Yabancı. Dinis Bülekov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yabancı - Dinis Bülekov страница 19

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yabancı - Dinis Bülekov

Скачать книгу

onun düşüncelerini bölüp, idare binası tarafından bir uzun bir kısa korna çaldı. Küreğini, baltasını da gizlemeyi unutup, ağaç arasına bıraktı ve arabasının yanına koştu.

      Gelse, kurnazca gülümseyerek, onun yerinde Nefise oturuyor.

      – Nu pryam… korkuttum!… – deyip sırıtarak gülüyor o.

      Zöfer öfkelenecek gibi oldu.

      – Niye dalga geçiyorsun? Ben… “senin gibi” demek istemişti ama durdu kaldı. – Dalga geçerek gezmiyorum ki!

      Öbürü hiç şaşırmadı.

      – Ya Zöfer, böyle bir şeyler söyler!… – diye gözlerini oynatıp gülümsedi, direksiyon çevirerek. Ona her tavır da yakışıyor yani. – Git, bir ayağın burada, ikincisi orada!

      Yiğit şaşırdı:

      – Niye, bir yere mi koşmam gerek yani?

      – Niye koşuyorsun? Arabada… İki bidon alacaksın ve…

      – Nasıl… bidona? Niye?

      – Nu pryam!… Anlamıyor bu Zöfer. Düğün be, düğün!

      Zöfer birden endişelendi. Yani kendi sevincinden Gilman Ağabey’i onu, görüşüp anlaşmadan, eski geleneğe göre evlendirmeye mi çalışıyor? Yine onun: “Gelin bulmak gerek!…” sözleri çınladı kulağının dibinde. Şüphesi yüzüne yansıdı sanki. Ona bakan Nefise yere birden zıplayıp indi.

      – E, e… hangi düğün, kiminki? – Zöfer öğrenmek için acele etti. Kız hâlâ gülüyor, ama kahkaha atmıyor, gözleri ile gülüyor:

      – Nişanı ıslatmak ya, Zöferciğim, nişanı!… Hizmet düğünü olacak değil mi ya? İş için verdiler ya nişanı. Nefise gitti ve yeniden döndü. Nurbike Yenge’nin işlerine sıra dışı bir görev için yel gibi koş. Ey yiğit kişi!…

      Kızın arkasından öfkelenip, yeninin içinden yumruk gösterdi Zöfer.

      Gilman Ağabey’inin evinin yanına gittiğinde iki büyük bidon eşikte duruyordu. Telefon olunca rahat, patron adam evine de telefon ediyor. Çok ilginç bir şey şu telefon. Kolhoz Sokağında Zöfer’in kurulmayan evine kadarkilerin hepsinde de var o. Aşağıda telefon hiç yok.

      Onun için, Gilman Ağabey’i bir açıldığında şöyle demişti:

      – Telefon o, kardeşim, mülkiyet değil, zenginliğe girmez. Ama onu, evini kurar kurmaz, sana da bağlatmak gerekir. Çünkü çok gerektiği bir anda aşağıdaki sokağa, insan at gibi koşmak zorunda kalıyor.

      Araba sesini işitince, güneş gibi parlayıp, elindeki tabakları sürte sürte, Nurbike Yenge, eşiğe gelmişti. O, otuz beş yaşında olmasına rağmen, vaktinden önce şişmanladığından daha yavaş yürüyordu. Ama bu yengeyi sevimsiz göstermiyor, tam tersi, erkek gözünün takıldığı yerler, ilk önce dikkat çekiyor, ona kendince bir güzellik katıyordu. Nurbike’nin bakışları samimi, hatta fazla samimi galiba; mülayim, yuvarlak, pembe yüzlü, o sakin biri. Onun yüzüne daha ziyade kaygısızlık katan bir sadelik toplanmış gibi. İkinci çenesinin ortaya çıkmasına rağmen, onun hâlâ gençlik güzelliğinden kalan güzellik belirtileri kaybolup bitmemişti.

