Göç. Mevlüd Süleymanlı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Göç - Mevlüd Süleymanlı страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Göç - Mevlüd Süleymanlı

Скачать книгу

Domrul küçük el baltasını kemerine geçirmişti, eşeğin ayakları kucağındaydı. Yüzünde ve gözlerinde garip bir sevinç ifadesi vardı, sanki bu ifade küçücük bir çukurda birikmiş dupduru pınar suyuna benziyordu. Bu sevinç, Domrul’un yüzüne sinmiyordu. Gülüyor gülüşünden, bakıyor bakışından korkuyorlardı. Onun için kimse yaklaşamıyordu. Merkep yıkılıp boylu boyunca çimenliğe uzandı. Domrul eşeği yine kaldırmak istedi, ancak kaldıramadı. Güldü, gülüşü boş olduğu için, manasız olduğu için korkunçtu:

      –Ayaklarını kesip kısalttım. Böyle iyidir, dedi.

      Kızbes kadın hışımla küfrede ede yerden taş alıp Domrul’a yağdırmaya başladı…

      –Deli köpoğlu, kudurmuş itoğlu!

      Taşın biri Domrul’un çenesine isabet etti. Domrul önce bir şey anlamadı. Elini çenesine vurdu, başını kaldırıp kalabalığa baktı, baktı, birden merkebin ayaklarını hayvanın üzerine koyup baltasını kemerinden çıkardı, Kızbes kadına doğru hücum etti.

      Toplananlar korkuyla bağırışarak dağıldı. Bekil baktı ki, Domrul kadını yakalayacak, koşup önünü kesti. Eşek can çekişiyordu. Domrul için artık herkes Kızbes kadın idi. Eşeğin kanına batmış baltasını indirdi. Bekil kolunu kaldırdı, baltanın sapı Bekil’in koluna deyip Domrul’un elinden düştü. Bekil Domrul’un boğazından yapışıp sıktı, Domrul yavaş yavaş gücünü kaybederek Bekil’in ayakları altına serildi.

      Yirmi yıldır ağrının ne olduğunu bilmiyordu. Önce boğazı ağrıdı, sonra başı ağrıdı, kalkıp dizi üzerinde durdu, gözlerini yere dikip gülümsedi. Kuru toprak gibi çatlamış, yanmış kuru suratında ağrı dolaşıyordu. Ağrı Domrul’u su gibi yıkıyordu. Ağrıyı sonra yüreğinde duydu. Elini kalbinin üstüne koydu, bir şeyler söylemek istiyordu. Demek istiyordu ki; “Beni ağaca bağlayanlar Kanıklardı”. Dili kelimeleri budayıp döktü, karma karışık sözler birbirine karıştı…

      Köylülere kalsa Domrul’u delirten gücüydü. Bir çift at Domrul’un yapıştığı arabayı yerinden kımıldatamazdı.. Hayvanların aşık kemiğini eliyle kırardı. Kaba dikişli gömleğini ellerine sararak değirmen taşını durdururdu. Atı omuzlarına alıp on adım götürürdü. Deli Domrul bu şekilde herkesi neşelendiriyor, halk da ona bakıyordu. Her öğünde otuz yumurta yer, bir sarnıç ayran içerdi. Yaşlıların dediğine göre Karakelleler’de böylesi erkekler çoktu, ama deli değillerdi.

      Domrul’a köpek havlamazdı. En azılı köpeklerin boynundaki zinciri açar, düğümlü odunları parçalar, ormandan her atın çekemeyeceği tomrukları, kütükleri sürükleyip getirirdi. Ancak arada bir böylesi krizleri tutardı. Eline geçen köpeklerin kulaklarını, kuyruğunu kökünden kesip bırakırdı. Yüzünde gözünde buz gibi bir soğuk gülüşle köpeğin ardınca köyü dolaşırdı.

      –Böyle iyidir, it böyle olur…

      Domrul yavaş yavaş uyuşukluktan kurtuldu, kalkmak istedi, başını kaldırıp alttan yukarı Bekil’e baktı. Bekil’in geniş omuzları, koskocaman elleri sanki tetikte bekliyordu. Yirmi yıldır korkunun ne olduğunu bilmeyen Deli Domrul korktu. Çekine çekine baltasını aldı, kaldırıp kendi omzuna indirdi. Bekil yine baltayı havada tuttu, Domrul’un elinden alıp kenara fırlattı:

      –Yapma Domrul emmi, git eve.

