Yosun Kokusu. Sabir Şahtahtı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yosun Kokusu - Sabir Şahtahtı страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yosun Kokusu - Sabir Şahtahtı

Скачать книгу

olaydan bir yıl sonra Ağa’m beni İran’a götürdü. Yola çıkana kadar Sara’nın da bizimle beraber geleceğini ümit ediyordum. Ancak yalnız yola çıkmıştık. İran’da ne zaman geri döneceğimizi düşünmeye başlamıştım. Canım çok sıkılıyordu. Birkaç şehri gezdikten sonra Urimiye’nin Tikentepe ilçesine gittik. Misafir kaldığımız evde yüzen adadan söz açılınca Ağa’mın bana baktığını hissettim. Benim olayla ilgilendiğimi anlayınca gülümsedi:

      –Yarın o adaya gideriz, dedi.

      Ertesi gün erkenden Çemli Göle gittik. Boz Dağların eteğinde yemşeşil ovanın ortasında bulunan bu göl, yaklaşık 80 kilometre karelik bir alanı kaplıyordu. Gölün güzelliği insanın ruhunu okşuyordu. Ağa’m ısrar etse de ben gölde yüzen adaya binmedim. Ağa’m: “Kızların da gelmesi mi gerekirdi?” diyerek olayı anladığını belli etmişti. Çemli Göl’ün görünümü büyüleciydi. Pınare Abgerm’den farklı olarak etraftaki kızıl renkli dağların rengi göle yanısıyordu. Ancak Sara yanımda olmadığı için bu güzellikten zevk alamıyordum. Bu göl çok derindi. Ağa’m burada da yüzmenin faydalarından ve tekniklerinden söz etti. Sanki benim gelecekte karşı karşıya kalacağım tehlikeden korunmam için yapacağım şeyleri anlatıyordu.

***

      Hidroloji mühendisi olarak Afganistan’a dönmek içimde kutsal bir arzu vardı. M.V. Lomonosov adına Moskova Devlet Üniversitesinde okumaya tam da bu su aşkı götürmüştü beni. Ben de içimdeki aşkın yardımıyla Afganistan’ı yeşilliğe kavuşturmak niyetindeydim. İçimde bir duygu vardı; Arzularım gerçekleşecek ve Afganistan’da yaşayan insanların fikirleri değişecekti. Bana göre, her taraf yemyeşil olursa, insanlarımız Avrupalılar gibi birbirini dinleyeceklerdi.

      Afgan insanının sert mizacı, dört tarafımızı saran boz Dağların genzimize yaptığı bir etkiydi. İsteklerimin gerçekleştiğini, rüyalarımda görüyordum. İçimdeki bir güç bana, mücadeleyi bırakmamayı öğütlüyordu.

      1978 yılında Sovyetlere yakınlığı ile bilinen Afganistan Demokratik Halk Partisinin (ADHP) lideri Nur Muhammed, rakibi Hafızullah Emin tarafından öldürülünce ülkede çok şeyler değişti. Artık hiçbir şey güvende değildi. Hafızullah Emin önderliğinde ADHP’nin yönettiği ülkede her şeyin rengi gri olmuştu. Ülke “Halk” ve “Perçem” hareketleri arasında bölünmüştü. Yönetim, ülke insanları hakkında iyi niyet taşısa da, dış güçler vatandaşlık bağının güçlenmesine izin vermiyordu. Bütün bunlara rağmen, yönetimin eğitimle ilgili açıklamaları beni sevindiriyordu. Aralarında benim de bulunduğum çok sayıda genç, Sovyetlere ve Doğu Avrupa ülkelerine eğitim için gönderildik. ADHP lideri Necibullah’ın teklifi ile Moskova ile eğitimle ilgili bir antlaşma yapılmıştı. Ben de Ağa’mın isteğini göz önünde bulundurarak Moskova Devlet Üniversitesini seçmiştim.

      Kabil’de son defa Ağa’mla avluda çay içerken bu konuda konuştuk. Artık çocukluk yıllarım geride kalmıştı. Ağa’mın bana dostça davranması özgüvenimi geliştirmişti. Kesin olarak bildiğim halde bir daha sormak ihtiyacı duydum:

      –Ağa, Doğu Avrupa ülkeleri yerine neden Sovyetleri tercih ediyorsun?

