DÜŞ KAPANI. Büşra Tuğba Koç

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу DÜŞ KAPANI - Büşra Tuğba Koç страница 3

DÜŞ KAPANI - Büşra Tuğba Koç

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Zeynep dolaptan kâğıt, kalem çıkardı. Anne ve babasına güzel bir resim yapmak istiyordu. Böylelikle geceki tartışmadan sonra aralarında bir küslük kalmışsa onu çözebileceğini düşündü. Dakikalarca, özenerek çizdi resmini. Çok güzel olmasını istiyordu. Nihayet bitirdi. Rengârenk kalemlerle elinden geldiğince süslediği kâğıdı masanın üstüne bırakıp annesini çağırmaya gitti. “Anne, sana bir sürprizim var,” dedi heyecanla.

      “Öyle mi, neymiş bakalım?”

      “Odama gelebilir misin?”

      “Şu iki bulaşığı da kaldırayım, geliyorum hemen.”

      Zeynep’e göz kırptı:

      “Yakında doğum günün var. Seviniyor musun? Bir ay sonra beş yaşına gireceksin. Büyük abla olacaksın yani.”

      “Ben zaten büyük ablayım. Hep kardeşlerimle ilgileniyorum anneciğim.”

      “Hadi göster bakalım. Neymiş sürprizin?”

      Zeynep, annesini elinden tutup odasına götürdü. İçeri girdiğinde annesinin sevineceğini ümit ettiği resmi masanın üstünde bulamadı. Şaşkındı. İlk aklına gelen kardeşleri oldu. Kasım iki, İsmail ise üç yaşındaydı. Zeynep’e göre İsmail böyle bir şey yapmayacak kadar büyümüştü. Alsa alsa Kasım alır diye düşündü. Koşarak odasına gitti:

      “Kasım, resmimi sen mi…”

      Zeynep yanılmamıştı. Kasım elinde yırtık resimle, yaptığı fenalıktan habersiz gülümseyerek ablasına bakıyordu. Zeynep sinirlendi:

      “Ne yaptın sen? O benim güzel annemin resmiydi.”

      Kâğıdı hışımla elinden çekti. Kasım ağlamaya başladı. Ülfet, oğlunu merhametle kucağına oturttu:

      “Bir şey olmaz, bağırma kardeşine.”

      “Ama ben senin için yapmıştım.”

      “Olsun, yapıştırırız. Üzülme.”

      Gülerek parmağının ucuyla kızının burnuna dokundu:

      “Sen ufakken benim dosyalarımı az mı karıştırdın minik abla? Hem ben çok sevdim bu resmi. Neler çizdin burada bakalım?”

      “Seni ve babamı çizdim. Bunlar da kardeşlerim Kasım’la, İsmail.”

      “Çok güzel, peki babanla ağzımızı neden böyle karaladın?”

      Zeynep boncuk boncuk gözlerini annesine dikti:

      “Bir daha kavga etmeyin diye anneciğim.”

      Ülfet’in içi acıdı, yutkundu. Tam kızının içini rahatlatacak bir şeyler söyleyecekti ki, İsmail pencereyi göstererek sevinçle bağırdı:

      “Abla bak. Dışarısı bembeyaz.”

      Zeynep’in gözleri sevinçten kocaman oldu:

      “Anne bak, kar yağmış. Kar o kardeşim, kar. Kar yağıyor.”

      Zeynep, Kasım’la İsmail’in elini tuttu ve sevinçle zıplamaya başladılar. “Kar yağıyor, kar yağıyor, kar yağıyor, kar yağıyor…” diye kendilerince bir şarkı tutturdular.

      Biraz önce Ülfet’in üzerini kaplamış olan buruk hava dağılmıştı. Çocuklarına bakıp güldü:

      “Durun, sakin olun kızım.”

      “Anne dışarı çıkabilir miyiz? Lütfen, lütfen!”

      “Kızım, beni dinle. Bugün babanızla işimiz var. Biz gelene kadar evde akıllı uslu durursanız, yarın hep birlikte dışarı çıkabiliriz. Hem kardan adam da yaparız.”

