsa teyzem, -sanki benim için- bıraksın da yarın sabah gelsin diye bahçıvanın karısıyla erkenden haber göndermiş. Gene geç kaldım. Kız öldüyse öldü, kaldıysa kaldı… Ev işi bitmez ki… Evde kızlarım, gelinlerim var, kalabalık. Şimdiki tazeler… Söyletme beni artık… Yerlerinden kımıldamasını canları istemez. Sade seyir seyran oldu mu oralara buralara koşarlar. İş görmezler, hep beni yapsın diye bakarlar. Biraz yaşlıyım ama gene onlara taş çıkartırım.”

      Biletçi bu sözlerin dört kelimesini dinlemeksizin öte tarafa gider. Lakin kadında bir defa çene açılır. Karşısındaki yabancı kadınlara doğru ellerini sallaya sallaya sözünde devam eder:

      “Hürmüz’ün eski mızmızlığı… Kız kardeşimin kızıdır. Anası öldü. Ona dünyada benden yakın kimse kalmadı. İyidir, hoştur. Kocasını çok sever. Herifin üstüne hayal-i fenerdir. Üzerine toz kondurmaz. Belki bilirsiniz, Salih Efendi, Amberîzadelerdendir. Nur gibi bir babası vardır. Sizler baki vefat etti. Eh hep o yolun yolcusuyuz. Az yaşa, çok yaşa, akıbet gelir başa… Bu dünya kime kalmış? Sözüm neredeydi? Ha, Hürmüz’ü anlatıyordum. Kocan kişizadeyse elhamdülillah bizim de soyumuz sopumuz belli. Hobyar taraflarında ben Ruhiyeci kızı Şeref Hanım diye bir anılırım. Ruhiyeci olup da Allah rahmet eylesin anam babam ruha okumazlarmış. Ruhları gayet hafifmiş de onun için bize bu lakabı vermişler. Ağababam Çörekçiler Kapısı’nda otururdu. O zamanın esnafıydı. Ama neylersin o zaman esnaflığını, beni evvela bir soysuz herife verdiler. Ahmet’imi ondan doğurdum. Size anlatsam kırk yıl bitmez.”

      Şeref Hanım birdenbire cebini yoklar. Önüne bakarak parmaklarıyla bir şeyler hesapladıktan sonra erkekler tarafını ayıran perdenin ucunu kaldırarak:

      “Hu biletçi… Biletçi, buraya gel.”

      Biletçi gelerek:

      “Ne var, hanumefendi?”

      “Sen beni tanıdın mı ayol?”

      (şaşarak) “Yok, tanimamisim…”

      “Alık, sen de! Niçin tanımıyorsun? Ben deminden sana çil ikilik veren hanım değil miyim?”

      “Ha, evet…”

      “Ben o ikiliği torunumun kumbarasından çıkardım da aldım.”

      (hayretle) “Kumbaroz çikardin?”

      “Kumbara… Kumbara, canım. Rozunu da nereden uydurdun? O ikiliği bizim çocuğun kumbarasından aldım diyorum. Ne meram anlamaz adamsın sen!”

      “Pek ayla, ben sizin sozuk kumbaroz tanimiyorum.”

      “Aman canım, ister tanı ister tanıma. Aktarın sattığı on paralık toprak kumbaralardan. Şimdi bana o lazım değil…

Скачать книгу