DÜŞ KAPANI. Büşra Tuğba Koç

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу DÜŞ KAPANI - Büşra Tuğba Koç страница 7

DÜŞ KAPANI - Büşra Tuğba Koç

Скачать книгу

yapmaz öyle şey.”

      “Bak, hâlâ karım diyor.”

      “Yol bilmez, usul bilmez, cahilin tekidir, doğru. Ama namussuz değildir. Ben karımı iyi tanırım.”

      “Bizi nasıl tanırsın peki? Biz iftiracı mıyız? Karısını tanıyormuş.”

      “Ağabey, belli ki bir yanlış anlaşılma var. Gel uzatmayalım. İşin eğrisini doğrusunu tartalım, öyle konuşalım.”

      Lafın uzamasına dayanamayan ve bu tartışmayı bir an önce bitirmek isteyen Sevgi elinde tuttuğu kâğıdı Ekrem’e uzattı. Sevgi’nin bakışları donuktu. Yüzünde avını kolaylıkla alt etmiş bir yırtıcının soğukkanlılığı vardı:

      “Ah benim saf yürekli kardeşim. Madem gerçeklerle yüzleşmek istiyorsun, oku bunu.”

      “Ne bu?”

      “Dün o çok sevdiğin arkadaşın bu notu karına uzattı. O da okudu. Gülüp çöpe attı. Ben de bu ikisinin arasında ne var diye şüphelendim. Bir fırsatını bulup çöpü kurcaladım. Kurcalamaz olaydım. Senin karın ailemizin yüzkarası.”

      Ekrem elleri titreyerek kâğıda uzandı. Ablasının söyledikleri kafasında hece hece yankılanıyordu. Gördüklerini tekrar tekrar okudu. Doğru olmadığını gösteren bir emare aradı. Yoktu. Son bir kez tekrar etti.

      “Her zamanki gibi harika görünüyorsun sevgilim. Seni seviyorum.”

* * *

      Selim mesaisi bitince toparlanıp çıktı. Çıkarken gözleri sabahtan bu yana görmediği Ekrem’i aradı. Belli ki dönmemişti. Ters bir durum olmasından endişelendi. Fabrikanın arka tarafına park ettiği arabasına doğru yürümeye başladı. Arayıp sormayı düşünürken arkasından birinin geldiğini sezip başını çevirdi.

      “Ekrem, sen miydin? Neredeydin? Göremedim seni, çıktı dediler. Hayırdır, kötü bir haber yok ya?”

      Ekrem sorulara cevap vermedi. Selim, arkadaşında bir hal olduğunu anladı. Bakışları ürkütücüydü. Hışımla kendisine doğru yaklaşan adamı şaşkınlıkla izledi. Ekrem’in yüzü kıpkırmızıydı. Yumruklarını sıkıyordu. Bir şeye kızdığı belliydi ama Selim’in aklına bir sebep gelmedi. Ekrem, Selim’le burun buruna gelince durdu. “Bana bu ihaneti nasıl yaptın şerefsiz!” diye haykırdı ve hışımla Selim’in suratına şiddetli bir yumruk indirdi. İhanet sözcüğü yıllarca kol kola gelip geçtikleri sokaklarda dalga dalga yayıldı.

      Beklemediği yumruğun etkisiyle yere serilen Selim kendini korumayı bile akıl edemedi. O an sadece Ekrem’in söylediklerini anlamaya ve kızgınlığına bir sebep bulmaya çalışıyordu.

      “Karımla arkamdan iş çevirmek ne demekmiş size göstereceğim,” derken ikinci bir yumruk daha salladı Ekrem. “Beni aptal yerine koymak neymiş hepsinin hesabını soracağım.”

      Yaşananları gören insanlar etraflarına toplanmaya başladılar. Selim sonunda kendini toparlayıp sordu:

      “Sen neden bahsediyorsun?”

