Aşağılananlar. Zeyneb Biişeva

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşağılananlar - Zeyneb Biişeva страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Aşağılananlar - Zeyneb Biişeva

Скачать книгу

kaygılı gözlerinden iri iri yaş kabarcıkları dönerek çıktı, bal mumu gibi sarı yanakları boyunca kulağına, kalın kara saç tutamlarının dibine doğru akıp gitti. Ağlamamaya, gözyaşlarını tutmaya çalışarak gözlerini sımsıkı yumdu.

      Baygilde ağabey onun ayak ucuna gidip oturdu. Hem annesine hem kendisine sızlanarak bakan küçük kızlarına kabanından simsiyah iki dilim ekmek çıkarıp verdi. Zengin Kormoşlar elek altından artan buğdaydan hizmetçileri için böyle ekmek pişirirdi. Kızlar birazcık keyiflenince dışarıya çıktı. Annesine endişelenip divanda oturan kızı Bibeş’e de babası ekmek uzattı.

      “– Git kızım sende oyna, suya inin. Çok sıcak. Annenin yanında ben otururum” dedi.

      Bibeş gecekonduya çıktı, sırığı omzuna asıp suya gitti. Fakat Yeneş ile Yemeş evin gölge tarafına çıkıp inşaat temelinin kenarına oturdu. Güneş nefes aldırmayacak kadar bunaltıcıydı. Yeneş nazik ayaklarını kabarık ekmek gibi büküp topuklarına elbisesinin eteğini örttü.

      “– Sende böyle otur olur mu kardeşim? Yerken ekmek kırıntıların kenara düşmesin” diye öğretti. Ardından: “Yerse hepsi biter” diye hüzünlenerek ekmeğe döndüre dolandıra uzun süre bakarak oturduktan sonra:

      “– Evet, kardeşim azıcık yiyelim olur mu?” diye önerdi.

      “– Olur” dedi. Yemeş de gözlerini kısarak ekmeğine bakıp. “– Ben her zaman küçük küçük yiyorum.”

      Ekmeği ufak parçalara bölüp dil uçlarıyla almaya, bu tatlı dakikayı daha da uzatmaya çalıştılar. Lakin hepsi çabucak yenildi. Sonra Yeneş tekrar bir umut buldu:

      “– Ekmek iğne ucu kadar olsa da insandan büyüktür. Yere düşürüp ezersen çok günah olur. Hatta bin yıl cehennemde yanarsın. Evet, kardeşim, eteğimizdeki kırıntıları toplayıp yiyelim.”

      Kızlar eteklerinde iğne ucu kadar ufak bırakmadı. Onlardan azıcık kırıntı kalır mı diye çoktandır kuyruğunu sallayan, kaşını oynatan ve arsızlık ederek karşılarında duran kocaman, iri, sivri burunlu av köpeği Kaşkar’a da sıcaklığa dayanamayarak ağızlarını açıp “kıt kıt” diye türkü söyleyen, yamuk yumuk bakarak bekleyen alaca tavuk ile sarı horoza da bir şey kalmadı. Ümitsizlikle kendi yerlerine çekildiler. Kaşkar takatten düşüp, yassı kızıl dilini çıkarıp, akıllı gri gözlerini bir noktaya dikerek çardağın altına yattı. Tavuklar çite geri dönüp kurt aramaya başladı. Fakat güneş çite toplanmış gibi daha çok yakmaya başladı. Gölgede de sıcaklığa dayanacak güç yoktu. Kızlar temelin kenarından indi.

      “– Haydi, suya inelim kardeşim olur mu?” dedi Yeneş. “– Boş ver. Gitmeyelim. Ben korkuyorum” dedi Yemeş.

      Onun annesinden başka biriyle evden uzağa gitmişliği yoktu. Çok geçmeden komşuları ihtiyar Şehit’in torunları olan Bibekey ile Gölkey de koşuşarak geldi.

      “– Yeneş haydi suya inelim!” Yeneş, Yemeş’in eteğini çekti.

      “– Haydi kardeşim. Bak senin gibi küçücük Gölkey bile gidiyor.”

      Yemeş pes etti. Onlar da Bibekey ile Gölkey’in arkasından gitti. Yeneşlerin de Bibekeylerin de evleri köyün tam ortasında, Ulu Eyek nehrine doğru uzanıp giden geniş uçurumun kenarındaki “Yarsık” sokağına tümüyle tersti. Bibekey ile Gölkey “Yarsık” sokağını geçer geçmez her zamanki gibi elbiselerinin ipini çözdü.

