Mutlu Bir Son. Мемдух Шевкет Эсендал

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mutlu Bir Son - Мемдух Шевкет Эсендал страница 4

Mutlu Bir Son - Мемдух Шевкет Эсендал

Скачать книгу

ne kadar işimiz var. Ben şimdi sizi dinleyemem ki… Dinlersem doğru olmaz.”

      Ve nihayetini güya tatlıya bağlar:

      “Siz bu işin bizden fazla emektarısınız. Bizi mazur göreceğinizi bildiğim için sizinle dertleşiyorum. Benim bir kaidem vardır. Bir adam iş yaparken onu bırakıp diğer bir işe kendini velev bir lahza olsun vakfederse hem o iş kalır hem o hem o… Hep buradayız değil mi? Daha çok görüşeceğiz. Çok hasbihâl edeceğiz. İş çoktur ama insan bir metot içinde ve arkadaşlarının samimiyet havası içinde çalışınca her şeye vakit bulur. Doğru değil mi? Yaaa! Biz hep samimi adamlarız. Bir memleket kurmak kolay mı? Bunun şerefi hepimizedir.”

      Bunları söyler, kendi fikrince o adamı okşamış olur. Bazen gelenin çenesini de okşar ve herifin lakırtısını boğazına tıkadığının, boğduğunun farkında bile olmaz. Bazen, odasında meclis toplanmaya başlar. O meşgul görünür. Bir yazı okur. Sonra, güya dalgınmış da uyanmış gibi işi elden bırakır, sorar:

      “Daha bütün arkadaşlar gelmediler galiba. Henüz vakit erken. Yavaş yavaş gelirler. Onlar gelinceye kadar benim için de birkaç dakika istirahat olur.”

      Gerinir gibi yapar ve ilave eder:

      “Bir sürşarj2 içindeyiz.” der.

      Ancak bilmem samimi midir? Günün yarısını boşuna geçirdiğini bilir mi? Bir ufak kâtibin ondan on kat fazla çalıştığını bilir mi? Onun hâli benim hoşuma gider. Ben onun ne zaman yorgunluk göstereceğini, ne zaman kaide söyleyeceğini bilirim. İki zamanda kaide çıkarması muhakkaktır. Biri, eğer bir itiraza uğrarsa:

      “Arkadaşlar ben, kıymetli arkadaşlarımızın söylediklerini dinlerken hayret ediyorum. Biz bunları yazarken onların düşündüklerini hiç düşünmedik. Hatırımızdan bile geçmedi. Onun için her vakit söylerim, bir insan kendi fikrine fazla ehemmiyet vermemeli. Cidden arkadaşlar, bunu aramızda müşterek fikirlerin husulü için söylüyoruz, bir insan kendi fikrine fazla ehemmiyet verirse, arkadaşımızın düştüğü hataya yüzde doksan düşer.”

      Bu, bir kaide. İkinci şekli, birinin bir teklifini kabul ve ona iltifat etmek isterse gene kaideler:

      “Beyefendi emir buyursanız da bu evrak gelince kalemden hemen bize verseler. Çünkü bilahare hepsi şey oluyor…”

      Bu teklifin dalkavukluk olduğunu bilmez mi? Yoksa bilir de aldırmaz mı? Bana kalsa, teklifi halisane görür.

      “Evet” der. “Hakkınız var. Zaten, bütün arkadaşlar biz aramızda âdet etmeliyiz. Her gün kalem bizim dikkat nazarımız altında olmalıdır. Ben, arkadaşlar, âdet etmişimdir, her gün gelince bir defa kaleme uğrarım. Dikkat ederseniz görürsünüz, hemen bütün evrakı bir günde çıkarmak benim büro mesaimin esasıdır. Bunu bütün arkadaşlar âdet etseler, burada hiç toplu iş kalmaz. Bunu, tabii bütün arkadaşlarım bilirler. Ben, yalnız fikirleri toplamak için söylüyorum. Yoksa bizim mesaimiz burada en modern mesaidir. Daha da olacak… Zamanla, ne esaslar koyacağız! Metot oldukça o daima kendi kendini itmam eder.”

