Yosun Kokusu. Sabir Şahtahtı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yosun Kokusu - Sabir Şahtahtı страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yosun Kokusu - Sabir Şahtahtı

Скачать книгу

Ben, merakımı yenemeyerek yeni hizmetçilerin ne zaman geleceğini sordum. Ağa’m beni kırmamak için özel bir gayret sarfetti. Büyük insanlara verilen cevap gibi saygılıydı. Cevabı kısa, bakışları tuhaftı. Sanki gözlerinin derinliklerinde var olan ne idiyse onu herkesten gizlemek için bakışlarını Kabil dağlarının zirvesine çevirdi.

      Ağa’mın dediği zamanda hizmetçiler gelmişti. Böylece benim de hayatımda yeni bir dönem başlamıştı. Kalbimi, duygularımı sürekli okşayan bu dönemin aynı zamanda bana problemler yaşatacağını düşünemezdim. Uzun yıllar kalbime yerleşen duyguların aşk olduğunu anlamaya başladığımda bu duygular beni ateşlendiriyor, düştüğüm zor durum ise varlığını küle döndürüyordu.

      Ağa’m benim için sanki doğum günü değil de bir düğün hazırlığı yapıyordu. Bodrumun kapısının önüne konulan bir makinadan şeker kamışı suyu çekiliyordu. Bahçede üç büyük pilav kazanı ocak üstündeydi. Ocaktan biraz ileride bir ağaçtan asılan kuzulardan kesilen etler şişlere diziliyor, büyük bir mangalın üstünde konuyordu. İki kebapçıdan birisi parça etlerden, diğeri de kıyma etten yapılan şiş kebapları ayrı ayrı kazanlarda topluyorlardı. Ben hizmetçilerin çocuklarını toplamış mangalın kenarındaki duvar boyunca uzanan bir söğüt kütüğünün üstüne oturmuş, yapılan şişlere bakıyordum. Pişen kebaplar, sıcak kalması için çelik kazanlarda ateşin kenarına yerleştirilene kadar bizim karnımız doymuştu. Bütün yemekler hazır olduktan sonra Ağa’m kendisi için hazırlanan yere oturdu. Karşısında küçük bir masa vardı. Ağa’m yemeğe başlamadan önce uzun uzun dua okudu. Hemen sonra yanlarına dizilen komşulara yemek servisi yapılmaya başlandı. Yemekler bir sininin üstünde servis ediliyordu. Her sinide bol miktarda pilav, aile sayısına göre iki şiş kebap ve daha önceden hazırlanan bir çerez tabağı vardı. Yemek servisi başlayınca Ağa’m Dursun’u yanına çağırarak yavaş bir sesle:

      –Yemek taşıyan hizmetçilere dikkat et, her tarafa dağıtılsın, dedi.

      Sinilerdeki yemekler evlere dağıtılmaya başlandı. Ben Ağa’mın yanında duran kütüğün üstündeki yerimi beğenmiş, iyice yerleşmiştim. Birazdan Dursun, Ağa’mın yanına gelip elini kalbinin üstüne koyarak saygıyla eğildi:

      –Ağa, yemekler kırk eve dağıtıldı. Herkes dualarla gönderilen yiyecekleri aldı. Bunlardan bazıları sizi ziyaret etmek istiyorlar.

      Ağa’m başı ile onay verdi. Tesbihini şakırdatarak çekerken, nargilesinden bir nefes alıp, dumanını dışarı üfürdü.

      Dursun’a doğru bakarak:

      –Bizim sokakta unutulan kimse oldu mu?

      –Sadece Meşedi Salman’ın kapısı kilitliydi. Oğullarının şehit haberi geldikten sonra karısını alarak gitmiş. Kapıya asılan kilit neredeyse paslanacak.

      Ağa’m:

      –Allah sabır versin. Ağır bir dertle karşılaştı zavallı, diyerek salavat çevirdi.

      Az sonra Zübeyde, Ağa’mla beraber bana da çay getirdi. O zaman moda olan armut boğazlı çay bardağından bir yudum almıştım ki kapı çalındı. Gelen Nevid’in anası ile iki küçük kız çocuğuydu. Bu kızları sık sık mısır kavurması için çağırırdık. Nevid’in annesi bana hediye getirmişti. Gazeteye sarılmış hediyeyi masanın üstüne bırakarak yüzümden öptü. Sonra dua etmeye başladı ama benden ziyade Ağa’ma dua ediyordu. Böylece tebrikleşme başladı. Evimize kimse davet edilmediği için sadece evimizde olanlar ve hizmetliler beni tebrik ettiler.

