Mutlu Bir Son. Мемдух Шевкет Эсендал

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mutlu Bir Son - Мемдух Шевкет Эсендал страница 5

Mutlu Bir Son - Мемдух Шевкет Эсендал

Скачать книгу

memlekette tapu kâtibi yamağı idi. Adına biz Apti derdik, meğerse o Abidin’miş. Geldi, oturduk. Yirmi beş sene var ki birbirimizi görmemişiz. Eskiden yeniden konuştuktan sonra niçin geldiğini anlattı.

      “Ben sana niye geldim?”

      “Niye geldin?”

      “Benim bir çocuğum var.”

      “Ee?”

      “Orta mektebi bitirdi. Şimdi bir liseye girecek.”

      “Ee?”

      “Sen bana bir kâğıt ver.”

      “Nesine kâğıt vereyim?”

      “Mektebe girmesi için…”

      “Mektebe almıyorlar mı?”

      “Bilmem, biz gitmedik.”

      “E, gitmediniz… Alıyorlar mı, almıyorlar mı bilmiyorsunuz. Ben ne kâğıdı vereyim?”

      “Canım, sen bir kâğıt versen olur. Kâğıt olmazsa almıyorlar. Kim bir iltimas bulursa onunkini alıyorlar…”

1931

      HAFIZ HANIM

      Kale bedeni gibi yüksek duvarlar içinde bir büyük bahçe ortasında bir konak. Konağın altı bir geçit. Geçidin bir yanında selamlığın binek taşı, öteki yanında haremliğin binek taşı. Binek taşlarından, çifte mermer merdivenler çıkıyor, dönüyor, bir geniş ahşap merdivenle yukarı salonlara çıkıyor. Döşeme tahtaları bir arşın genişliğinde meşeden yarılmış, giriş yerine insan gövdesi gibi meşe kütükleri atılmış. Çerçeveler meşe, pencere kapakları meşe. Tepe pencereleri olan geniş odalar… Alçı çerçeve, renkli camlar, geniş setli divan odaları. Oymalı, alçı çiçekli tavan göbekleri, çiçeklikler… Gece, bu geniş odalarda yağ mumu yanan çift kollu şamdanlar dibinde oturulur, konuşulur, iş işlenir.

      “Kız, al mumun piçini!”

      Setli odaların setinden aşağıda oturan halayıklardan biri kalkar, siperli mum makası ile mumun piçini alır, kararan ışık biraz parlar. Büyük hanım çubuğunu içer. Hafız Hanım’a masal söyletir. Hafız Hanım gelip haftalarca kalan dalkavuk kadınlardan biridir. Hacı diye ihtiyar bir kocası da vardır. Hiçbir iş yapmaz. Hafız Hanım onu geçindirir. Eskiden, Dımışkızade Sait Molla’nın yanında çubuk ağasıymış.

      Hafız Hanım, zürefadan4 gibi görünür, boynuna sevici kadınlar gibi bir beyaz mendil bağlar. Saçları kulakları hizasından kesiktir. Başında karanfil oymalı hotozu, ince dikişli hırkası, üstünde şal kuşağı ile temiz bir kadındır. Masallar bilir. Gidip geldiği konaklarda hem hanımlar hem halayıklarla dost, ihtiyar kalfa hanımlarla kapı yoldaşıdır. Onu ince düşünceli, güldürür güzel sözler söyler diye tanımışlardır, her sözüne gülerler. Büyük hanımın yanında masal söylerken güzel halayık kızlar sessizce kapıları açar, gölge gibi girer, oracığa siner, masalı dinlerler. Hatırlı kalfalara, büyük hanım haber gönderir:

      “Kız! Mesut Bacı’ya, Ayniter’e söyle! Hafız Hanım masal söyleyecek!”

      Küçük hanımlar, gelin hanımlar da toplanırlar. Gece yarısına doğru kuru yemiş yahut taze yemiş gelir, yenir. Sonra, herkes odasına çekilir, yatar.

