Harezm Güneşi - Ebu Reyhan-ı Birunî’nin Hayatı. Mojgan Sheikhi

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Harezm Güneşi - Ebu Reyhan-ı Birunî’nin Hayatı - Mojgan Sheikhi страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Harezm Güneşi - Ebu Reyhan-ı Birunî’nin Hayatı - Mojgan Sheikhi

Скачать книгу

düşünerek kavalını üflemeye devam etti.

      O gün öğleden sonra Muhammed her zamankinden daha erken koyunları eve götürdü. Annesi, Muhammed’in eve erken gelmesine çok şaşırmıştı. Yüzünde bir heyecan ve şaşkınlık ifadesi belirmişti ve ne yapsa o ifadeleri gizleyemiyordu. Büyük bir merakla oğluna sordu: “Ne oldu Muhammed? Bir şey mi var oğlum?”

      Muhammed gülerek cevap verdi annesine: “Evet anneciğim çok güzel bir şey oldu. Hayatımın en güzel tesadüfüyle karşılaştım bugün.” dedi. Sürüyü ağıla doğru sürerken, bir yandan da annesiyle konuşmasına devam ediyordu: “Demek ki ben Allah’ın sevgili kuluyum anneciğim. Neden mi diyeceksin? Çünkü karşıma Ebu Nasır gibi birini çıkardı da ondan!”

      Annesinin merakı az da olsa gitmişti, fakat tekrar soru sormaya devam etti: “Ne tesadüfünden bahsediyorsun oğlum? Ne oldu? Ebu Nasır Mensur neredeydi? Daha açık anlat bakalım şu meseleyi de anlayalım ne olup bittiğini.” dedi.

      Muhammed o gün başından geçenleri tek tek annesine anlatmaya başladı. Annesinin gözleri mutluluktan, gururdan parlıyordu. Elleri heyecandan hafifçe titremeye başlamıştı. Muhammed’e bakarak: “İnanamıyorum oğlum! Çok şükür Rabb’ime her zaman en iyi yerlerde eğitim görmeni, büyük muallimlerden ders almanı istiyordum. Bu Allah’ın takdiri işte oğlum bak karşına Ebu Nasır’ı çıkarttı. Kesinlikle onun yanına gitmelisin yavrum.” dedi.

      O gün Muhammed vedalaşmak için diğer hocasının yanına gitti. Hocası olup bitenleri Muhammed’den duyunca büyük bir memnuniyetle gülümseyerek, “Mutluluk verici bir olay bu oğlum! Sen kendi başına da bitki ilminde fazlasıyla bilgiye sahipsin. Artık başka ilimleri de öğrenme vaktin geldi sayılır. Kaçırılmaz bir fırsat bu, bence sakın kaçırma! Sendeki ilim ve bilgiye duyduğun ilgi ve alakayı bildiğim için söylüyorum; sen gelecekte çok iyi bir âlim olacaksın, bundan şüphem yok. Hem zaten ben de araştırmalarım için bir iki aylığına başka bir yere gitmeye karar vermiştim.” dedi.

***

      Ertesi gün Ebu Nasır tarafından gönderilen atlı Muhammed’i götürmeye geldi. Muhammed elinde bohçasıyla, temiz kıyafetlerini giyinmiş bir vaziyette bahçenin köşesinde oturmuş, Ebu Nasır’ın göndereceği kişiyi bekliyordu. Bütün vücudunu heyecan kaplamış, tatlı bir ıztırap içindeydi. Atlının gelmesiyle Muhammed annesinden helallik diledi, erkek ve kız kardeşleriyle vedalaştıktan sonra evden çıktı. Evin önünde kendisini bekleyen atlı, Muhammed’in binmesi için yanında yedek bir at daha getirmişti. Ayrılık vakti gelmişti, çok zor bir andı. Muhammed güçlükle annesinden, evinden ve de köyünden kopup gidecekti. Henüz Muhammed gitmemişti ama annesi daha şimdiden özlemlere boğulmuştu bile. Elleriyle oğlunun başını okşadı: “Hadi yavrucuğum git. Seni Allah’a ısmarlıyorum. İçimden bir ses senin emin ve güvenilir bir yere gideceğini söylüyor. Allah’a emanet ol oğlum, yolun açık olsun.” dedi.

      Muhammed’in vücudunu büyük bir heyecan sarmıştı. Bir yandan da içini acı bir burukluk kaplamıştı. Ebu Nasır tarafından gönderilen elçiyle beraber yola koyuldular. Annesi, erkek ve kız kardeşleri kapının önünde durmuş, onu uğurluyorlardı. Muhammed sürekli arkasına dönüyor, geride bıraktıklarına bakıp bakıp duruyordu, onlar da Muhammed’e tabii. Durmadan birbirlerine el sallıyorlardı. Nihayet Muhammed ile elçi sokağın köşesini dönünce artık ailesi gözden kaybolmuştu, onları göremiyordu. Muhammed, Ebu Nasır’ın gönderdiği elçiyle birlikte hayvanların geçtiği dar patika yollardan giderek dönemeçli tepelerden, düz ovalardan ilerliyorlardı. Sanki Harezm’in yeşil ovalarıydı geçtikleri yerler. Vakit öğlene yaklaşmıştı ki uzaktan Kas şehrinin evleri, ağaçları görünmeye başladı.

