Erken Uyanan Adam. Hevir Tömür

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Erken Uyanan Adam - Hevir Tömür страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Erken Uyanan Adam - Hevir Tömür

Скачать книгу

Uygur’un bu tür cesur şiirleri yalnız Turfan’da değil, Urumçi, Guçun, Manas, Kumul gibi yerlerde de büyük dalgalar hâsıl ediyordu. Onun şiirlerinden kopyalar şehirden şehre yayılıyor, hatta eş dost kendi arasında sözlerine selam kılarak gönderiyorlardı.

3

      Öğleye yakın bir zamanda avluya iki adam gelip girdi. Onların zayıfça, sivri sakallı olanı Rozi Molla isimli yerli bir kişi olup, Abdülhaluk Uygur’un Çince mektepte birlikte okuduğu sınıf arkadaşı idi. Beyaz tenli, kuş burunlu, öğrenciye benzeyen bir diğeri ise tanıdık değildi. O yabancı gibi görünüyordu. Abdülhaluk Uygur dershaneden çıkıp misafirlerin yanına geldi.

      –Esselamü Aleyküm…

      –Ve Aleyküm Selam… Rozi Molla nasılsın? İyi misin?…

      Rozi Molla Abdülhaluk Uygur’la tokalaşıp görüştükten sonra, gözlerini sakına sakına, çocukların cıvıldadığı dershane tarafına dikkat kesildi. Tanımadığı adamsa çok saygın bir adamın önünde duruyormuşçasına çekinerek duruyordu.

      –Bu misafir Kumul’dan gelmiş, dedi Rozi Molla yanında duran misafiri gözüyle işaret edip. –Abdülhaluk ile görüşmek istiyorum, evini bulamadım diye arayarak yürüyordu. Ben de kılavuzluk yaptım.

      –İyi yapmışsın, eve girelim, dedi şair misafirleri eve davet ederek.

      –Ben gideyim, işim acele, dedi Rozi Molla, dönüp dershane tarafına bakarak. –Burada okuyan çocuklar mı var, -Nasıl?!

      –Kardeşlerimin çocuklarının birkaçı gelmişti…

      –Ha… Öyle mi? Güzel… Rozi Molla gidip dershaneye başını uzatarak baktı. –Bu bildiği bir mektepmiş, tahta, sıra –masa hepsi tamam. Ne kadar güzel…

      O çocuklara, dershanenin içine dikkatlice göz gezdirdikten sonra arkasına döndü. Şair onun biraz oturmasını istese de, o özür beyan edip çıkıp gitti. Onu uğurlayıp dönen şair avluda bekleyen yabancı misafiri kendi çalışma odasına aldı.

      Ev basit fakat tertemizdi. Pencerenin altına konulan masanın üstünde divit –kalem, defter –kâğıt düzenli bir şekilde duruyordu. Yine nişte birçok kitap vardı. Misafir Fatiha okuduktan sonra, utanarak kendini tanıttı:

      –Kumul’dan geldim, adım Aziz Niyazi, vakitsiz gelip işlerinizi bozduğum için mahcubum.

      –Yok, asla öyle düşünme, dostlar için her zaman hazırız, hiçbir zaman zahmet olarak görmeyiz, dedi şair gülümseyerek. –Hoş geldiniz, Kumul’dan ne zaman geldiniz?

      –Şimdi, dedi o heyecanla şaire bakıp. Cenaplarına selam vermek, yüzünüzü görüp sohbetinize dâhil olmak arzusu ağır bastığı için, eşyalarımı hana bırakıp aceleyle geldim.

      –Pek güzel… Gönül visal aradığında, dost ahbaplar bazen insanı işte böyle aceleye mecbur ediyor. Acele etmek gerek, yaşamanın anlamı da istek –arzulara ulaşma yolundaki acele hareketlerden ibaret demektir. İşte bugün siz de bu çizgiden çıkmayıp geldiniz. Gelmeniz ne kadar güzel oldu. Konuşuruz, dost oluruz.

      Şair mümkün olduğu kadar yumuşak konuşup, misafirin utancından yüzüne akseden rengi gidermeye çalışıyordu.

