Ulpan. Gabit Müsirepov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ulpan - Gabit Müsirepov страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ulpan - Gabit Müsirepov

Скачать книгу

şeyleri, Tilemis tercümeyle anlaşılır hale getiriyordu.

      –Bu sefer Kenasarı kesin olarak geri çekildi diyor musun?

      –Artık o, burnunun ucunu dahi bu tarafa çeviremez. Rus Kazakları’nın kılıcının tadına bir defa bakan düşman, kim olursa olsun, geriye dönüp de arkasına dahi bakamaz. Yazık ki, yalnızca bir saat savaşabildik. Tozu dumana katarak gelen Rus Kazakları’nın hevesleri kursağında kaldı… Keşifçiler bu Tilemis’i yanlarına alıp, dört gün yol gidip geceleyin döndüler. Esil’in öbür tarafında bir can dahi kalmadan her biri bir yana çil yavrusu gibi dağılıp kaçmışlar.

      –Evvelki gün Esil’in diğer tarafına da gidip kırk elli kilometre yol yürüyüp etrafı kolaçan edip geldik. Kimse yok. Kenesarı güneye doğru çekilmişe benziyor. On avulun ihtiyar erkekleri ve yaşlı kadınları da hepsi böyle söylüyor.

      –Daha önce hiç kimse yok diyordun ya?

      –Savaşan birine rastlamadık demek istedim, Eseney Bey.

      Eseney ile Artıkbay Batır yaralanıp askerî hastaneye geldiklerinde cerrah doktor bu Tilemis’i beraberinde getirip konuşmuştu. Eseney’e sizin yaranız hafif, bu batırınız ise ağır yaralanmış demişti.

      O zamandan beri Eseney, Tilemis ile iyi anlaşamazdı. Bundan on yedi yıl önce Eseney, Tilemis’in babasına domuz bakıyorsun diye falaka çektirmişti. O zaman on yaşında olan küçük Tilemis, hiç korkmamıştı ve dimdik durmuştu. Küçük çocuk, ağlayarak Eseney’in ayağına kapanan annesini, kendine engel olamayarak yerden kaldırıp alıp gitmişti. Güzel kadının ayağına kapanması mı, yoksa çocuğun onurluluğu mu hoşuna gitti bilinmez, her nasılsa Eseney, beş sopayı affetmişti. Tilemis’in babası çok sıradan, oysa annesi erkeklerin bir bakmadan geçemeyeceği kadar güzel bir kadındı.

      “Ay, senin baban bu salak değil, buraya gelip giden takı satan kuyumcu Çerkes ya hu!.. Annenin burnunun dibine kadar gelen bu takıcı işte”, diyerek Eseney onun içine bir kurt düşürmüştü.

      Zaman içinde bu küçük çocuk Tilemis, büyüyüp Kafkas görünüşlü yakışıklı bir delikanlı oldu. Rusçayı iyi biliyor gibi görünüyordu. Zeki ve bilinçli bir çocuktu. Falaka olayı Eseney’in aklına yeniden düştü, Tilemis de unutmuş değildi. İkisinin gözlerinde de bu olayın kıvılcımları halen yanıyordu. Geçen zamanın ardından şu anda ise Eseney, Tilemis’i çok beğenmişti.

      –Annen baban iyi mi yavrum? Diye şefkatle sordu.

      –Babam öldü, annem var, dedi Tilemis. Eseney, delikanlıya daha çok takdir ederek baktı, iç çekti ve sonra:

      –İrbit pazarı yakınlaştı. Bu yıl bizimle beraber kalsan da o pazara sen gidip gelsen nasıl olur acaba? Görüyorsun ben bu haldeyim. Benim çocuğum da yok… Dedi. İç çeker gibi oldu.

      –Olur tabi Eseney Bey. Ne zaman derseniz, ben hazırım o zaman giderim.

      –İki günü geçirmeden bizim evde olsan iyi olurdu. Pazara götüreceğin hayvanları seçmek için de vaktin olurdu o zaman.

      –Tamam Eseney Bey.

      –Gideceğin zaman bana uğra da git.

