Erken Uyanan Adam. Hevir Tömür

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Erken Uyanan Adam - Hevir Tömür страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Erken Uyanan Adam - Hevir Tömür

Скачать книгу

devam etmiş olsa, bir sürü aydın yetişmiş olacaktı!… –dedi Mehsut Muhiti iç geçirip.

      –“Civcivin şomluğundan tavuğun memesi yok!” denildiği gibi, bütün işler yine kendimizden oldu, dedi Latif Efendi hiddetle, onun dudakları gazaptan titriyordu. Onun bu sözünün etkisiyle misafirhanede oturanların gözlerinin önüne; şu yıllarda mutaassıp mollaların yaygara çıkararak, büyük ümitlerle açılan yenilikçi okullara karşı çıkması, bu konuda Urumçi valisi Yan Zenşin’e şikâyette bulunması, müstebit hükümetin onların yaygaralarına itibar ederek, bunu da bahane edip okulları kapattırıp, hocalarını cezalandırıp dağıtması gibi acı hatıralar dizildi.

      –Öyle, bütün her şey kendi uğursuzluğumuzdan oldu, dedi Mehsut Muhiti geçmişi anımsayıp, -mutaassıp mollalar açtığımız mekteplerin üstünden gürültü kopararak şikâyette bulundu. Bu iş yurdumuzu cehalette bırakıp müstebit bir yönetim sergileyen Yan Cyancün’ün çok hoşuna gitti. Bununla birlikte o bir buyrukla okullarımızı kapattırdı. Yıllar geçip gitti, halk gittikçe daha derin cehalet bataklarına saplanıp kaldı. Bilen adama bu, söylemekle tükenmez, dayanılmaz ağır bir dert. Bu dertler insanı öldürür, yok eder!.. Söz buraya geldiğinde, Mehsut Muhiti’nin sesi titremeye başladı. O çok heyecanlanmış ve öfkelenmişti.

      –Tahirbeg13’in Sun Cunşen Efendi ile görüşme işleri de bir tarafta kaldı, dedi Mümin Efendi derin bir nefes alıp, -Sun Cunşen Efendi Doğu Türkistan’da milli eğitimi düzenleyin diye güzel sözler söylemiş.

      –Sun Cunşen Efendi Şinhey ihtilalini başlatıp iki bin yıllık feodal hanlık düzenini devirerek, onun yerine cumhuriyet kuran büyük adam. Bunun için, ona devletin babası deniliyor. Ama bu cumhuriyetin bizim Doğu Türkistan’a uğradığı yok, dedi Mehsut Muhiti gazapla.

      Sözün buraya gelmesiyle, ev içi durgun su gibi sükûta gömüldü. Yüzlerinden, herkesin hayal denizinin derinliklerine dalıp gittiği anlaşılıyordu. Biraz sonra Abduhaluk Uygur konuşup, hüküm süren sessizliğe son verdi:

      –Sun Cunşen Efendi tarihi doğru özetleyip, Çin; Henzu, Mançu, Moğol, Uygur, Zanzu’dan ibaret beş milletin ortak devleti, Çin medeniyeti de bu milletlerin yarattığı ortak bir medeniyettir, bunun için bütün halkın hukuk karşısında eşit olması gerekmektedir, diyerek son derece doğru konuştu. Eşit olmayan milletlerin dost olması, ittifak yapması mümkün değildir. Maalesef, bu söz söylendiği yerde kaldı. Burada hâkimiyet başındakilerse kendi bildikleri yola devam ediyorlar. Yan Cyancün’ün halkı cahil bırakarak yönetmek istemesi, kendi bildiği yolu uygulamaktır. Çünkü o, halk uykudan uyanırsa, eşitsizlik temelinde yürütülen siyasete, zorbalığa karşı çıkıp, eşitlik, cumhuriyet talep eder, diye korkup, milli eğitimimizi baltaladı. Sözü toparlarsak, onun maksadı işte bu!..

      Ev sahibi yemek getirdi. Misafirler yemeğin üstüne yine büyük meseleler hakkında konuştular. Sun Cunşen Efendi önderliğindeki Şinhey İhtilalı, o yıllarda Çin’in içindeki militaristlerin savaşı, Sovyet Ekim İhtilalı, Dış Moğolistan’daki ihtilal hakkındaki söz ve düşünceler onların en çok ilgisini çeken konulardı.

      Yemekten sonra misafirler dışarıya çıkıp, ellerini ayaklarını hareket ettirip, temiz gece havasıyla serinlediler. Törehan’ın kendi eliyle yetiştirdiği, meyvesinin çokluğundan dalları eğilen elma, armut, şeftali gibi meyve ağaçlarını seyre daldılar, inci gibi parlayan üzümlere bakıp hayran kaldılar. Gezinti esnasında herkes kendi istediği meyveden koparıp zevkle yedi. Gün batıp hava karardığında, birer ikişer toplanan misafirler rahat rahat oturup, tatlı sohbetlerle neşelendiler.

