Türkistan'da Dil Politikası. Zamira Öztürk

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türkistan'da Dil Politikası - Zamira Öztürk страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Türkistan'da Dil Politikası - Zamira Öztürk

Скачать книгу

için yeterlidir. Örneğin 20. yüzyılın başlarında Afrika’da toprak parçasından yoksun olan birçok ulus bulunmaktaydı. Bu ulusların ortak özelliği ise yabancı sömürgesi ve idaresi altında bulunmalarıdır. 1991 yılına kadar Orta Asya’da bulunan Sovyetler Birliği idaresindeki birçok devlet ve Büyük Britanya’nın sömürgeleri de örnek olarak gösterilebilir. Hatta Yahudilerin 1948 yılında İsrail’i kurmalarına kadar topraksız bir ulus olmaları konuyu daha iyi anlamak açısından yararlı olacaktır (Heywood, 2014, s. 120).

      Ulusun belirleyici birtakım özellikleri şöyle sıralanabilir (Yusufoğlu, 2010, s. 77-79):

      1. Dil Birliği: Dil birliği ulusun belirleyici özelliklerinden birisi olmasına rağmen tek başına yeterli değildir. Örneğin dünyada İngilizce konuşan İngilizler, Amerikalılar ve Kanadalılar sırf bu dil nedeniyle aynı ulus olarak sayılmazlar. Günümüzde Orta Asya cumhuriyetleri ve Türkiye de aynı kökten gelen dile sahip olmalarına rağmen bu ülkelerin vatandaşları kendilerini aynı ulus içerisinde değerlendirmezler. Bu değerlendirmenin yapılabilmesi dil birliğinin yanında farklı birtakım etmenlerin de bir araya gelmesini gerektirir.

      2. Kültür Birliği: Bu etmen dil birliği ile birlikte ulusun belirleyici diğer bir unsurunu oluşturmaktadır. Kültür birliğinden anlaşılması gereken ise ortak bir geçmiş ve hatıra birliğidir. Dil ve kültür kavramları bir araya geldiğinde ulus olgusunun temellerini oluşturmaktadırlar.

      3. Toprak Birliği: Her ne kadar toprak birliği bir ulusun oluşması konusunda kurucu unsur olmasa da ulus bilincinin gelişmesine zemin hazırlaması açısından gerekli bir etmendir. Toprak birliği sayesinde ortak bilinçle bir araya gelen topluluklar gerekli gelişim şartlarını elde edebilirler.

      4. İktisadi Birlik: Bir arada yaşama arzusunda olan ve ortak geçmişi ile ortak kültür zemininde buluşan topluluklar aynı çıkarların etrafında örgütlenerek bir bakıma iktisadi bir ortaklık meydana getirirler. Bu ortaklık toplumu ulus bilinci ile donatması açısından kurucu bir unsurdur. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ikiye bölünen Almanya, aynı kökten gelen ve aynı dili konuşan milletlerden oluşmasına rağmen aynı iktisadi birlikteliği taşımadıkları için o dönem bir ulus olarak görülmemekteydiler.

      Buna göre ulusu kendine has özellikleri olan siyasal bir birim olarak kabul edebiliriz. Schnapper (1995, s. 33)’e göre her siyasal sistemde olduğu gibi ulus da içte halklarını kapsamak ve dışta ise dünya düzeninde kendini tarihsel bir gerçek olarak kabul ettirebilmek için egemen olmayı amaç edinen bir yapıdır.

      Dolayısıyla bu amaç bir topluluğun ulus oluşturmasında ve ulus devlet idealine yolculuğunda izlenecek yol haritasını simgelemektedir. Buna göre ulusu kavramsallaştıran iki husustan söz etmek mümkündür (Bilgin, 2007, s. 257):

      1. Bir toplumun farklı olanı kavrayış biçimi o toplumun siyasal örgütlenmelerine de yansır. Buna göre farklı olanı tamamen farklı ve kendimizden ayrı görmek belirli bir siyasal tutum gösterdiğimizi yansıtır ve bu da toplum olarak farklılaşmış bir siyasal örgütlenme yapısını doğurur.

      2. Farklılıklar içerisinde bütünleşmek ve farklılıklar ile birlikte yaşamak da ulusun kavramsallaştırılması açısından önemlidir. Birbirinden farklı olan komşuların ve etnik unsurların bir arada yaşamaları da kavramsallaştırma açısından önemlidir.

