Kardeş Sesler 2014. Анонимный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kardeş Sesler 2014 - Анонимный автор страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kardeş Sesler 2014 - Анонимный автор

Скачать книгу

aldıklarını. Bu sayede terfi edenler bile oldu. Hepsine küstüm, ayrıldım. Gururum var sonuçta, o saatten sonra yüzlerine bakacak değildim.

      Sonunda bir gün benim okuldaki elemanlardan ikisi geldi yanıma. Onlar da bunalmış el alemin yanında çalışmaktan, hiçbiri kendi prensiplerine uygun değilmiş. Düşünüp taşınmışlar, yeni bir dergi çıkarmaya karar vermişler. Sen de katıl bize dediler. Katılmaz mıyım? Çektiğim tüm eziyetlerin bir anlamı varmış demek ki diye düşündüğümü hatırlıyorum. O zamanlar her şeyi kadere yormak gibi bir huyum vardı. Çömezlikte öğrendiğim bütün o ıvır zıvır işler artık bana lazım olacaktı. Hemen çalışmalara başladık. Azim, hırs, idealler ne ararsan bizde. Aysel hala aklımda tabi, gözünde saygınlığım artacak diye kendimle övünüyorum.

      Tam o dönemde yollar ikiye ayrılıverdi. Kendimize ait bir dergi için heveslenmişim, hayatımı ona odaklamışım, mutluyum derken bir telefon; “İyi günler, Gizli Sandık dergisinden arıyoruz. İş başvurusunda bulunmuşsunuz. Hala düşünüyorsanız Salı günü sabah onda görüşmeye çağırıyoruz.” Keşke telefonum bozuk olsaydı diye düşünmüştüm. Karşılarına dikilip, ‘Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Yıllardır durdunuz da şimdi mi aklınıza geldi?’ diye haykırmak istemiştim. Nafile tabi, hiçbirini yapamadım. Arkadaşlara haber vermeden görüşmeye gittim. Okuldaki başarımı, deneyimimi beğendiler, beni denemek istediklerini söylediler. Ben böyle zamanlamanın…

      Günlerce kararsızlıktan deliye döndüm o dönem. Baktım kendim baş edemiyorum, kadere bıraktım seçimi. Tabi akılsızlık diz boyu, kader diye geleceğini dişçinin ellerine bırakırsan kendini bugün benim olduğum yerde bulursun. Ne bekliyordum ki?

      Teklifi mi kabul etsem, yeni çıkacak bir derginin kurucularından mı olsam diye düşündüğüm o günlerde bir diş ağrısı girdi hayatıma. Ağrı kesiciler fayda etmiyor, kalktım bizim ailenin eski dişçisine gittim. İyice ihtiyarlamış Mahmut Abi. İşini iyi yapabilir mi diye endişelensem de ayıp olur diye geri dönemedim, oturdum koltuğuna. Açtım ağzımı bir karış, neredeyse iki elini birden içeriye soktu. Bir sağdan baktı, bir soldan. Ayna tuttu, ışığı yaklaştırdı, sonunda çürük dedi. Dolgu yapacakmış, yap dedim. Gözlerimi kapadım, yine hangi yolu seçmeliyim sorusuna takıldım. ‘Bir işaret alsam, bir şey olsa da doğru olanı anlasam’ diye düşünmeye başladım. Gizli Sandık’ı yıllarca beklemiştim, tam böyle bir anda aramaları bir işaret olabilir miydi? Bunca zaman sağda solda sürünmüş olmam orası için bir altyapı çalışması mıydı? Evet, öyle olmalıydı. İşaret çoktan gelmişti de görememiştim diye düşündüm. Derken bir acı ansızın düşüncelerimi böldü. Mahmut Abi sanki sinirlerimi delip geçmişti, uyuşturmaya gerek görmemişti oysa derin bir çürük değil demişti. Biraz sakinleştikten sonra tekrar ağzımı açtım. O işlemine devam ederken ben geleceğime döndüm. Tam kararımı vermişken yeni bir işaret gelmişti az önce, Gizli Sandık dergisi yanlış karar olmalıydı. İçimden dua etmiştim, işaret beklemiştim ve teklifi kabul etmeyi düşünürken ‘O yanlış olan yooool’ diyen bir darbe inmişti sanki. Umutlanıverdim. Ben başkalarının yanında bir piyon değil, kendi sahalarımda bir şah olmalıydım. Son kararımı o an vermiştim. Dolgu işleminde başka acı da olmamıştı. Her şey apaçık aydınlanmıştı sanki. Geleceğin büyük yayıncılarından olacaktım.

      Sonra ne mi oldu? Dolgu işlemi yapılırken acı çekmenin kaderle bir alakası olmadığını fark ettim. Kurduğumuz dergi sekiz ay sonra battı, bütün ekip açıkta kaldık. Gizli Sandık’ı arayıp tekliflerinin geçerli olup olmadığını sordum, başkasını aldık dediler. Sonradan öğrendim ki o kişi Aysel’miş. İşe girdikten sonra oradan biriyle nişanlanmış üstelik. Aşka da inanmıyorum artık.