      Böyle her şeyi bilen, becerikli bir genci avcunun içine aldığını düşünen Eseney, kendiyle gurur duydu. Kotsuh söze karıştı:

      –Eseney Bey Estemesoviç, ben Ağa Sultan huzuruna gidiyorum. Yarın yola çıkacağım. Ağa Sultan’ı korumak için bıraktığım Rus Kazakları’nı alıp geleceğim. Kadınları rahatsız oldu. Artık onun korumaya ne ihtiyacı var. Kenesarı gitti. Bizim Gubernatör de ilginç adam: bir sultan ile savaş, öbür sultanı koru diyor. O ikisi ise birbirleri ile kolkola girip oturuyor. Ben Ağa Sultan’ın kuyruğuna bir diken sıkıştırıp geri dönme niyetindeyim şimdi.

      Eseney kahkahalarla güldü. Çoktan beri böyle gülmemişti. Yarasının ağrımasına da bakmadı. Yüzüstü yatarak gülen adamın kara kazan gibi kocaman başının ağırlığından ince yastık kılıfının her yerinden kuş tüyleri fırlayıp çıkmaya başladı.

      –Benim için de kuyruğuna bir bıtırak sıkıştır!..

      Bu olaydan bir ay sonra Şıngıs, ilçe başkanlık merkezini bırakıp kendi bölgesine gitti. Üstelik Ağa Sultan’ın ilçem başkansız kaldı diye hiç kaygılandığı da yoktu. Ağa Sultansız kaldık diye kaygılanan halk da yoktu.

      İşte, bu olaylar yaşanalı aradan tam on beş yıl geçti!..

      IV

      Dönüp tekrar kondukları yere gelen Eseney’in hatırladığı, gözünün önünden geçen büyük olayların silsilesi böyle idi. O zamanlar kamçısından kan damlayan zamanıydı, oysa şimdi altmışına dayanmıştı. Tövbeye geleceği, zorbalık ve cebirle işi olmayacak zamanıydı. Oysa ne talihsizlikti ki, kendisi okun önüne geçip, onun sağ kalmasını sağlayan can dostunun yerleştiği yere göz dikmişti. Ne büyük ayıp, nasıl bir pişmanlıktı bu! Bu büyük ayıbı temizlemek için diğer ata yedekte bir at daha ekleyerek göndermek, acaba batırın gönlünde kırgınlıktan eser bırakmadan, onun gönlünü hoş etmiş midir! Yarın kendisi gidip af diler ya hu, ama o zaman da, üslûpsuz avcı Müsirep’e inanıp böyle davrandım demek ne kadar büyük ayıp olur!

      Yılkı sürüsünün getirildiği gölün, batı ve güney tarafları kayın ve kavak ağaçları ile sarılıydı. Burası kayın ve kavak ağaçlarının bir arada bulunduğu sık ormanlık bir araziydi. Kuzey doğu tarafları, söğüt ağaçları ile çalılıkların bir arada bulunduğu karmakarışık ovada yerleşmiş nehri çevreliyordu. Sık kamışlı, pasparlak derin gölün ortası henüz donmamıştı. Eseney, yaklaşmakta olan kış soğuğundan ürperir gibi olup azıcık titredi.

      Kışı geçirmek için ne kadar da elverişli bir yer! Ormanın içi nasıl da av hayvanlarıyla dolu. Suyu ne kadar da dupduru ve masmavi. Odunu da var, konaklayacak yeri de. Artıkbay Batır hiç olmazsa bir çift yılkı sürüsünü burada kışlatmaya izin verse ne kadar iyi olacaktı.

      Eseney’in yılkıcı ekibi, iki ak çadırdan ve üç kara çadırdan oluşuyordu. Hepsi de söğüt ve çalılıklar arasına, kuytuya kurulmuştu. Ağaç tabanlı kızaklar, yedekteki at ve teçhizatlar ayrı olarak yerleştirilmişti. Eseney’in konakladığı büyük ak çadırın girişinin iki yanında iki Arap asıllı büyük köpeğin kulübeleri vardı.

      Köpekler sahibine ne ürüyordu ne de ona yaramazlık yapıp sevgi gösterisinde bulunuyordu. Onlar, kulübelerinden çıkıp önce gerindiler ve daha sonra sahiplerinden emir bekler gibi havladılar.

      Hava kararırken Kenjetay döndü.

      –Evet?

      –“Müzbeli” götürüp batıra teslim ettim. Batır çok memnun kaldı.

      –Ne dedi?

      –Kimin hatalı olduğuna hala karar verip işin içinden çıkamadım. Ulpancan kimsenin karşı çıkamadığı şımarık büyütülmüş bir çocuktur, kim nereden bilsin… Eseney’in ayıbı değilse belki bu onun mirzalığıdır. Allah razı olsun, dedi.

      –Kendisi

Скачать книгу