      Bu zavallı adamın hayatı kaide, gevezelik ve yelkovanı çıkmış saatin mesaisi gibi boşuna yorgunluk yahut yorgun görünmektir. Kendi çok yaşlı değildir. Ama iridir. Toraman, karaman bir adam. Ensesi, yanakları ve karnı şişkin durur. Hele karnı çok büyüyor. Ağzı ufak ve biraz içine kaçık gibidir. Bu iri hâliyle çevik bir adam görünür. Çeviktir. Ayağa kalkınca da hayli hızlı yürür.

1931

      FİLANTROP

      Birkaç genç toplanmış, hem bir gazete çıkarıyor hem lafazanlık ediyorlardı. Bir gün idareye bir genç daha geldi. Başı açık, arkasındaki pardösünün kuşağı sarkıyor, potinlerinin ökçeleri aşınmış, pantolonunun paçaları dilimlenmiş. Yakalığı yok, yakası ve saçları yağlı. Kapıdan girince durdu, orada olanlara baktı. Onlar da ona baktılar.

      “Tanıştık mı?” dedi.

      Hiç kimse cevap vermedi. Masabaşında bir sandalyeye oturdu.

      “Ben.” dedi. “Buraya niçin geldim bilmem!”

      Orada oturan gençlerden biri:

      “Biz de bilmeyiz.” dedi.

      “Siz de bilmezsiniz, doğru… Çünkü siz de kıçınıza bir matbaa sandalyesi olsun uydurmuşsunuz ve az çok karnınız da tok. Görüyorum ki rahat rahat konuşuyor ve yazı yazıyorsunuz. Okumuş yazmış mümtaz sınıfın lafazanlığını ediyorsunuz. Elbette bilmezsiniz. Ama ben sizleri biliyorum ya, yeter… Ben, bizim gibilere basamak olacak sizleri bir defa yakından görmeye gelmiş olduğumu sanırım. Ama siz de hükûmete gelince sakın bizlere serseri kanunu tatbik etmeye kalkmayın.”

      “Hele şimdilik uzaktayız. Bir defa yerimize oturduğumuzu görelim de sonra konuşuruz!”

      “Uzaktasınız! Evet. Biz daha uzaktayız. Ama bundan ne çıkar? Uzakta oluruz, yakınlaşırız.”

      Esmer, kıvırcık saçlı bir genç, biraz sert:

      “Bunlar iyi ya. Ama daha evvel, sen kimsin?” diye sordu.

      “Ben bir adam. Kendimi tarif için size söyleyecek bir unvanım yoktur. Ben, benim. Bugünkü heyet içinde hiçbir şey. Yarınki heyet içinde ne olurum bilmem. Sizinle görüşmek için bir unvan söylemek lazım mı?”

      “Siz bilir misiniz, buraya pek çok polis hafiyeleri gelir.”

      “E, gelirler de ne yaparlar?”

      “Hiiç, gelir oturur, inkılaplardan, komitalardan, açlıktan, susuzluktan dem vurur, sonra giderler.”

      Bir başkası:

      “Baksana efendi, bizi burada işi yok adamlar sanıyorsan aldanıyorsun. Biz burada çalışırsak karnımız doyar, anladın mı?” dedi.

      “Hadi sen de şakacı!”

      Sustular. Hepsi düşündü: “Bunun sonu yumruk pazarı mı olacak? Bu serseri nereden, hangi beladan başımıza düştü?”

      İçeri, bu adamı tanıyan bir arkadaş girdi.

      “Ooo Hamdi.” dedi. “Sen burada ne arıyorsun?”

      Sonra, arkadaşlara takdim etti:

      “Ultra komünist Hamdi yoldaş.” dedi.

      Hamdi, kendisini takdim edenin yüzüne baktı:

      “İftira etme.” dedi. “Komünist belki sizlersiniz, onu bilmem. Ben komünist filan değilim. Ben filantropum.3 Anladın mı? Bana bir unvan vermek istersen, bari böyle ver. İnsanlığın dostuyum. Sizin gibi yahut başkaları gibi insanların başlarına bela olacaklardan değilim. Hiç çalışmam da! Hapishanelerde yaşar dururum. Aç kalınca bir hezeyan eder hapse girerim ve zuhur edeceğim günü beklerim.”

      Tanındığı hâlde, gene kimse bu adamdan hoşnut olmadı. Onu tanıyana, bunu buradan aşırmasını söylediler.

1931

Скачать книгу


<p>2</p>

Sürşarj: Çok çalışma, çok yüklenme.

<p>3</p>

Filantrop: İnsanları seven, insanların iyiliği için çalışan hayırsever kimse.