      Tüm bunlar göz önüne alındığında ulus kavramı için Bilgin (2007, s. 265) Costa-Lascoux’dan şunu aktarmaktadır:

      1. Farklı kültürlere sahip toplulukların bir yere yerleşerek aralarında bir etkileşim kurmayı tercih etmedikleri durumlar olabilir,

      2. Baskın bir kültürün içerisinde yaşayan topluluklar o baskın kültür içerisinde asimile olabilirler,

      3. Son olarak bir araya gelen topluluklar birbirleriyle bütünleşmeyi tercih ederler.

      İlk adımda toplulukların başka bir topluluk ile entegrasyonu ve bütünleşmesi söz konusu değildir. İkinci adımda ise baskın topluluk ile karşılaşılması durumu söz konusudur ki bu kendini ulus olarak tanımlayan daha alt düzeydeki topluluğun yok olmasına kadar varacak bir süreci temsil eder. Üçüncü adım ise toplulukların birleşerek aynı potada erittikleri kültürleri sayesinde birebirlerinin kültürüne eklemeler yaparak ortak bir noktada buluşmalarını ifade eder. İşte ortak çıkarlar etrafında buluşan toplumların meydana getirdiği siyasal birime ulus devlet adı verilmektedir. Aşağıda ulus devlet kavramına değinilecektir.

      Ulus Devlet

      Ulus devlet özelliği itibariyle yoğun bir şekilde milliyetçilik ideolojinse atıfta bulunur. Bu devlet şeklinde millet ve devlet kavramları iç içe geçmiştir ve devlet milletiyle âdeta bütünleşmiştir. Ulus devletin milliyetçilik ideolojisine bu denli bağlı olmasının nedeni ise sosyal grupları bir arada tutma ihtiyacıdır. Burada eski dönemlerde kavmiyet olarak algılanan fikir yerini milliyetçiliğe ve alt kültür kavramı da yerini üst kültür anlayışına bırakmıştır. Dolayısıyla ulus devlet sosyal entegrasyonu milliyetçilik fikriyle başarmayı amaç edinen siyasal birime verilen addır (Aydın, 2018, s. 233).

      Batı dünyasında 15. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan yenilik hareketleri sosyal yapının dönüşmesine de ihtiyaç duyulduğunu göstermiştir. Bu döneme özellikle etki eden ise ekonomik modelde yaşanan değişimdir. Hayat şartları değişen ve hayat şartlarının değişmesi isteyen insanların soyluların elindeki güç odağı olan ekonomiye olan müdahaleleri sistemin değişmesini sağlamıştır (Çam, 2005, s. 193-195).

      Ayrıca milliyetçiler ulus devletin tek ve en yüksek seviyeli meşru devlet yönetimi olduğu fikrini ileri sürmüşlerdir. Hatta bu ilke dünya çapında öyle bir kabul görmüştür ki 1789 yılından sonra küresel çapta ulus devlet fikri siyasal yönetim şekillerine yeni bir düzen vermiştir. Örneğin 2003 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan 191 devletten sadece 15’i, 1810 yılında da mevcuttur (Heywood, 2014, s. 130).

      Ulus devlet fikrinin bu denli yaygın kabul görmesi, toplumlara hem kültürel hem de siyasi bir kimlik sunması yüzündendir. Bu nedenle milliyetçilik fikrini benimseyenler ulus devlet düşüncesini ortaya çıkaran güçlerin doğal ve asla karşı konulamaz olduklarına inanırlar. Bu tarz bir inanışa sahip olmalarının nedeni ise başka hiçbir sosyal grubun anlamlı bir siyasi topluluk kuramayacağına inanmalarıdır (Heywood, 2014, s. 131). Bu görüş bir anlamda ulus devlet anlayışını daha ayrıcalıklı bir kurum hâline dönüştürmüştür.

      Ulus devletin oluşmasıyla ilgili yaklaşımlardan bazıları şunlardır:

      1. Ekonomik Temelli Yaklaşım: Bu yaklaşıma göre ulus devletin oluşması için gerekli ve kurucu unsur sermaye ve devletin buluşmasıdır (Karatani, 2017, s. 32). Ekonomik temelli yaklaşımın esas çıkış noktası milliyetçilik, egemen devletin kendi uyruğundakiler arasındaki dayanışmayı sağlamlaştırıcı ve artırıcı ideolojik bir yöntemdir. Bu yaklaşımda ulus, hiyerarşik dünya düzeninin bir gereği ve onun ürünüdür (Leca, 1998, s. 55-56).

      2. Ülkesellik: Belirlenmiş sınırlar içerisinde yer alan ulus devlet ancak bu şekilde bulunduğu coğrafi alanda egemenlik iddiasında bulunabilir. Buna göre, ulus devlet iktisadi şartları, siyaseti, ülkesel bütünlüğü yurt olarak kabul edilen toprağa bağlı olarak şekillendirme kaygısındadır (Beck, 2000, s. 23).

      3.

Скачать книгу