      “– Yarış, yarış!” diye ellerini yukarıya kaldırıp sallaya sallaya çıplak hâlde uçurum boyundan aşağıdaki nehre doğru yürüdüler. Yeneş de başka zaman böyle yapıyordu. Bu şekilde yürürken elbisesini çakıllığa atıp azıcık akan suya inmek çok komik oluyordu. Lakin bugün hem bakması gereken küçük kız kardeşi vardı hem de keyfi yoktu. El ele tutuşup, toz basmış büyük yol boyunca annesini kaybetmiş kaz yavruları gibi dalgın dalgın yürüyüp gittiler. Yeneşler vardığında, Bibekey ile Gölkey çoktan kendileri gibi küçücük bir sürü çocukla birlikte gürültü patırtı ederek suya giriyordu. Bibekey Yeneş’i görünce sudan çıkıp övünmeye başladı:

      “– Vah, zar zor geldiler. Biz şu an beş kez suya girip çıktık!” Yeneş belli etmek istemedi.

      “– Biz sabah on kez indik değil mi kardeşim?” diye cevap verdi. “– Biz bugün yirmi kez indik!” diye arttırdı Bibekey.

      Bu köyün çocukları ve gençleri arasında suya çok inmek, yüzmek, dik kenarlardan ve uçurumlardan atlamak, su dibine dalarak beyaz taş çıkarmak gibi şeylerle yarışma geleneği vardı. Bibekey ile Yeneş arasında sürüp giden tartışma da bu geleneğin bir yansımasıydı. Bu yüzden Yeneş hiç tereddüt etmemek ve yarıştan geride kalmamak istedi. Bugün su kenarına ilk kez gelmesine bakmadan:

      “– Fakat biz bugün yüz kez indik değil mi kardeşim?” diye Bibekey’den de fazla arttırdı:

      Yeneş her sözünü Yemeş’e doğrulatmak için “değil mi kardeşim?” diyerek bitirdi, bundan bir şey anlamayan Yemeş ona sadece şaşırarak baktı. Sonunda yüzden büyük bir sayı bilemeyen Bibekey pes etti. Ona:

      “– Hey, kendini öven, kendini öven! Kendini övenin sırtı açıktır” diye koşma söyleyerek, açık sırtını parıldata parıldata suya gömülmekten başka çare bırakmadı. Yeneş gururlu bir şekilde arkadaşının arkasından gitti. Onlar yüzmeye çalışmaya, suya gömülmeye başladı.

      Yeneşlerin yüzdüğü yer nehrin en sığ yeriydi. Burada nehir güneşin altında parlayarak çeşit çeşit, akik gibi güzel, pürüzsüz çakıl taşları arasından cıva gibi beyaz, berrak şekilde şırıl şırıl akıyordu. Bu yere “Geçit” diyorlardı. Demek ki bu yerden nehir geçiyormuş. Buradaki su kenarı çakıllık, ufak, koyu kıvrımlı dallar, geniş yassı yapraklı ağaçlarla kaplanmıştı. Lakin ağaç gölgesinde de dayanılmaz bir sıcak vardı bugün. Kızmış çakıl taşları zemini köz gibi yakıyordu. Yemeş suya inmeye korkup o derin gölgeli yerde gücü tükenene kadar durdu. Ama nehrin kazandaymış gibi kaynayan sığ yerinde Gölkey tek başına yüzüyordu.

      “– Gel Yemeş çok güzel” diyerek Yemeş’i yanına çağırdı. “– Hey korkak, gel yakmıyor!” diyerek yere dokundu. Sonra Yemeş de soyunup onun yanına indi. Suyun dibine yaslanıp dip dibe uzandılar, ayaklarını var güçleriyle şap şap ettirmeye başladılar. Güya yüzdüler. Ilık suda toplanıp bir araya gelen balık yavruları ve iğne ucu kadar küçük balıklar nereye kaçacağını bilemeden ileri geri yüzdüler. Gölkey onların bir ikisini su ile birlikte avuçladı.

      “– Bibekey ablam balık yavrularını yutarsan balık gibi bir yüzücü olursun, dedi. Yemeş sen de yut. Tutayım mı?”

      “– Gerek yok” dedi Yemeş. “– Balık içimde büyür.” Gölkey sonra:

      “– Hey, korkak, pişmemiş börek!” diye güldü. Kahramanlığını bir kez daha doğrulamak için bir iki kere küçük balık yuttu. Yemeş onun bu kahramanlığına gerçekten hayran kaldı. Yine de kendi yutmadı.

      Bibekey ile Yeneş yeşerip, dişleri dişlerine değip, takırdayıncaya kadar yüzdü.

      Yemeş yalvararak:

Скачать книгу