Göç. Mevlüd Süleymanlı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Göç - Mevlüd Süleymanlı страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Göç - Mevlüd Süleymanlı

Скачать книгу

target="_blank" rel="nofollow" href="#n3" type="note">3 nedir nine?!

      Kadın hayretle İmir’e doğru geldi, saçından öpüp yönünü yeni yükselmiş güneşten yana çevirdi.

      –Şükürler olsun yarattığına ey Allah’ım! Sana kim söyledi kadanı alayım, nereden biliyorsun bunu?

      –Dedeme yemek pişiriyorsun da.

      –Amanın!..

      Korku içinde Bekil’in ardınca baktı:

      –Gel bir, bir şey diyeceğim.

      Bahçe kapısında Bekil ile karşı karşıya durdu, fısıltıyla:

      –Adam çocuğun rüyasına girmiş! Pay istiyor galiba, dedi.

      Bekil, güle güle İmir’e yaklaştı, omuzlarından tutarak kaldırıp sarstı:

      –Koca erkeksin, git de elbiselerini giy, boş boş şeylere inanmayı da bırak. Sürünün ardınca gel.

      …Kapılardan bölük bölük koyunlar çıktı, birbirine karışıp çoğala çoğala uzaklaştılar. Begüm de koyunlarını getirip sürüye kattı. Bekil’in uzun boyuna geniş omuzlarına bakıp gülümsedi.

      –Dün tepelikte Saraç’ı mı arıyordun? dedi, Bekil.

      –Yok, ineğimiz kaçmıştı.

      –İneği bahane etme.

      –Vallahi!

      Bekil söyleyecek şey bulamadı. Yüzünden, bakışlarından sıcak bir tebessüm yayılıyordu. Değneğini taşlara vura vura Begüm’ü dinliyordu. Begüm konuştukça Bekil derin düşüncelere dalıyor, olgunlaştığını hissediyordu. Yüzünde kendinden habersiz tüyler çıkıyor, bıyıkları uzuyordu. Bir anda bir arpa boyu büyüdü. Tatlı bir meltem esiyordu. Begüm’ün kokusu Bekil’i bürümüştü.

      –Sana varacak kızı kıskanıyorum…

      İmir’e bir şeyler aşina idi, ancak onun ne olduğunu kavrayamıyordu. Begüm merada olmalıydı. İmir, rüyasını da hatırlamıyordu. Onun için de Begüm, Saraç, Saraç’ın atı hepsi birbirine karıştı. Ninesinin üzerine kaymak sürdüğü ekmeği yiye yiye kardeşinin yanına gitti.

      Komşularının eşeği yolun kenarında gönülsüz gönülsüz otluyordu. İmir, ansızın merkebin ayaklarının dizinden kesildiğini, her tarafının kan revan içinde olduğunu gördü. Birden bire haykırarak kendini kardeşinin üzerine attı.

      –Ne oldu be, ne olduu?

      İmir kardeşinin göğsünde saklanacak yer arıyordu.

      –Ne olduu?

      –Eşeğin ayaklarını kesmişler.

      Bekil de, Begüm de telaşla merkebe doğru koştular. Eşek korkup kaçarak uzaklaştı. Bekil dönerek İmir’i tokatladı:

      –Eniğin teki enik, yeter be. Deli olacak sonunda. Defol, git koyunun yanına.

      İmir ağlaya ağlaya koyunun ardı sıra gitti. Merkebin ayaklarının yerinde olduğunu görünce ağlamayı kesti. Yeniyle gözünün yaşını silip kardeşine baktı.

      –Yürü ahmak herif!

      Begüm hâlâ bir şey anlayamamıştı.

      –Ben de korktum, İmir niye öyle yaptı? dedi.

      –O böyledir, ne olduğunu bilmiyorum, geceleri de uyumuyor, sabaha kadar sayıklayıp duruyor.

      Bütün bunlar Begüm’e anlamsız geldi. Derinlemesine de soramadı. Güzel endamı, tutuşup yanan kara gözleri onu düşünmekten alıkoyuyordu. Başörtüsü gevşemiş, yakası hafifçe açılmıştı. İri göğüsleri Bekil’in gözlerine doğru dimdik durarak serin bir göze gibi içten içten kaynayıp çırpınıyordu. Begüm bunlardan dolayı İmir’in neler yaptığını anlayamadı.

