Kardeş Sesler 2014. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kardeş Sesler 2014 - Анонимный автор страница 4
Birden doğruldu, aklına bir şey gelmiş gibi Beyoğlu’ndaki İstiklal Caddesine doğru yürümeye başladı. Aslında aradığının ne olduğunu tam olarak kendi de bilmiyordu ama bir şeyler aradığı kesindi. Caddenin girişinde sağ taraftaki Fransız Konsolosluğuna ait binaya şöyle bir göz attı. Daha önce Fransa’ya gitmek için kim bilir buraya kaç defa gelmişti. Sonunda Fransa’ya gitmiş ve Paris’e yerleşmişti. Avrupa’nın konusunda en büyük ekolü olan Sourborn Üniversitesinde felsefe eğitimi almıştı. Zaman zaman Şanzelize’ye çıkmak ve oradaki sokak kafelerinden biri olan Kâffe de Paris’te o leziz Fransız kahvesinden içmek hoşuna giderdi. Hele kaldırımdaki sokak satıcılarını dolaşıp kitap almaya bayılırdı. Paris’in atmosferi onu hep bir başka türlü etkilerdi. Şanzelize’de gururla dolaşırken kendini tam bir Fransız gibi hissederdi.
Türkiye’ye döndükten sonra Avrupa kültürünü çok iyi bilmesi sayesinde İstanbul’daki elit çevreler tarafından hemen kabul görmüştü. O zamanlar Beyoğlu’na kadınlı erkekli arkadaş gurubuyla gelir, Madam Bovari’de oturup leziz Fransız mutfağı eşliğinde Avrupa’dan ve arada bir fakir Türkiye’den konuşurlardı. Bu konuşmalarda kendini Avrupalı olarak görür ve zavallı Türkler için de gerçekten üzülürdü.
Şimdi Beyoğlu’nda yürürken aklından bunlar geçiyordu. O artık yirmili yaşlardaki insan değildi. O zamandan bu yana belki çok fikir değiştirmişti ama Türkler konusundaki kanaati hiç değişmemişti. Biraz daha yürüdü şimdi bir kitap evinin önündeydi. İçeri girdi ve yeni basılmış kitaplara bakmaya başladı. Türk yazarlarının olduğu bölüme geldi Göz gezdirirken bir kitap dikkatini çekti. Adı “Kayıp İnsan”dı. Yazarı Ahmet Turğut’tu. Bu ismi daha önce hiç duymamıştı ama nedense kitaba karşı bir alaka hissetti. Satın aldı ve mağazadan ayrıldı. Yürürken karşılaştığı sokak satıcısından bir simit aldı. Türkiye’de yabancılaşmadığı tek şey simitti. Onu çocukluğundan kalma bir hatıra gibi hep içinde saklıyor, her gördüğünde büyük bir hasretle ona sarılıyordu. Şimdi Türk kültürüyle ilgili her şeye yabancılaşmış olan bu adam simide karşı koyamamıştı. Çünkü Türkiye’deki bazı şeylerin Avrupa’da karşılığı yoktu. Hele bir simidin sıcaklığını Avrupa’nın hiçbir yemeği veremezdi. Bunu çok iyi biliyor ama kendini bu ülkede bir yabancı gibi hissediyor, insanları anlamakta zorluk çekiyordu.
Bir de isminden oldum olası hiç haz etmezdi. İsmi Gaip Âdem’di. Adını sevmezdi. Bir gün olsun merak edip anlamına da bakmamıştı.
Yine arkadaşlarıyla Beyoğlu’na geldiği günleri düşündü. Zaman içerisinde hepsiyle çeşitli sebeplerden dolayı yolları uzak düşmüş, kendine itiraf edemese de aslında bu elit gurubuyla da çok iyi anlaşamamıştı. Şimdi İstanbul’un göbeğinde Beyoğlu’nda yalnız başına dolaşıyordu. Her zamanki gibi bir kafeye girmiş. Köşedeki bir masaya ilişmişti. Elindeki torbadan “Kayıp İnsan” adlı kitabı çıkarmış ve okumaya başlamıştı. Kitap ilginç bir şekilde kendisini içine çekiyor, okudukça romandaki karakteri kendine benzetiyor ve birçok ortak nokta bularak şaşırıyordu. Romandaki karakter gibi o da bu ülkede kendini köklerinden koparılmış bir yaban otu gibi görüyordu. Ne kadar çabalasa da insanlarla konuşamıyordu. Sebebini tam olarak kestiremediği bir şekilde itildiğini, yaklaşmaya çalıştıkça daha çok uzaklaştığını fark ediyordu. Ani bir hareketle başını kaldırdı ve insanlara baktı. Herkes kendi günlük telaşı içinde birbirleriyle bir şeyler konuşuyor ama kimse onun varlığını fark etmiyordu. Sanki o yokmuş gibi davranıyorlardı veya kendisi öyle hissediyordu. İçinden, ne tuhaf sanki ben bu köşede kaybolmuşum da kimse beni görmüyor” diye düşündü.