      Zeynep’in de kardeşlerinin de hevesleri kursaklarında kalmıştı. Tutturdukları şarkıyı kesip sessizce pencerenin önüne çöktüler. “Ama biz şimdi çıkmak istiyorduk,” diye ısrar etti Zeynep.

      “Şimdi sizi çıkarmak için vaktim yok bir tanem. Hazırlanıp çıkmam lazım. Babanız birazdan gelir.”

      İsmail, annesinin elini tuttu:

      “Biz de gelebilir miyiz anne?”

      “Olmaz yavrum, gideceğimiz yerde çocuk yok. Sizi götüremem. Ablanızla uslu uslu oynayın. Yemeğinizi de yediniz zaten.”

      Ülfet, durgunlaşan çocuklarına aldırış etmeden odadan çıktı. Zeynep pencerenin kenarına yaklaşıp kar tanelerinin lapa lapa yağışını seyretti. Bu muhteşem bir şeydi. Keşke hep kar yağsaydı da her gün kardan adam yapsalardı.

      Bir müddet sonra annesi kapıda belirdi. Diz boyu eteğin üzerine kürk yakalı açık kahverengi mantosunu giymişti. Kolunda siyah bir çanta vardı. Çocuklarına el sallarken bir taraftan da tembihlerini sürdürdü:

      “Zeynep’im, bizim gelmemiz geceyi bulur. Siz hava kararınca dişlerinizi fırçalayın, pijamalarınızı giyin, sonra hemen yatın, uyuyun. Siz uyanmadan biz zaten dönmüş oluruz.” Çalan cep telefonunu kulağına tuttu, bir yandan da kendini son kez aynada süzdü:

      “Hazırım, iniyorum.”

      Kapıyı çekip gitti. Kasım dış kapıya kadar gelip annesinin kapıyı açmasını bekledi. Arada bir kapıya vurup seslendi. Kapı uzun müddet açılmayınca ağlamaya başladı. İsmail şaşkın bir halde kardeşini seyretti. Zeynep ne dese Kasım’ı susturamıyordu. Onu oyalayacak bir şey bulmak için çocuk odasına döndü. Bir müddet, onu nasıl teselli edebileceğini düşündü. Tam topa uzanacakken gözü pencereye ilişti. “Kar,” dedi, “evet ya kar!”

      Annesinin onları dışarı çıkarmaya vakti yoktu ama kendisi kardeşlerini çıkarabilirdi. Ne de olsa artık kocaman bir abla sayılırdı. Heyecanla kardeşlerinin yanına döndü:

      “Hadi dışarı çıkalım.”

      Ablalarının teklifini sevinçle karşıladılar. Ağlama sesi, yerini hazırlık telaşına bıraktı. Hemen montlarını ve çizmelerini giydiler. Şapkalarını da güzelce başlarına geçirip çıktılar. Karın içinde yuvarlandılar. Birbirlerine kartopu fırlattılar. Ufacık, yamuk bir kardan adam da yaptılar.

      “Hadi, şimdi de kar kelebeği yapalım,” dedi Zeynep. Üçü de yere yatıp kollarını açıp kapattı.

      Karda oynarken o kadar çok eğleniyorlardı ki, zamanın nasıl hızla akıp gittiğinin farkına varamadılar. Burunları akıp parmak uçları uyuşmaya başlayınca, Zeynep yavaş yavaş eve dönme vaktinin geldiğini hissetti. Kardeşlerinin elini tutup kapının önüne geldi. Fakat kapının önünde kalakaldı. Buz kesmiş vücudundan aşağı kaynar sular döküldü. Zeynep kardeşlerini eğlendirmeyi düşünmüş, ancak çıkarken anahtarı almayı akıl edememişti. İlk önce ne yapacağını bilemeyen gözlerle etrafına bakındı. Binanın zillerine baktı. “Kasım, seni kucağıma alacağım. Zillerden birine

Скачать книгу