      –Teşekkürler, dedi Niyazi minnettarlığını bildirerek. –Geçen yıl dostlardan biri sizin şiirlerinizden nüsha kop-ya edip, hediye niyetiyle fakire göndermişti. O nüshalar Kumul’da elden ele geçip sanki bir yüzük gibi kıymetlendi. Kumul’un Rahatbağlarında, medrese odalarında, ticaret merkezlerinde, şölen –şenliklerde coşkuyla okundu. O şiirlerden lezzet almayan, bedii kuvvetinden etkilenmeyen bir tek kişi kalmadı. Herkes bir ağızdan, çok anlamlı ve tesirli yazılmış deyip size methiye okudu. –Niyazi biraz durup dudaklarını ıslattıktan sonra devam etti. –Hepsinden çok bana tesir etti, sizi gıyabi üstat kabul edip, taklit ettim. Gece gündüz alıştırma yaptım. Faydalı bir parça şiir yazmak kolay iş değilmiş. Öyle olsa da yılmadım. Gayret edip birkaç parça şiir yazdım geldim. Gerçi ham olsa da size göstereyim dedim, zahmet olmazsa…

      Şaire iki eliyle bir sürü el yazma sayfa veren Niyazi ensesinden kulaklarına kadar kızarıp kaldı.

      Abdülhaluk Uygur bu şiirleri vurguyla okumaya başladı. Niyazi kendi şiirlerini büyük şairin ağzından duyunca heyecandan vücudu titredi. Şair hepsini bir kez okuyup bitirdikten sonra Niyazi’ye sevgiyle bakıp:

      –Güzel yazılmış, fikirler yerinde, dedi başını sallayarak memnun kaldığını gösterip, sonra sözünü ağır tonla sürdürdü, -Başkalarının yaptığı işi ben yapamam dememeli. Çalışılsa, başkalarının yaptığı her türlü iş de böylece yapılır. Büyük üstat Ali Şir Nevaî insanı hayran bırakan âlemşümul dev eserleri yazdı. Üstat Şeyh Saidi hikmetler âleminden o kadar çok cevahir çıkardı. Lakin onlar bu cevherin tamamını çıkarmış değiller. Onlardan sonraki iktidar sahiplerine de yine çok cevherler, hikmetler kalmıştır. Onları çocukları çıkardı ve bundan sonra yine çıkaracaktır. Bunun anahtarı çalışmakta, çalışmadan hiçbir maksada erişmek mümkün olmuyor. Siz de görüyor, biliyorsunuz. Bizim öğrencilerimizin birçoğu kazan başına çörekleniyor ya da kasabın etrafındaki sinekler gibi menfaat sofralarına üşüşüyorlar. Veya arzu ve heveslerine kapılıp çalışmaktan geri kalıyorlar. Bu bizdeki en ağır hastalık, bana göre insanlar için en önemli şey hayat. Çünkü o her insana ancak bir kez veriliyor. Bu yüzden ömür de her bir nefeslik an da öylece kıymetli. Vakit sanki atılan bir ok gibi, o asla geri dönmüyor. Demek istediğim, herkes kıymetli hayatını değerlendirmeli, paha biçilemez vaktine sıkı sarılmalı. Kendi kıymetini bilmeyen adamın kıymetini başkası bilmez, bunun gibi elden kaçan vakti de başkaları geriye döndürüp veremez. Bu yönden size aferin diyorum. Çünkü siz kıymetli vaktinizi zayi etmeyip çalışmış, şairliğe ilk adımınızı başarıyla atmışsınız, bunu devam ettirin, çok çalışın, çok yazın, fikirler açık, dil sade olsun. Bizim şiirlerimizde insanlar bir bakışta fikrimizi, maksadımızı anlamalı.

      –Teşekkürler, verdiğiniz bilgiler için binlerce teşekkür, ama… dedi Niyazi müşkül bir durumda kalmış gibi.

      –Söyle bakalım! –Şair Niyazi’nin fikrini öğrenmeye hazır olduğunu bildirip sual nazarıyla baktı.

      –Ben çoğu zaman ümitsizliğe kapılıyorum, diye söze başladı Niyazi açık yüreklilikle, -Yazdıklarım işe yaramaz şeylermiş gibi geliyor. Yazdıklarımı çoğu zaman yırtıp atıyorum. Bazı günlerde ümitsizliğe kapılıp yazmayı bırakayım diye düşünüyorum. Bende bazen işte böyle bir çeşit kötü hal peyda oluyor.

      –Bu doğru değil, dedi şair ciddiyetle, -Himmetli, gayretli olun, hayata rağmen ümit var olun. Hiçbir zaman yılmayın, çalışıp, öğrenip şair olun. Biz ikimiz yine yetersiz kalırız. Yurdumuzdan daha fazla şairler, edipler yetişmesi lazım. Bizde bir şairin veya bir edibin yetişmesi, bir namussuzun eksilmesiyle eştir. Bunu bilmeniz gerek.

      Şairin kıymetli fikirlerinden derin tesirler alan Niyazi, yine şiirin birçok ince taraflarından sual sorup, anlayamadığı meselelere cevap aldı. Şair onun her bir sorusuna tatmin edici cevaplar verdi. En sonunda Niyazi teşekkür edip ayrılmak istediğinde şair onu kapı önüne kadar uğurladı.

      –Durun, size bir şey

Скачать книгу