Biraz daha kitabı okuduktan sonra torbasına koydu ve oradan ayrıldı. Canı çok sıkılmıştı. Evine geri dönmeye karar verdi. Gaip Âdem, ne olduğunu bilmeden aradığı şeyi şimdi eskiden beri geldiği İstiklal Caddesinde de bulamamıştı. Bu kadar yürüyüşten sonra iyice yorulduğunu fark etti. Şimdi daha yavaş adımlarla Cihangir’in kıvrıla kıvrıla giden dar sokaklarından birinde olan evine doğru yol alıyordu. Evinin önüne geldiğinde biraz soluklandı. Merdivenler gözünde büyüyordu. Son bir gayretle hepsini teker teker çıktı. Nihayet en üst kattaki dairesine gelmişti. Kapıyı açtı ve içeri girdi. Ayakkabılarını çıkardıktan sonra salondaki televizyonu açtı. Kayda değer bir şey yoktu. “Ne yapmalı” diye düşünürken birden kendisine babasının neden bu ismi verdiğini sordu. Hayatında bu zamana kadar hiç yapmadığı bir şey yapmaya karar verdi. Yerinden doğruldu, kütüphanesinin olduğu odaya geçti ve satın aldığı kitabı çalışma masasının üzerine bıraktı. Eline Osmanlıca-Türkçe bir sözlük aldı. İsminin manasına baktı. Gaip, kayıp; Âdem ise insan demekti. Gözü az önce koyduğu “Kayıp İnsan” adlı kitaba takıldı. O an gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Bütün insanlar gibi o da kayıp doğmuştu. Aradığı kendisinden başkası değildi.
(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Hikâye Atölyesi, 17.01.2014)
Azize KAYA
1979 yılında Sivas’ta doğdu. İlk orta ve lise öğrenimimi burada tamamladı. 1997 yılında Ankara’ya yerleşti. Evli ve iki çocuk annesidir.
Yazma serüveninin temelleri Rumeli göçmeni olan ailesinin hikâye ve masallarıyla atıldı. Sözlü edebiyatın güzel örneklerini babaannesinden dinledi. Her duruma uygun tekerlemeleri, manileriyle ve Kaf dağının ardındaki peri kızlarını anlatan masalları; çocuk yaşta değerlere farklı pencerelerden bakma fırsatını verdi. Edebiyatın zarif ve masum yanını büyüklerinin sayfalarca uzayan sevda mektuplarından öğrendi.
Her sohbetin edebiyata açılan bir kapısı vardı. Anadolu ve Rumeli kültürlerinin birlikte oluşturduğu ahenk her ne kadar yazıya aktarılmasa da çocuk ve ilk gençlik yıllarında Azize Kaya’yı edebiyata hazırlayan en önemli etken oldu.
Yıllarca hatıralarında ve günlüklerinde kalan yazma sevdası, 2012 yılında Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisiyle tanışması ile yeniden canlandı. İki yıl boyunca devam ettiği yazarlık atölyesinde Ali Akbaş Hocadan şiir, Osman Çeviksoy ve Ataman Kalebozan Hocalardan hikâye ve Hüseyin Özbay Hocadan deneme dersleri aldı.
Atölye çalışmaları yürütülen bu akademide yazdığı eserlerden bazıları Kardeş Kalemler ve Kurgan Edebiyat dergilerinde yayınlandı. Ayrıca belirli dönemlerde düzenlenen programlarla hikâye ve denemeleri okuyucuyla buluşturulup onların beğenilerine sunuldu.
Akademide geçen ilk yılın meyveleri “Kardeş Sesler 2013” adlı kitapta yayınlandı.
SERÇE
Bir süre perdenin arkasından süzülen güneş ışıklarının, kızının suratına çizdiği yaprak motiflerini izledi. Ne kadar masum ve çaresiz diye düşündü. Bir yıldır aktıkça çoğalan gözyaşlarını bu defa tuttu. Elleriyle yüzünü sıvazlayıp derin bir nefes aldıktan sonra her gün aynı umutla açtığı perdeye uzandı. Bahar mevsiminin ayrı bir güzellik kattığı çınar ağacının dalları cama kadar ulaşmıştı. Yıllardır aynı evde yaşamalarına rağmen; bu güzelliği hasta kızının yatağını cama yasladıklarında fark etmişti. Yazık, ne kadar çok şey kaçırmışım diye hayıflandı. Pişmanlık duygusunun içini ne kadar sızlattığını düşündü.
Son zamanlarda