Anı Yaşamak. Bünyamin Zile

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Anı Yaşamak - Bünyamin Zile страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Anı Yaşamak - Bünyamin Zile

Скачать книгу

böylece insan. Değer yargıları şekillenir, inançları oluşur. Bir insan hakkında kesin yargıya varmak için o insanın hayatının bütün evrelerini iyi bilmek gerektiğine inanırım ben. Benim de davranış kalıplarım, inançlarım, değer yargılarım, düşüncelerim böyle oluşmadı mı? Peki neden yönetme dürtüsünden sürekli kaçıyorum? Yoksa yönetilmekten hoşlandığım için mi bu kaçış?

      İnsanın yönetmesi için her şeyi bilmesi mi gerekli? Yoksa istediği bilgiye nasıl ulaşacağını bilmesi yeterli mi? Bir sonunun çözümünün, bir projenin uygulanmasının en iyi yöntemini; en az maliyetle, en kısa sürede nasıl gerçekleştirileceğini bilmesi mi? Yoksa çalışanlara çeşitli yöntemlerle istediğini yaptırabilmek yetisi mi? Yoksa deneme yanılma yoluyla doğruları bulmak mı? Acaba hata yapma lüksüne sahip olmak mı yönetmek? Bağırmak, kızmak mı? Yol göstermek mi? Sevecen bir yaklaşımda bulunmak mı? Yoksa doğuştan gelen Allah vergisi bir yetenek mi? öğrenilebilir, geliştirilebilir bir olgu olabilir mi yönetmek?

      İnsanlar; düzensiz, kanunsuz, devletsiz, insan olmanın en yüce değer olduğu erdemini aşılayan bir eğitimden geçerek; bireysel bilincin doruğa ulaştığı bir ortamda savaşsız, riyasız, birbirlerinin özgürlüklerine saygı duyarak; barış içerisinde, sürü psikolojisinden uzak yaşayabilirler mi? İnsanın refaha ulaşması için, mutlu olması için illa ki bir otoritenin olması mı gerekli? Para biriktirmesi, toprak sahibi olması, üretim araçlarına hükmetmesi mi gerekli?

      Yeryüzünde hiçbir kral peygamber olarak gelmemiştir. Sadece otoritelerini pekiştirmek için kendilerine kutsiyet atfetmişlerdir. Her din önce insana hitap etmiştir. Devlete değil. Bu dünyadaki yaşayış biçimlerinin öbür dünyaları şekillendireceğinden bahsetmiştir. Acaba hangi din; devletlere ve kurumlara ve insanlara yönetin, savaşın, sizden olmayanları öldürün, diye buyruklar vermiştir? Her insanın mutlu olduğu böyle bir yaşam biçimi kurulamaz mı dünyada? Kurulursa kaotik bir ortam doğar mı? Çok mu ütopik, çok mu romantik bir yaklaşım olur? İnsanlar daha yürekli, daha sevecen, daha mutlu, hiçbir kurum ve kişinin kimseyi sömürmediği bir yaşam biçimine kavuşmuş olmazlar mı?

      İnsanoğlunun ürettiği hiç bir düşüncenin, hiçbir fikrin mutlak doğru olduğuna inanmam ben. Her insanın kendi doğruları vardır. Bu doğruların insanlar arasında inanılırlığı arttığı ölçüde meşrulaşır düşünce. Ama onun mutlak doğru olduğu anlamına gelmediğini bilirim ben. Tıpkı devlet gibi, tıpkı yasalar gibi, tıpkı gelenekler, görenekler gibi.

      Yaşamı boyunca ders kitapları dışında üç kitap okumamış, bireysel bilinci gelişmemiş, kerameti kendinden menkul birçok insanın devlet aygıtı içerisinde gerek atanarak, gerekse seçilerek yönetsel kadro işgal etme isteğini ve etmesini anlamakta güçlük çekerim ben. Yoksa bendeki bu kaçış bir tepki mi? bir isyan mı?

      Olaylara, düşüncelere, inançlara, dünyaya değişik bakış açılarından bakmayan insanların yönetici olduğu bir sisteminin megaloman makinesi olduğuna inanırım ben. Megalomanlarsa en yetenekli insanlardır(!) Her şeyi en iyi onlar bilir (!) En iyi onlar yönetir(!) Yanlışları olmaz hiçbir zaman(!)Bendeki bu kaçış buna bir tepki mi? bir İsyan mı? Kafam karışık benim.