      Domrul başını aşağı indirerek eli gırtlağında yavaş yavaş uzaklaştı. Boğazında Bekil’in parmaklarının izi kalmıştı. Herkes hayretler içindeydi. Büyüklü küçüklü köyün bütün halkı sanki Bekil’i şimdi görüyordu. Bekil’in kendisi de sanki kendini yeni tanımıştı. Ellerine baktı, kolları direğe asılmış iki beşli silahı gibiydi. İhtiyarlar, yaşlılar fısıldaşıyordu:

      –Dedesi Karakelle Alay’a benzemiş…

      Topluluğun bakışları Bekil’i biraz daha büyütüyordu. Adımını attı. Bu da yeni oluyordu, ayaklarının toprağa gömüldüğünü hissetti. Kollarının kanı, evlerinin direğinden asılan beşli tüfeğin mermisi gibi damarları boyunca sessiz sessiz patlıyordu sanki.

      Topluluk ayrılıp Bekil’e yol açtı. Bekil, geniş omuzlarıyla topluluğun arasından edayla geçti.

      Karanlık çöküyordu, alacakaranlıkta köy cemaati Bekil’in büyüye büyüye giden gölgesi ardınca bakıyordu. Herkes ürkmüştü. Yavaş yavaş ikişer üçer Bekil’in şimdiye kadar yapmadığı şeyleri uyduruyorlardı. Deminki ihtiyar yine öne çıktı:

      –Bunların soyunda Hak vergisi vardır, dedi. -Kızlı erkekli bu yaşlarda hepsinde bu haller görülüyor. Dedem derdi ki, bunların neslinden birine rüyada buta7 verilmiş.

      Deli Domrul çıkmış Bekilgile gidiyordu. Hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Ayaklarını kestiği eşek, eşeğin çimenliğe yayılan kanı, köyün cemaati ve Bekil, sabahtan akşama kadar yazıda, ormanlarda, dağlarda gördüğü ot gibi, çiçek gibi, ağaç gibi, taş gibi aklında kalmıştı. Yirmi yıldan sonra Domrul bu günün alacakaranlığında ağrısını hissetmeğe başlamıştı. Yirmi yıldan sonraki bu ağrı da Domrul için yeni bir şeydi. Bekilgile niçin gittiğini kendisi de açıkça bilmiyordu.

      Halk da bir şey anlamıyordu, herkes garip bir korkuyla ardından bakıyordu. Yaşlılardan biri:

      –Göz gördüğünden korkar, yavrucuğum, dedi. Deliyi korkutmak, iyileştirmenin yarısı kadar zordur.

      Bundan yirmi yıl önce böylesi bir akşamın böylesi bir alacakaranlığında Kanıkoğlu’nun8 küçük kız kardeşi Akça Hatun’u kaçırdı. Uzun boylu, kuşağı zincirden, değneğinin çomağı çiviyle dolu, demir yumruklu, demir dizli bir yiğit idi Domrul. Huysuz, deli atları kuyruğundan yakalardı. Öküzlerin boynunu büküp yere yatırırdı. Erkek mandaları boyunduruğun bir tarafına koşar, diğer tarafından kendisi yapışır, sürükler götürürdü. Yedi ilde sevilen bir yiğitti.

      Kanıkoğlu’nun yedi kardeşi atlarına atladı, Akça Hatun’u Deli Domrul’un elinden alıp getirdiler. Üç gün sonra ormana oduna gidenler Domrul’u buldular. Ayaklarından boğazına kadar ağaca sarıp bağlamışlardı. Domrul’un vücudunun her tarafı dağlanmıştı. İp kollarındaki eti kesip kemiğe dayanmıştı.

      –”Domrul deli olmuş!”

      –”Domrul gülüyor.”

      –”Hiç kimseyi tanımıyor.”

      Yirmi yılın on yılını Kanıkoğulları’nın kapısında odun yardı, köpeklere baktı. Aklında Akça Hatun da yoktu. Kanıkoğlu misafirlerinin yanında eğlenmek istediği zaman seslenirdi:

      –Domrul, gel buraya. Karakelle neslinden yalnızca bunu sağ bıraktık, bu da deli olduğu için.

      Domrul gelip Kanıkoğlu’nun önünde dururdu. Kanıkoğlu’nun şamarı Domrul’un suratında beşli gibi şaklardı:

      –Gel be gel. Bir çift beygirin gücü var bunda…

      Yirmi yıl böyle geçmişti. Yirmi yıldır

Скачать книгу


<p>7</p>

Rüyada sunulan çiçek veya bâde, işaret.

<p>8</p>

Kanıkoğulları: Bir kabile.