Kardeş Sesler 2014. Анонимный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kardeş Sesler 2014 - Анонимный автор страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kardeş Sesler 2014 - Анонимный автор

Скачать книгу

posa haline gelmiş bu Avrupa seyahatine niye çıktığımı, vapur Galata rıhtımından hareket ederken bile bilmiyordum. Durup dururken sevgili adetlerimden, kitaplarımdan, dostlarımdan, yatağımdan, geceliğimden, terliklerimden, ayrılıp bir deniz seferinin zoraki tanışmalarına, alışılmamış yemeklerine, iç sıkıntılarına, rahatsızlıklarına, endişelerine, bile bile kendini katlandırmak… İstanbul’un bu altın rengindeki tatlı sonbahar sabahında, Lotüs vapuru rıhtımdan ayrılırken içim sebepsiz bir seyahatin pişmanlığıyla şiddetle dargın ve gergindi.”diyordu Haşim. Bense Haşim’in aksine mutlu ve heyecanlıydım. Çocukluğumda büyüklerimden dinlediğim o efsane şehirde bulunmak beni ziyadesiyle mutlu ediyordu.

      Az mı dinlemiştim Tuna Türkülerini dedemden;

      “Tuna nehri akmam diyor

      Kenarımı yıkmam diyor

      Ünü büyük Osman Paşa

      Pilevne’den çıkmam diyor

      Düşman Tuna’yı atladı

      Karakolları yokladı

      …”

      Dilimden bu türkü hiç düşmüyor.

      Kralı kim bilmem ama işte Tuna’nın kraliçesi Budapeşte’deyim. Hava alanından şehre varıp otelimize yerleştiğimizde rehberimiz küçük bir şehir turu önerdi. Şehirde ilk gözüme ilişen Arnavut kaldırımlarıydı. Budapeşte’ye ayrı bir hava katmıştı. Şehrin temizliği dikkate değer ayrı bir özelliğiydi. Ya mimarisi büyülemişti beni.

      Dünyanın neresinde güzel mimarisi olan bina varsa bu şehirde tıpkısı yapılmıştı, şehrin dokusu bozulmadan. Bu güzellik karşısında gördüğüm bütün binaların resmini çekmeye başlamıştım. Çekiyorum, çekiyorum, bir daha çekiyorum ama bitmiyor ki.

      Kim bilir Mavi Tuna ne kadar güzeldi! Aklımda hep o vardı. Hösök Fala (Kahramanlar Duvarı), Hösök Ter (Kahramanlar Meydanı), Rahip Gelert Tepesi her biri ayrı bir güzellikti. Tarihlerini genç nesillere ne güzelde anlatmışlardı görsel olarak kahramanlar meydanında. En başta Gabriyel (Cebrail) baş melek, sonra muhteşem atların sırtında Arpad Hanedanı, yanlarında Macar soylular, arkasındaki revaklarda Macar kahramanlarının heykelleri ve kahramanlıklarını gösteren figürler. Okumadan tarih öğrenmenin bir başka yolu…

      İşte Tuna’nın üstündeyim. Zincirli köprüden geçiyorum. Akayım mı, akmayayım mı? Hani sevgilisine randevu verip randevu yerine gitmeye nazlanan genç kız gibi tıpkı! Boşuna “Nazlı Tuna” dememişler diye geçiriyorum içimden. Ne kadarda çok köprü var burada. Zincirli köprüyle altı tane saydım ben. Ve Tuna’nın ortasında Margaret Adası…

      Budapeşte’nin yüksek tepesi olan Gelert Tepesine geldik işte! Macarları, Şaman iken Hıristiyan yapan rahip Gelert. Macar şamanlar kendilerine yeni bir din öğrettiğini anlayınca çivili fıçının içerisine koyup bu tepeden Tuna’ya yuvarladıkları rahip. Bu tepe bütün güzelliğiyle görünüyor Budapeşte. Ortasında maviliğiyle gökyüzünü kıskandıran Tuna nehri, Sn İstvan Bazilikası, meclis binası bütün ihtişamı ve mimari güzellikleriyle karşımda. Bu şehirde büyülü bir Balıkçı tabyasından bir başka görünüyor şehir. Yine bütün güzelliğini sergiliyor. Orta Asya’daki Türkmen çadırlarını andıran bu tabyalar bizden biri, hemen ısınıveriyor insan. Sonra Gül Baba Türbesi. Türbenin önünde Gül Baba heykeli bütün sevecenliği, insanın içince akıveren sıcaklığı ile karşılıyor ziyaretçilerini. Türk Sokağı, Mesget (Mescit) Sokağı, Türbe Sokağı da bizden izler taşıyor hala.

      güzellik var. Bir ruhu var şehrin kendine özgü. İhtişamı ve güzelli

      ğiyle övünüyor her dem.

