Abay Yolu 2. Cilt. Muhtar Auezov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov страница 18

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov

Скачать книгу

Bekey ve Şekey ile enikonu görüşüp bu hususların tamamıyla ilgili olarak kanaat sahibi olmuş, Aygerim’in duygu ve düşüncelerini de kendi ağzından işitmiş. Aygerim, serbestlik verilirse bir kocaya varacak değilmiş… Fakat Abay’ın da daha hâlâ önünde duran ve çözüm bekleyen pek çok ağır düğümleri vardı. Eşi dostu, annesi akrabaları henüz onun bu niyetini bilmiyordu. Alşınbay kızı Dilda vardı. O ne yapardı? Belli değil. Bu hususları kendisi içten içe sağlamca dikkate alan Jiyrenşe, Bekey ve Aygerim’le konuşurken şimdilik büyük bir gizlilik içinde olmaları gerektiğini hissettirmişti. Dişlerini sıkıp kimseye duyurmadan gizleyerek beklemelerini tavsiye etmişti.

      Bu yaptığı Abay’ı değil, özellikle kızı korumak içindi. Bu sözler havada kalacak olursa hiç ortada yokken sorun çıkabilir, Aygerim’in bahtını karartabilirdi. Üstelik o kayın ağabey ile yakınları duyacak olursa akrabalar arasında husumet te ortaya çıkabilirdi.

      Velhasıl olaya halkın gözüyle bakan tedbirli Jiyrenşe böylesi ahvâlin tümünü Mamay obasına detaylı olarak iyice anlattı. “Mamay’ın dulunu azdırıp, Kunanbay’ın oğluna almak için halkın arasına husumet saldı” şeklinde bir söz çıkarsa ve buna rağmen Abay kızı almaz, iş hayırlı bir neticeye ulaşmaz, asılsız kötü haber boşu boşuna yayılırsa bu Jiyrenşe için de iyi olmazdı…

      Böylece Jiyrenşe; bir taraftan Abay’ın Aygerim’i alması hususunu içtenlikle makul bularak dönerken, öte taraftan bu büyük sırrın tek bir uçkununun bile dışarı çıkmamasını ve suskun kalınmasını ustalıkla sağlamış olarak geri gelmişti.

      Jiyrenşe ve Erbol’un Abay’la konuşmaları kısa oldu. Bu üç yiğit arasındaki karar sağlamca pekişti. Söz bu noktaya geldikten sonra Abay minnettarlığını hissettirerek Jiyrenşe’ye:

      – Peki, öyleyse, bir iş yapınca tam olarak yap. Başkasına bırakacak bir işim olmasa da annem sözünü yabana atacağım bir kişi değil. Babam uzaklarda. Artık annemle de sen konuş, onun iznini de alıver, dedi…

      Uljan Abay’ın bu talebini uygun bulmadı. Jiyrenşe’nin uzun uzun dile getirdiği sözleri büyük bir incinmeyle ve üzüntülü bakışla dinledikten sonra:

      – Çerağım! Abay bunu yapacaksa, bu gizlilik içinde olacak iş değil, alenilik işi yahu! Bana niye birini gönderip dikkatlice bildirerek konuşuyor. Böyle yapacağına onu çağır, onu da al gel, üçümüz birlikte konuşalım, dedi.

      Abay geldiğinde Uljan tereddüt etmedi:

      – Abaycan, evladım, niyetini anladım. İlgilendiğin kişi kim? Onu da bu Jiyrenşe anlattı. Benden akıl sormuşsun. “Bu yaptığım iyi mi” diyorsun ya? “İyi” demiyorum. Sözüm kısa. Benim söyleyeceklerimin çoğunu kendi gözünle görerek büyüdün. Çok hanımdan biri ben olduğumda, o çok kadından doğan biri sen olarak büyüdün. Sırlaşır, dertleşirdik ya! Tatlı mıydı bana? Kolay mıydı sana? “Bizim gittiğimiz yoldan gitmesin” derken, bin defa düşündüğüm hususlardan birisi buydu. “Pişman olursun” diye korkuyorum. Öncesi ilginç görünmekle birlikte, kolaylıkla karar verilmekle birlikte, sonrası zehirdir bunun. Üzülürsün güzel evladım. İşte, diyeceğimi dedim. Fakat göreceğin mürüvvet de senin, tadacağın zehir de senin nasibin. Bu Jiyrenşe de ben de böyle kalırız. Beni endişelendiren tehlikeyi söyledim. Gerisini kendin bil! Kendin düşün, kendin karar ver, dedi.