      –Çocuğun söylediklerine bak hele.

      Güneş yükselmiş, köyün sığırı, koyunu meraya çıkmıştı. Düzlükler nahırla dolmuştu. Tepelere, yamaçlara koyunlar yayılmıştı. Yılkılar kişneyip toprağı sarsıp uyandırarak birbirinin rüzgârıyla uçuşuyorlardı. İmir’in önceden gördüğü gün bu şekilde kendi kendine oluşuyordu. Yani artık düzlerde nahır vardı, tepelerde sürüler, herkes uykudan uyanmış, günü yaşamaya başlamıştı. Rüyasında kısmet gören kalkıp peşine düşüyor, su gören yeni bir işe başlıyordu; halı kilim dokuyan tezgâhını kuruyor, çiftçi tarlasına gidiyordu. Yol görenler ayrıldığı kimsesini, kan görenler kavuşmayı bekliyordu. Kanıkların gazabına uğramasın diye, yılan gören kimseler evinden dışarı bile çıkmıyordu.

      Bekil’in sürüsü yerlerin ve göklerin yemyeşil renge büründüğünü görerek rahat rahat otluyordu. Bu gün de bu şekilde başladığından dolayı İmir’e aşina idi. Bunların, dün gördükleri olduğunu zannediyordu. Kendi kendinden habersizdi. Bu yeşilliğin, bu sabahın serinliğinin içinde rüyasındaki yeşil siluetler gibi görünmeden günü yaşıyordu.

      Köyün çocukları da büyüklü küçüklü uykudan uyandılar, gözlerindeki yarım kalmış uykularını ova ova, karaya çalan damlarının üstüne çıkıp kimin nerede olduğunu anlamak istediler. İmir’i görür görmez damlardan indiler. İmir öylece durmuş bakıyordu… Başka bir yer olmalıydı. Kanıkoğlu Saraç orada olmalıydı. Biraz ötede Saraç’ın atı, sonra Begüm…

      Bütün bunları nerede görmüştü İmir, ne zaman görmüştü, yine de bilemedi. Kafasında küçük küçük, parça parça olaylar vardı. Bu parçalarda ayakları dizden kesilmiş eşek görünüyordu. Saraç, Begüm’ü otluğun içinde kucaklayıp altına almıştı. Her yanında gizliden gizliye bir ağrı dolaşıyordu İmir’in. Hiçbir şeyi hissedemiyordu. Ağaçların gövdesini yarıp çıkan tomurcuklar birer birer çatırdıyor, ayağının altındaki topraktan ses geliyor, dağlar içten içe kaynıyordu. Sular dile gelip kuşlar gibi cıvıldaşıyordu. Dünya İmir’in kulaklarının dibinde nefes alıp veriyordu. Rüzgârlar göze görünmeyenlerin nefesiydi. Gündüzleri dövülen atların, köpeklerin, biçilen otların ağrısını duyuyor, geceleri ise, gelecek günlerde başına gelecekleri birer birer sayıklıyordu.

      İki dağın arasına sığınmış küçük bir köydü burası. Üzeri toprak damlı kara kara evleri vardı. Evlerin damına yayılmış kaba otlar serpilip yemyeşil olmuştu. Bu yüzden köy çiçeklenmiş, yeşilliğe karışmıştı. İlkbaharın gelmesiyle birlikte meralar insanın yüzüne gülüyordu.

      Köyün para kazanmaya yeni yeni alıştığı günlerdi. Paranın havası köyün üzerine çökmüş, günden güne, aydan aya kötü bir koku gibi her şeye siniyordu. Bu yüzden halılara, kebelere4, sürülere, yılkılara, nahırlara para gibi bakmaya başlamışlardı. Kendilerinin bile farkında olmadan her işte bir acelecilik, bir telaş başlamıştı. Bir hayli zamandır böyle yaşıyorlardı. Köy gizli gizli kendine tedârik görüyordu. Para toplayan, para artıran git gide kendi kınına çekiliyordu. Kebelerin

Скачать книгу


<p>4</p>

Kebe: Uzun tüylü kısa kepenek, yere serilir ve bezeklidir.