      O dönem Harezm şehri iki kısma ayrılmıştı: Curcaniye ve Kas. Bu iki şehri birbirinden ayıran ise Ceyhun nehriydi. Curcaniye, Gerganic ya da Urgenc nehrinin doğusunda yer alıyordu. Kas ise batı kısmında bulunuyordu. Her iki şehir de ayrı devletlere bağlıydı. Curcaniye valisi Memun ibni Mahmut’tu. Kas ise Ebu Abdullah Harezmşah ile yeğeni Ebu Nasır Mensur tarafından yönetiliyordu. Her iki hanedan da Âl-i Irak soyundan geliyordu.

      Kas şehri, Curcaniye şehrinden daha güzel ve bakımlıydı. Bu şehir Ceyhun nehrinin sağ sahil tarafına biraz uzaktı. Nehrin bir kolu şehrin içinden geçiyordu. Geçtiği güzergâhı yemyeşil ve bayındır kılıyordu nehir suları.

      Harezm tarıma elverişli bereketli toprakları olan, ekildikçe ürün veren bir bölgeydi. Orada yetişen sebze, meyve ve tarım ürünü ne varsa komşu bölgelere, yabancı memleketlere gönderiliyordu. Pamuk, yün ve buna benzer ihtiyaç ürünlerini satan Harezmliler kazandıklarıyla zengin olmuşlardı âdeta. Koyun, keçi ve inekleri, eşsiz güzellikteki yaylalarda otluyor, semirdikçe semiriyorlardı. Etleri ve yünleri uzak yakın pek çok bölgeye yollanıyordu. Bu da ayrı bir kazanç sayılırdı Harezmliler için.

      Her yıl Rus ve Bulgar tacirler tilki, samur, kunduz, sincap gibi farklı hayvanların kürklerini Harezm’e getiriyorlardı. Kürkleri satın alan Gerganic ve Kas şehrinin usta terzileri o kürklerden farklı modellerde elbiseler dikiyorlardı. Tilki, dağ keçisi, zebra gibi yaban hayvanlarına ait deriler ayrıca kitap kaplamada da kullanılıyordu. Kitap ciltlerine sürülen mumlar, çeşitli ağaçların kabukları ile destekleniyor böylelikle kitabın uzun yıllar çürümeden kalması sağlanıyordu. Deriler savaş aletlerinde de kullanılıyordu.

      Balık dişi, güzel kokuların ham maddesi olan amberler, miskler, gürgen ağacının dalları, bal, fındık, kılıç, zırh, yay, üzüm, çiğde, susam, kilim, pamuklu ve ipekli kumaşlar, atmaca, şahin vb… Tüm bunlar büyük ve küçük gemilerle Harezm diyarından dünyanın başka bölgelerine yollanıyordu.

      Muhammed ve beraberinde ona rehberlik eden elçi şehrin pazarına yaklaşmışlardı. Kas şehrinin pazar yeri nehrin iki tarafında yer alıyordu. Nehrin bir kısmı şehrin ortasından akıyordu. Muhammed uzaktan şehrin kalesini gördü. Kalenin yarısı yıkılmıştı. Elçi, Muhammed’e açıklama gereği hissetmiş olacak ki, “Nehir sularının önüne kurulan setlerle su yataklarında inşa edilen limanlardan ötürü nehir kabarıp taştı. Bu taşmanın etkisiyle de gördüğün gibi kalenin bir kısmı yıkıldı.” diyordu.

      Şehrin büyük pazarında çeşit çeşit malların bulunması Muhammed’in ilgisini çekmişti. Erzak dolu çuvallar, meyve sepetleri, ipek kumaşlar, ipek ip yumakları, küçük büyük balıklar, amber ve daha birçok farklı ürün Kas pazarının ne kadar zengin olduğunu gösteriyordu. Muhammed ise ilk kez bu kadar farklı ürünü bir arada görmüştü. Meraklı gözlerle pazardaki rengârenk ürünlere bakıyordu.

      Pazarın hemen hemen her yerinde bal satıcılarını görmek mümkündü. Her bal satıcısı kendi balının daha lezzetli olduğunu ispatlamanın gayreti içerisindeydi. Adamın biri önüne keskin kılıçları indirmişti. Ve o sırada da başka bir adam eğilmiş kılıçların keskinliğine bakıyordu. Kendisi için iyi ve güzel bir kılıç almak istediği belliydi. Başka birisi de yırtıcı av atmacalarını ve eğitilmiş şahinleri elleri ve omuzları üzerine koymuş, insanların kendi elleriyle eğittiği bu hayvanları görmesini sağlıyordu. Satışa çıkarmıştı o heybetli hayvanları. İri fındıklar pazarın her tarafında kendini gösteriyordu. Keten bezler, keçe kumaşlar fazlasıyla vardı.

      Elçi ve aynı zamanda yol gösterici olan adam, Muhammed’in şaşkınlığını ve hayretini görünce: “Bütün bu gördüklerin Harezm’den farklı bölgelere, değişik şehirlere gönderiliyor. Ayrıca buranın kavunu da oldukça lezzetlidir. Çok meşhurdur kavunumuz, bu bölgede

Скачать книгу