      Abay cevap vermedi. Annesiyle anlaşamadığı, karşı karşıya geldiği ilk olaydı bu. Söylerdi. Pek çok şey söylerdi. Fakat onun şimdiki sezgilerini anlaması değil, hissetmesi gerekliydi. O sezgilerini böylesi soğuk bir konuşma sonrasında aktaramazdı. Akıl hesabına vurarak konuşsa, işinin olmayacağını kendisi de anlıyordu. Annesi de bunu söylemişti.

      Peki ya yürekte yatan? Onu bütünüyle anlatarak sırrını dökerdi, ama annesine acıyordu. Bunun en büyük düğümü; bu anne babanın onun ihtiyarına bırakmadan, fikrini sorup cevabını almadan, kafese koyarak götürüp Dilda ile evlendirmeleriydi. Aşığı Toğjan’la ilgili bir cümle bile sormadan, bunun gençliğine acımadan ondan ayırmalarıydı… Fakat bugün bu hususları konuşup annesiyle çekişmeyecekti. Üstelik özellikle “kendisini zerre kadar suçlu görmeyen”, dikkatle bakarak “evladımı kendi düşünceme göre sadece vesayet altında yaşattım” şeklindeki hatasını fark etmeyen şefkatli annesine nasıl söyleyebilirdi içindekileri? Abay bu durumları hissettiği için özellikle ses çıkarmadan çıkıp gitti.

      Fakat kararında tereddüt etmedi. Jiyrenşe Mamay boyu içine bir kez daha gitti. Bu defa on beş gün kadar kaldı, bütün hususları kendisi açığa çıkardı, mevzuyu bağlayıp geldi. Aygerim’in kayın tarafını da durdurdu, rızalarını aldı. En zorlu büyük düğüm bu şekilde çözülmüş oldu. Abay Bekey’e de Aygerim’i almak isteyen kayın ağabeyine de pek çok mal verecekti.

      Kunanbay’ın büyük evinde Uljan’ın elindeki mal sürülerinin sahibi Ospan idi. O, Abay’dan hiçbir şey esirgemezdi. Aygerim için verilecek malı kolaylıkla bir araya getirtti, topluca yola çıkarıverdi. Jakıp, Jiyrenşe, Ospan ve Ğabithanlar Bekey obasına dünürcü gitti, dünürleri ile karşılıklı olarak verilen hediye kaftanları birbirine giydirişip döndüler. Az önce Ospan tarafından gönderildiği belirtilen mallar hem gelin takısı, hem de başlık olarak topluca gönderilmişti.

      Bu şekilde birkaç gün ara verildikten sonra, nihayet Abay’ın kayınlarının obasına gideceği gün geldi. Abay Jiyrenşe’yi heyet başkanı yaptı. Yanlarına Erbol, Ospan ve Ğabithanları alarak damatları olmak için kız tarafına gitti…

      YAYLADA

1

      Engin yeşillik üzerinde yayılırcasına yerleşmiş olan kalabalık obanın sağ yakasında bütünüyle büyük ak kiyiz evler var. Bunlar, hayvanların durduğu barınaklardan, isten pisten, huzursuzluktan özellikle uzaklaşmış, kıyıda konmuş.

      Obanın öteki kıyısı ile sağılacak hayvanların toplandığı orta kısımda bulunanların tamamı sade evler. Bu kıyıda yırtık ve eski püskü çardaklar, kara kurum bağlamış sezonluk ocak yerleri ile küçük çadırlar da var. Bu yaka, “bakıcı maraba” denen pek çok insanın yaşadığı yer. Koyuncu ihtiyarlar, kuzucu çocuklar, deveciler, sağıcılar ve yılkıcı seyisler de bu yakada bulunur…

      Büyük obanın yoksul görünüşlü yakasında bulunan kızlı erkekli işsiz gençler, didikledikleri yünü iğle eğiren yaşlı kadınlar ve ihtiyar adamların tamamı şimdi obanın zengin görünüşlü bu yakasına kulak kabartıyordu. Hepsi meraklanıyor, öylesine yaklaşıp bir süre dinledikten sonra geri dönüyorlardı. Onların tamamını heveslendirerek kanlarını kaynatan şey; yüksek bir ses tonuyla tek başına söylenerek çığırılan türküydü. Tam öğle vaktinde, oba üstündeki bulutsuz gök semaya saplanırcasına yükselen hükmedici ve güzel bir sesle söylenen türkü…

      Kenardaki evlerde yaşayan herkes daha önce uzaktan da olsa bu solisti işitmiş, dinlemeyi alışkanlık edinmiş gibiydi.

      Şarkıdan türküden anlamayan küçücük torununu sırtlayan yaşlı bir nine de beli bükülmüş bir hâlde aceleyle dinlemeye gidiyordu.

      O nine, üzerini örten tülbendini özürlüleşmeye başlayan yaşlı kulağının ardına sıyırdı. Daha sonra başını

Скачать книгу