      Şekerkamışı tezgahı tıkırdayarak şekerkamışlarını ezip suyunu çıkardığı bir anda Dursun, hizmetçilerden birisi ile birlikte bir semaveri avluya getirdi. Ağa’m dikkatli bir şekilde semaverı inceledikten sonra:

      –Bunun cehennemi9 rus mermisidir.10

      Dursun, suçlu insanlar gibi boynunu büktü. Ağa’m kendisine baktığını görünce mecburen cevap vermek zorunda kaldı.

      –Evet Ağa, bunu bir defa kaynatabilirsek, gece yarısına kadar devam eder. Pazardan bir günlüğüne kiraladık. Yarın geri vereceğiz.

      –Cafer Usta yine bu işi mi yapıyor?

      –Evet, iki–üç tane ücretli eleman tutmuş, onlar savaş alanlarından top ve tank mermilerini toplayarak ustaya getiriyorlarmış.

      Ağa’m derinden bir “ah” çekti.

      –Memleketi cehenneme çevirdiler, biz de semaver cehennemini ganimet biliyoruz.

      O anda bahçe kapısı yeniden çaldı. Ağa’m “Buyurun!” deyince, komşumuz Ağa Şahbazi ile oğlu içeri girdiler. Ağa’m özel bir saygı ile onları karşıladı. Şahbazi’nin benden beş yaş daha büyük oğlu Cahit, Sovyet orduları Afganistan’a girince öğretmenleri ile beraber dağa çıkmıştı. Toplam iki ay içinde bir kolunu ve ayağını kaybeden bu gencin yüzünden nur yağıyordu. Gerçekten yakışıklı birisiydi.

      Cahit sağlam kolunu semavere dayanıp durmuştu. Ben gayri ihtiyari olarak bir Cahit’e bir de Ağa’ma baktım. Ağa’mın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Sanırım Cahit’te durumun farkına varmıştı. Aniden pis bir şeye dokunmuş gibi kolunu semaverden çekti. Ağa’m Dursun’a seslenerek bahçe kapısını kilitlemesini söyledi. Bunun anlamı misafir kabulünün sona ermesiydi. Töreye göre de kapı kilitli ise davet edilmeyen hiç kimse evin kapısını çalmazdı.

      Herkes evde toplandı. Benim doğum günüm nedeniyle hizmetçiler de bizimle beraber akşam yemeği yiyeceklerdi. Bu durum Afganistan’da, gece karanlığında iğne aramak gibi bir şeydi. Salonun duvar kenarlarına uzunlamasına açılan yer sofralarına meyve, sebze ve yemek konmuştu. Çocuklar için orta salonda bir sofra açılmıştı. Büyükler için ise salonun baş tarafında daire şeklinde bir sofra düzenlenmişti.

      Ağa’m namaza başlamadan önce Dursun’a dönerek emredici bir sesle:

      –Ay Dursun, hanımlara söyle çocukları bekletmesinler. Onların yemeklerini verin, dedi.

      Daha sonra abdest alıp içeri geçtiler ve benim için üç rekat şükür namazı kıldılar. Ardından şehitler için dualar edildi. Ben ne çocuktum ne de büyük; Bu nedenle istediğim sofraya oturma hakkım vardı. Bu nedenle de evimizin yeni sakini Sara’nın yanına oturdum. Ne yazık ki Kumru da öbür tarafımdaydı. Burada oturma amacım namaz kılan Cahit’i izlemekti. Farkında olmadan kaderimin yanına oturmuştum. Namaz ve dua bitince sofranın başına geçtiler. Ağa’mın yanı boş bırakılmıştı. Ben de teklif beklemeden oraya geçtim. Her zaman olduğu gibi yemek üstünde konuşulmuyordu. Sadece yemeğe uzanan ellerin sofraya değerek çıkardığı hışırtı, boşalan tabakların ve ağzını şapırdatarak yiyenlerin sesinden başka odada ses yoktu.

      Yemek sofrası toplandıktan sonra çay için sofra kuruldu. Odada bulunanlar Ağa’ma hürmeten konuşmuyorlardı. Ağa’m ise Cahit’e ilgi gösteriyordu. Yemek esnasında da ona adı ile hitap ederek farklı yemeklerden de tatmasını isteyince, Cahit bembeyaz dişleri görünecek gibi gülümseyerek saygı gösterdi. Çay sofrası da yavaş yavaş toplanıyordu. Herkes izin alarak kalkmaya başlayınca Ağa’m onlara biraz beklemelerini

Скачать книгу


<p>9</p>

Semaverin ortasında ateş yakılan yer.

<p>10</p>

Bakırdan yapılan mermi.