      Şimdi çulsuz, aşksız kalmış adamın tekiyim. Neyse ki sağlığım yerinde derken dün çürük olan dişimin dolgusu da düştü. Ben böyle talihin…

      (Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Hikâye Atölyesi, 31.03.2014)

      ALIŞKANLIKLARA KELEPÇELENMEK

      Alışkanlık, eskimişlik, sıradanlık, birbirine kelepçeyle bağlanmış üç kavramı çağrıştırmaz mı size de? Benim zihnimde, biri ne tarafa gitse, öteki peşinden sürüklenir. Ve hep aynı çemberin etrafında dönüp, farklı olanı aramayı unutan bir döngüdürler.

      Korkutur beni alışkanlıklar. Ne zaman hayatıma giren bir yeninin beni uzun süre terk etmeyeceğini hissetsem, karanlık çökmeye başlar hayallerime. Sarılı yeşilli, morlu kırmızılı düşlerim, gözle görülmez bir ağırlıkta birbirine geçmeye başlar. Ve günün birinde tek bir renk oluverirler. Ondan ne kadar kurtulmak istesem de bilinçaltıma yayılan o miskinlik duygusu, bir hortum gibi içine çeker beni, kolay kolay kurtulamam. Bu yüzden sevmem alışmayı, fakirleştirir beni.

      Peki ya alışmasaydım hayat her zaman daha mı tatlı olacaktı diye bir yanıma inat sorar diğer yanım bazen. Ayrılmaya alışmasaydım, hastalıklara alışmasaydım, ölümlere alışmasaydım… Bir hikmeti var belki de alışmanın. O, tek başına ne siyah, ne beyaz benim gözümde. Hatta bazen yola devam etmek için önüme açılan tek kapı. Ama kapıdan geçip, tekrar yürüme vakti geldiğinde… İşte o zaman alışkanlıkları bir kenara bırakma vaktidir benim için. Nasıl ki tırtıl bile kendinden vazgeçip, hiç bilmediği bir kimliğe bürünürse vakit geldiğinde, ben de kabuğumdan sıyrılıp yenilenmek isterim.

      Sıradan olmak değil de nedir alışmak? Dağın tepesinde bir başımıza kalsak, alışırız soğuklara, yabani hayatla iç içe yaşamaya… Bir savaşın orta yerinde bulsak kendimizi, korkuya, açlığa, yoksulluğa alışırız. Ya da bir piyango biletiyle hayatımız değişse, yaldızlı, lüks kokan günlere alışırız. Başlangıçta farklı gelen bütün o kokuları içindeyken hissetmez olduğumuzda, bana göre tüm o yenilikler sıradanlaşmıştır. Kötü müdür sıradanlaşmak? Belki biraz kötü, biraz da iyidir. Biraz köreltir insanı, biraz da hayatla ahenkli yürümeyi getirir.

      Ama bir zaman gelir ki, sıradanlığın tehlike çanlarını işitir kulaklarım. Düşünmeyi, üretmeyi, keşfetmeyi unutturduğu anda bohçayı alıp ayrılmak gerekir bence onun kucağından. Alışkanlıkları geçmişin dingin sularına akıtıp, fırtınanın, tipinin peşinden gitmek gerekir. Zihin, böylece dinç kalır. Beden, böylece zihne ayak uydurur. Merak etmeyen bir akıl, kelepçelerinden kurtulup nasıl özgürlüğüne kavuşur ki?

      Yıldızım barışık değildir uyutan alışkanlıklarla. Farklı renkler, renkli hikâyeler katmak gerek hayata diye düşünürüm. Varsın bedeli alıştıklarımdan vazgeçmek olsun. Varsın bedeli bu uğurda eski alışkanlıkları mumla arayabileceğim günlere uyanmak olsun. Gizemli olanı merak etmeye devam ettikçe, onların eski bir kutuda hatıraya dönüşmesinin hiçbir sakıncası olmaz gözümde. Hatta tavan arasına koyup sakladığımız bu hatıralar, gün gelip daha değerli hale gelmez mi sizce de?

      (Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi, Deneme Atölyesi 23.11.2013)

      MAZİNİN KAPISI

      Bir kapısı olsaydı, zamanın. İçinden geçip, maziye dair yazılan kitapların satırlarına şahit olabilseydim. Hayal gücüme sığdırdığım, geçmişte kalmış yaşamlara dokunabilseydim. Yalnız yazılanlara değil, kelimelere dökülmemiş, gizli saklı anlara, duygulara da tanık olabilseydim keşke. Zaman, konuk ağırlamayı seven bir kapı olsaydı, bugün sahip olduklarımızın değerini de daha iyi bilirdik

Скачать книгу