      Onların sohbet konusu hayli çoktu. Söz Beycin – Tiyenşan’la başlasa, Moskova, Leningrad’la sona eriyordu. Dünyadaki her tür ilerlemeden söz ediliyordu. Tarihten söz açılsa, İdikut, Beşbalık’tan başlanıp, Karahanlılardan, Saidiye Hanlarından çıkılıyordu. Bazen Kunteyci, Apak Hoca hakkında konuşulsa, bazen Timur Halife, Moydin Halifelerin isyanı dile getiriliyordu. Bazen yurttaki cehalet, nadanlık, hurafecilikten şikâyet ediliyor, bazen vatanlarının gelecekteki ilerlemeleri tasavvur ediliyor, çeşitli tahminler öne sürüyorlardı…

      Ev sahibi ikinci defa sofra serip, akşam yemeği getirmek için hazırlık yaparken, kalabalık şairden birkaç parça şiir okumasını istedi. Gelen istek doğrultusunda şair yeni yazdığı biri şiirini okudu:

Turfan Gecesi

      Ne kadar da sıcak, ne kadar boğuk,

      Nasıl bunaltıcı Turfan gecesi!

      Nefesim sıkıştı, göğsüm daraldı,

      Terletiyor cip cip Turfan gecesi.

      Çaylardan soğusa sıcak rüzgârlar,

      Terleyip beşikte ağlar çocuklar.

      Sussun diye ninni söyler analar,

      Nasıl bunaltıcı Turfan gecesi!

      Parıldayıp durur gökte yıldızlar,

      Bağlarda solgun güller kunduzlar14,

      Elde yelpaze, şikâyetli laflar,

      Nasıl bunaltıcı Turfan gecesi!

      Üzümler ki güya birer damla yaş,

      Ağlıyormuş gibi yurtta keri -yaş15.

      Ne zaman çıkar ki güneş atıp kaş?

      Acayip karanlık Turfan gecesi!

      Ne zaman nur saçıp atar altın tan,

      Doğmaz mı bu güneş deyip şaşırma

      Gün ağardı aydınlandı attı tan

      Er ya da geç biter Turfan gecesi.

      Üçüncü Bölüm

      On beş günlük dolunayın çatıdaki pencereden tıpkı değirmenin ardından akan su gibi görünen şulesi evin tam ortasına düşüyordu. Bu gece yarısına kadar belge düzenledi.

      Abdülhaluk Uygur hala yazmakla meşguldü. Pencere altına konulan büyük masanın ortasındaki elektrik lambası sarı ışık saçıp, aydınlatarak şairin çalışmasına imkân sağlıyordu. Pencereden süzülüp duran serin dağ rüzgârı şairin lamba ışığında parlayıp duran geniş alnını ve yüz, gözünü okşayıp, ona eşsiz bir huzur veriyordu. Böyle sakin, böyle serin bir yerde şairin ilhamı tıpkı taştan taşa çarpıp coşarak akan büyük nehir suyu gibi kabarıyordu.

      Önceki akşamdan gece yarısına kadar şiir yazmakla meşgul olup, sayfa sayfa kâğıtları güzel şiirsel ibarelerle işleyen şair, başının, bedeninin yorulduğunu hissedip mola verdi. Aklına çok mühim bir iş gelip yine durdu. O anda aklına kadirşinas dostu lambaya minnettarlığını bildirmek geldi. Bu yüzden o derhal bir yaprak kâğıt alıp, dikdörtgen şeklinde katladı. Katladığı her bir köşeye gazel şeklinde bir teşekkür name yazmaya başladı:

      Geceyi gündüz kılar tıpkı bir inci bu çırak16,

      Nurunu güneşten almış nur –ı cevher bu çırak

      Kapkaranlık gecede nurun kaynağı bu çırak,

      Gece yolu şaşıranın meşalesi bu çırak

      Gece kalem tutulmazdı olmasaydı bu çırak

      Nice

Скачать книгу


<p>13</p>

Tahirbeg: Bu devirdeki ileri görüşlü aydınlardandır. 1. Halk Kurultayına Şincan’dan katılan vekiller arasında olup, Sun Cunşen Efendinin devlet başkanlığı seçimine katılmış ve de Sun Cunşen’le görüşüp Şincan’da milli eğitimi düzene koyma noktasında fikir alış verişinde bulunmuştur.

<p>14</p>

Kunduz: Çok yıllık, saman gövdeli, böcek yiyen bir bitki. Gölcüklerde veya sulak alanlarda yetişir. Gövdesi ince uzun, çiçeği sarı, yaprağı ipeksidir, üst kısmında böcekleri yakaladığı bir kesesi vardır.

<p>15</p>

Keri –yaş: Yaşlı genç.

<p>16</p>

Çirak: Fener.