      Bir yere gezmeye gidilirse Hafız Hanım’a haber yollanır. Azatlı kalfalardan biri bir sabah erken kalkar, hazırlanır. Yeni çedik pabuçlarını sandıktan çıkarır, lavanta çiçeği kokan temiz çamaşırlarını giyer, gider büyük hanımı, küçük hanımları etekler; onlardan tembihler alır, ak yaşmağını tutar, yeşil feracesini giyer. Yanına, ağalardan biri katılır. Okur, üfler, kapıdan çıkar. Çarşamba’daki konaktan Odabaşı’nda Hafız Hanım’ın evine gider. Sokakta türbeler, mezarlar önünden geçerken okur, üfler. Yerde yatan iki köpek arasından geçmeye dikkat ederler. Yanlarında para varsa dervişlere para verirler. Eve girerken sağ, çıkarken sol ayaklarını evvel atmaya çalışırlar. Ağa önde, Kalfa Hanım arkada gider, nihayet Hafız Hanım’ın evine varırlar. Kapı duvar. Hafız Hanım evinde oturur mu? Kim bilir nereye gitmiştir. Ağa gider, köşedeki hallaçtan, kalaycıdan Hacı’yı sorar. Hacı, Yenibahçe’deymiş. Komşuların kapısı vurulur, Kalfa Hanım’ı içeri alırlar. Dinlenir ve tembih eder:

      “Cumaya hanımefendi Silahtarağa’ya gidecek. Hafız Hanım eve gelince hemen durmasın gelsin!”

      Döner, eve gelirler. Geç kalırlarsa, Kalfa Hanım ertesi günü “yol ertesi” olur. Hafız Hanım da her geldikçe bir gün yatar, “yol ertesi” olur.

      Gezmeye, senede bir defa gidilir. Selamlık mutfağında altı tane erkek aşçı, harem mutfağında on zenci cariye varken, gezmeye gidileceği zaman harem sofasına yaygılar yayılır, sofralar örtülür, et tahtası gelir. Büyük hanım kendi eliyle hindi ayırır. Gezmede birlikte bulunacak hanımefendiler etrafta oturur, seyrederler. Fıstık, Şam fıstığı ayıklanır; Hafız Hanım, badem kırar. Bir yanda dolma doldurulur. Uzak yerden gelen hanımlar bir hafta konakta kalırlar. Konak, düğünevi gibi olur.

      O zaman İstanbul’da karpuz arabaları, kâtip arabaları bile yoktur. Silahtarağa’ya öküz arabaları ile gidilir. Bu arabaların tekerlekleri ve dingil üstündeki yastık ağaçları gayet yüksektir. Araba altındaki boyalı, ufak bir merdivenle arabaya çıkılır. Araba da yeşilli, sarılı, kırmızılı boyanmıştır. Boyunduruğun zevleleri uzun ve birbirine mahyalanan gevşek zincirlerle bağlıdır. Kara sicimden iki büyük, iki küçük dört püskül bu zincirlerden sarkar, sallanır. Bunların arasına bakır paralar, pullar, boncuklar da takarlar.

      Arabaları, sabah ezanında konağın kapısından sokar, binek taşının önüne kadar çeker, öküzlerini ahıra götürürler. Arabanın üstündeki eğilere kaba hasır üstüne püsküllü kırmızı ehramlar örterler. Arabaların içine çifte çifte döşekler üstüne seccadeler, kilimler konur.

      Yukarıda herkes, evden gideceklerle misafir hanımlar hazırlanırlar. Yaşmaklar, turuncu feraceler, çedikler, pabuçlar giyilir. Okunur, üflenir, kazasız belasız dönüp gelinirse şartı ile adaklar adanır. Baş arabaya büyük hanımı yerleştirirler. Tazeler yüksük takar, kınalar yakınırlar, sürmeler, rastıklar çekilir, yaşmaklanır, hazırlanırlar. Büyük hanımı götürecek arabacıya tembih olunur:

      “Aman evladım arabacı başı, sakın koşturma, e mi!”

      Öküzler koşulur, dolan araba çekilir, sokakta ötekilerini bekler. Dolan arabalar bir katar olur. Arap köle midilliye biner, arabaların yanı sıra gidecektir. Başında ufak kavuğu, dar destarı, cübbesi ile büyük hanımın sevgili torunu Abdülkadir Çelebi araba içinde büyükanasının yanında sıkışmış ağlar, midilliye binmek ister.

      “Ah ya Rabbi, nasıl bindireyim? Sen daha çocuksun, yavrum. Olmaz ki…”

      Arabanın yanına lalası yaklaşır, midilli yerine Çelebi’yi kendi sırtına almak ister. Çocuk istemez. Kadınlar teşvik ederler.

      “Bak yavrum, midilliden binkat iyi! Keşke benim de bir lalam olaydı da beni de arkasına alaydı…”

      Güç

Скачать книгу


<p>4</p>

Zürefa: Zarif insanlar.