      Ekrem Selim’i duymuyor, sayıklar gibi konuşmaya devam ediyordu:

      “Koynumda yılan beslemişim. Allah sizi…”

      Yumruklarla yetinmedi. Tekmelemeye başladı:

      “Karım her zamanki gibi harika görünüyor demek ha. Siz ne ara sevgili oldunuz da, birbirinize mektuplarla ilanı aşk etmelere başladınız?”

      Selim, Ekrem’in söylediklerinden hiçbir şey anlamıyordu. Ortada dehşet verici bir yanlış anlaşılmanın olduğu ya da birisi tarafında doldurulduğu açıktı ama yediği yumruk ve tekmelerden nefes alıp kendini açıklayamıyordu. “Dur,” diye inledi sonunda. “Kim sana ne anlattı bilmiyorum ama bu bir iftira. Söylediklerinin hiçbiri doğru değil.”

      “Önce seni geberteceğim, sonra da karımı. İkinizi de bugün mezara gömeceğim.”

      Nihayet çevredekiler yetişti. Ekrem’i güçlükle durdurdular. Birkaçı da Selim’i yerden kaldırıp Ekrem’den uzaklaştırdı. Çok geçmeden siren sesleri duyuldu. Polis ve ambulans olay yerine geldi. İkisini de ifade için emniyete götürdü.

* * *

      Ülfet her şeyden habersiz, evde çocuklarıyla ilgileniyordu:

      “Aralık duruluk, gitsin pislik, gelsin temizlik.”

      Kovada kalan son suyu tasa doldurup Zeynep’in kafasından döktü:

      “İşte bitti. Havluya da saralım.”

      “Anne kokla beni şimdi.”

      “Oh, mis kokuyorsun, mis. Hadi, bir an önce giyin. Üşüme.”

      Üç kardeş de yıkanmış, kıyafetlerini giymişti.

      “Anne bizimle oyun oynar mısın?”

      “Olmaz, çok işim var Kasım’cığım. Dün her yeri batırdık. Evi temizlemem gerekiyor.”

      “Lütfen, lütfen.”

      “Tamam. Temizlik bitsin, oynayalım. Siz, ben temizliğimi bitirene kadar kapının önünde top oynayabilirsiniz.”

      “Yaşasın!” diye bağırdı üç kardeş.

      “Sıkı giyinin. Şapkalarınızı takın. Yeni yıkandınız, hasta olmayın sakın.”

      Çocuklar hızla hazırlanıp çıktılar. Ülfet pencereden onları kontrol edip ortalığı toplamaya başladı. Bir yandan türkü mırıldanıyor, diğer yandan masanın üzerinde biriken bardakları mutfağa taşıyordu.

      Kendini temizliğe öyle kaptırmıştı ki, bulaşıkları makineye yerleştirirken çalan telefonun sesiyle irkildi. Elindeki son tabağı makineye yerleştirip ellerini yıkadı. Telefonu kulağına dayadı.

      “Alo…”

      “Ülfet, ben Selim.”

      “Selim Bey, sesiniz telaşlı geliyor. Yoksa Ekrem’e bir şey mi oldu?”

      “Ülfet, şimdi beni iyi dinle. Biri bize fena bir oyun oynamış. Ekrem senin kendisini aldattığını düşünüyor. Hem de benimle.”

      “Ne? Siz ne dediğinizin farkında mısınız?”

      “Evet. Kocan beni az evvel hastanelik etti.”

      “Bu dediklerinize inanamıyorum.”

      “Beni dinle Ülfet. Kocanın öfkeden gözü dönmüş. Ne dediysem dinlemedi. Seni asla yaşatmaz. Aklın varsa çocuklarını al ve kaç!”

      “Nasıl olur? Nereye kaçayım?”

      Hangi soruyu soracağını bilemedi Ülfet. Kafası allak bullak oldu.

      Selim son sözünü söyledi:

      “Kaç Ülfet,

Скачать книгу