      – Kardeşim, diye nazikçe seslendi o, Keleşküzi suyu gerek, tatlı su. Çok lazım, alıp da gel hadi! Gilman Ağabey’inin sevinci başından aşmış.

      Zöfer de söze karıştı:

      – Yenge, Gilman Ağabey bizim için de senin için de aynı, değerli biri yani o. Şimdi bir ayağım burada, ikincisi, orada!…

      Gitmeye başlayan Zöfer’i Nurbike tembihlemeyi unutmadı:

      – Kardeşim, temizleyip al, kendimiz için!

      – Olur, olur, yenge!…

      Zöfer, bidonlarını tangır tungur getirerek, aşağı sokağı çıkmaya başlamıştı ki, beklemediği bir anda Aknögöş boyunda uzanan patikaya doğru giden Mevsile’yi gördü. Gördü ve aklı başından gitti. Vay, onların köyünde bir de Mevsile var ya, Serbiyamal Abla’nın kızı. Baksana, nasıl da büyüyüp gitmiş! İnce belini sallayarak nasıl da güzel yürüyor…Büyülendiğinden, ardından gidip kornaya bastığını da fark etmiyor Zöfer.

      Kızcağız, iki kovasını köyentesinde tutup dönüp baktı.

      – Mevsile!… Mevsile, diyorum, – yiğit el salladı, – haydi, bin!

      Ama kızcağız uygun bir şekilde reddetti:

      – Sağ ol, Zöfer Ağabey, ben yayan… Su taşıyorum.

      Yüzünü de görünce, Zöfer daha da tutuştu. Çok sevimli idi kız. Kurnazlığa sarıldı.

      – Mevsile, bacım, ben de pınara… Acele ediyorum. İşte başkan nişan aldı, evine iki bidon su gerekti. Doldurmak için kova almayı unutmuşum.

      Mevsile daha çok ikilemde kaldı.

      – Vereyim mi yani birisini…

      – Yok, sen bin, ben kovanla doldurur, giderim. Çabuk gerek, diyor Nurbike Yenge.

      Sonunda kız inandı. Kovalarını, arka kapıyı açıp koydu ve kendi de oraya bindi. Ama yiğit onu öne çağırdı. Kabin kapısını açıp, elini uzattı. Diğeri de ona tutunup çıkarken, yukarıdan açıkçası, Zöfer’in gözlerine kızın göz kamaştıran sıkı göğüsleri ilişti. Vücudu titredi. Kan damarları boyunca birden keyifli bir ılıklık yayıldı. Yiğit güçlükle Mevsile’den bakışlarını ayırdı ve tükrüklerini yuttu.

      – Nasılsın, güzel, ortalarda görünmüyorsun da, – diyerek, çabucak ekledi o.

      Mevsile kızardı, yiğide dönüp bakmaya yeltendi. Ancak şimşek hızıyla değişti. Kıza bu da yetiyor, galiba.

      – Yani, iş işte burada… ağılda.. – dedi.

      – Kültür merkezine de gelmiyorsun.

      Mevsile güldü:

      – Oyuna kaldıran yok, Zöfer Ağabey. Başkan şoförünün vakti yoktur, belki…

      Başka da hiç konuşamadılar. Keleşküzi’ne yaklaşmışlardı.

      – Zöfer Ağabey, pınarın yanına bırakırsınız kovaları, – diyerek Mevsile pınara ulaşır ulaşmaz indi. Kuşkonmaz toplayayım şimdi…

      İşinin acil olduğuna üzüldü Zöfer. Eşikte tabak sürterek dikilen Nurbike Yenge’sini hatırlayıp, acele işe başladı. O, evin yapılması için, gerçekten de, acele edilmesi gerek diye düşündü. Elinde olmadan, Mevsile’nin gittiği tarafa baktı delikanlı.

      Dokuzuncu Bölüm

      Akşam olmak üzereydi, çok da geçmeden de Yüzşişme’yi karanlık

Скачать книгу