      Doğanın düzeni böyle mi kurulmuş diye düşünürüm bazen. Sürü halinde yaşayan hayvanların bir devleti var mı acaba? Bir sürünün lideri olmak; sürünün geleceği hakkında karar verme yetkisini de verir mi kendisine? Onlarda da kayırma var mıdır? Düşmanlık, kırım var mıdır? Başkaldırı var mıdır? Görevi kötüye kullanmak, yandaşlarına çıkar sağlamak var mıdır? Bir kraliçe arı akrabalarına, kardeşlerine, yandaşlarına önemli makamlar tahsis eder mi? Her arının görevi önceden belli midir? Yoksa yeteneklerine göre mi tahsis edilir görevler?

      Onlar da yiyecek stoku dışında para biriktirir mi? yiyeceklerini korumanın dışında savaşırlar mı diğer kolonilerle? Dünyaya hâkim olmak düşüncesiyle kırarlar mı birbirlerini? Acaba onlarında konuştuğu farklı diller var mı? Faklı dinlere inanırlar mı? Onların da zencisi, beyazı var mı? Dilleri için, derilerinin renkleri için birilerini ötekileştirir, öldürürler mi? Acaba onlar da “Arı Hakları Beyannamesi” yayınlama ihtiyacı duydular mı? Eğer duydularsa büyük ve güçlü koloniler uyar mı bu beyannameye?

      Bu sorular böyle sürer gider biliyorum. Yönetme yetimin gelişmediğini de biliyorum. Her insanda olan yönetme dürtüsünün bende olduğunu da biliyorum. Ama bir törpünün yıllardır bu yetimi törpüleyerek yok ettiğini de biliyorum.

      Kim bilir belki de yaşadığım süreç içerisinde ülkemde ve dünyada olan haksızlıklar, kayırmalar, napoist politikalar, bizzat yaşadıklarım başka uçlara kaymamı sağladı. Ben bunları yapamam duygusunu geliştirdi bende ve bir törpü devreye girdi törpüledi de törpüledi.

      Yönetilmekten hoşlanmam ben. Yönetmekten de.

       (Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi, Deneme Atölyesi, 2014)

      MAVİ DÜŞLER

      Yüreğimde bir bozkır esintisidir, hafta sonları. O günlerin gelmesini İple çekerim ben. Daha perşembeden tatlı bir heyecan kaplar yüreğimi. Cuma yerimde duramaz olurum. Zihnim hafta sonu neler yapacağımla ilgilenir bütün gün. Cumartesi sonsuzluğa uçuşum başlar. Kuşlar gibi hür hissederim kendimi.

      Hemen çiftliğe giderim. Traktörümü çalıştırırım. Güç verir bana motorun sesi. Sevinç doldurur içimi. Kırlara açılmak için can atar yüreğim. Hele bir de mevsim baharsa. Hafiften kokusu doldurur ciğerlerimi bin bir çiçeğin, sabah yeli hafif hafif üşütürken tenimi. Bir meltem serinliği gibidir hava bu mevsimde; içime ferahlık, beynime berraklık verir.

      Traktörümün üstünde önce bahçe, sonra bağ, derken nadas tarlaları; işten işe koşarım büyük bir hevesle. Sonra hayallerim başlar. Traktörle özdeşleşirim. Ayaklarım gaza basarken tekerleğe dönüşüverir. Ellerimse direksiyona. Yüreğim kocaman bir motor olur, gözlerimse far. Bir tek beynim hükmeder; bu et ve demirin uyumlu birleşiminden oluşan yaratığa. Ama hükmettiğinden bihaber komutları verir de verir. Direksiyon uygular, tekerlek ise döner de döner.

      Tanpınar bir şiirinde;

      “Bir elimde asam, birinde, keşkülüm

      Ben şimdi ufuklardan eser bir serseri eylülüm…”

      Demişti ya, bende bir şımarık bahar olurum bu mevsimde, coşarım da coşarım

      Sonra bu güç, bu beyin dağlara döner. Yel değirmenleriyle savaşan Cervantes’in Don Kişot’u oluverir birden. Artık dağın iflah olmaz delisidir. Bir ben olurum, bir traktör. Bu koca devin üzerine sürerim de sürerim!

      Bazen kımızıdır rengim. Hüseyin ÖZBAY’ın Massey”i oluveririm; yüreği ateşli bir aşkla kanayan. Bazen mavileşiverir hayallerim. Sonsuzluğa uçarım.

      Bazen ruhumun rengini alıverir dağlar, Hüseyin ÖZBAY’ın düşündüğü gibi. Bazen morarır dağlar, bazense sararır; bazen kararır dağlar, bazense kızarır; bazense yeşerir dağlar coşku olur, umut olur fışkırır. Ufuklarsa kararmaz çoğu zaman gümüş rengi kalır.

      Her traktöre binişimde hayalin dudaklarından öpüyorum; Tanpınar’ın şiirindeki gibi

      “Bilinmez hangi uzaklara götürür seni

      Dudak

Скачать книгу