      İnsanları o kadar bizden geliyor ki bana, Hasan, Hüseyin, Ali, Veli, Ahmet, Mehmet diye bağırasım geliyor. Sonra İstanbul Ette-rem (Lokantası), Antalya Etterem, Simit Sarayı…

      Budapeşte’yi gezdikten sonra yüreğimi bir sıkıntı basıyor. Bir hüzün çöküyor üzerime. Ankara’m, Ankara’m, güzel Ankara’m bir mimari cenneti olan Budapeşte’nin güzelliği yanında çok sönük kalıveriyor gözlerimde. Ne olur diyorum bu güzel binaların onda biri de benim Ankara’mda olsaydı. Medeniyetlerin Başkenti İstanbul’um geliyor gözlerimin önüne. Kim bilir diyorum, kim bilir kaç tane böylesine güzel mimari eseri katletmişiz şimdiye kadar. Rantlar uğruna, çıkar uğruna… Sen hala güzelsin İstanbul’um ama eriyen, rengi solan, benzi süzülen bir güzelliğin var.

      Yaşadığım ve gördüğüm güzellikler karşısında mest oluyorum. Ülkemizde kaybettiklerimizi düşününce eriyorum, rengim soluyor, benzim süzülüyor tıpkı İstanbul’um gibi.

      (Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi, Deneme Atölyesi,2014)

      Büşra DEMİR

      1983 yılının Mart ayında Ankara’da doğdu. İlköğretim ve lise yıllarını TED Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra Başkent Üniversitesi’nde sağlık kurumları işletmeciliği okudu. Mezuniyetin ardından sağlık hizmetleri sektöründe çalıştı. 2011 yılında yine sağlık alanında öğrenim hayatına geri dönerek yüksek lisansa başladı. Halen Hacettepe Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam etmektedir.

      Evli ve anne adayı olan Büşra Demir, 2012 yılında Avrasya Yazarlar Birliği’nin atölyelerine katılmış, Kardeş Kalemler ve Kurgan Edebiyat Dergilerinde hikâye ve denemeleri yayımlanmıştır.

      HİKÂYE:

      İşaret

      DENEME:

      Alışkanlıklara Kelepçelenmek

      Mazinin Kapısı

      Kıyıya Vuran Yalnızlık

      Biraz Cesaret

      Paralel Yaşamlarım

      İŞARET

      Dişçi koltuğunda oturmuş geleceğimi düşünüyordum. Seçim yapmaktan o zamanlar da nefret ederdim. O yolun sonu mu parlak, bu yolun mu? Orada mı şansımı denemeli burada mı? Sonra da her defasında seçmediğim tarafı tercih etsem nasıl olurdu diye aklımı kemirip duran düşünceler…

      Aslında Gizli Sandık dergisinin ekibinde yer almak okuldayken en büyük hayalimdi. Hatta sırf benim değil, birçok arkadaşın da öyleydi. Stajyer olarak başlayacaktım, üsttekilerden birkaçıyla aramı sıkı tutup dikkatlerini çekecektim, beni işe alacaklardı, editör olacaktım falan filan… Belki beni fark ederler diye daha ayın başında yeni sayılarını alıp binalarının yanındaki kafede az oturmadım. E postayla yazılarına yorumlar gönderdim, katıldıkları bazı seminerlere gidip en yakınlarına oturdum, sektörü çok iyi biliyor havalarında sohbetlerine katılmaya çalıştım, dikkatlerini çekemedim. Defalarca özgeçmişimi yollamış olmamdan bahsetmiyorum bile.

      Şanslı biri sayılmam. Yirmili yaşların başında Gizli Sandık bir türlü oltama gelmeyince ben de artık başka yerlerde işe başlamam gerektiğine karar verdim. İtildim, kakıldım, aylarca çömez muamelesi gördüm, müdürlerimin kişisel işlerini ve her türlü ayak işlerini ben yaptım. Yine de kimseye yaranamadım.

Скачать книгу