      Ağa’m ağızlığındaki sigarayı kül tablasına bastırarak söndürdü. Gözünü ufuğa doğru dikerek biraz düşündükten sonra:

      –Aslında bu soruyu çoktandır sormanı bekliyordum. Durumumuz günden güne zorlaşıyor. Sovyetlerin kendisi de aynı durumda. Onlarda çalkantı içinde. Eğer Sovyetler burada tutunamazlarsa o zaman burada bize yer olmayacak. Çünkü bu ülkede Sosyalist olarak tanınıyorum. Aslında gerçek de öyledir. Ancak benim prensiplerim, isteklerim tamamen farklıdır: Beraberlik ve birlik…

      Bana göre sosyalist düşünceli olduğun için Avrupa’da seni rahat bırakmazlar. Nereye gitsen kapılar kapalı olur sana. Sovyetlerin dilini, Rusçayı bildiğin için o, ülkenin her tarafında iş bulabilirsin. Eğer Afganistan’da güvenlik sağlanırsa su mühendisi olarak geri dönersin.

      Sonra Ağa’m derin bir nefes alarak sustu. Sanki son dediğine kendisi de inanmamıştı.

      1978 yılının Mayıs ayında Domodedova Havaalanında şiddetli bir yağmur yağıyordu. Halk bu soğuk havada kısa kollu gömlekle geziyordu. Beni ise havanın soğukluğundan ziyade insanların bu ince giysileri üşütüyordu. Burada yaz ayı vardı ama Kabil ile çok farklıydı. Bizde elbiseler ince olabilirdi ama açık saçık olamazdı.

      Moskova beni sıcak karşıladı desem yalan olmazdı. Kızların kısa etekleri, göbekleri açık ve mutlu yüzleri beni büyülemişti. İnsanların rahat olması etrafa mutluluk saçıyordu. Kabil’in etrafını saran boz renkli dağların karanlığına biz de giyimimizle bir katkı yapıyorduk. Arzuladığım bir yerde olsam da Moskova bana yabancı gelmişti. Buranın havasını içime çekince sanki zihnimi değiştirdi ve içimdeki devrimci düşünceleri ortaya çıkardı. Benim devrimci düşüncem Afganistan’a özgürlük istiyordu sadece. Havaalanından ayrılmadan önce birilerine Afganistan’da olan olaylardan haberlerinin olup olmadığını sormak istiyordum. Afganistan’da, Mücahidlerin “Erteşi şurevi şeytan est”15 diyerek nefret ettikleri Sovyet askerlerinin cinayetleri hakkında ne bildiklerini merak ediyordum.

      Lakin zihnimde kök salan olumsuzluklar tez bir zamanda kayboldu. Derslere başladıktan sonra, bu düşüncelerden uzaklaştım. Moskova’nın geniş ve ışıklı yolları, eğlenceli hayat tarzı ruhumu okşuyordu. Cinsel isteklerim bütün duygularımdan daha güçlüydü burada. Afganistan’da hayvanlarla seks yapan, hizmetçileri, çocukları taciz edenlerin gerçek sayısını kimse bilmiyordu. Buradaki ortam ise çok farklıydı. Afganistan’daki çok eşlilik ile buradaki çok eşliliği karşılaştırmaktan yorulmuyordum. Yakınlarımdan ne Ağa’m ne de babam çok eşli değildi. Ancak yakın komşularımızdan iki, üç, dört hatta yedi evli olanlar vardı. Hepsi de problem içinde kıvranıyorlardı. Bizden iki sokak aşağıda geçinemedikleri için ilk ve dördüncü karısını balta ile öldüren Nesip adındaki birisi 19 çocuğunu yetim bırakarak hapse girmişti.

      Babamın kuzeni Kerim, dördüncü karısı ile gerdeğe girmeden, diğer üç karısının ortak girişimi ile zehirlenerek öldürülmüşlerdi. Yine annemin halası kendi evine gelecek kumasını babasının evinde öldürtmüştü. Bütün bunlar Afganistan’da normal karşılanan günlük olaylardı. Moskova’da ise ayyaşlık ve çok eşlilik kanunla yasaklanmıştı. Bunlar Komünist ideolojisine aykırı davranışlardı. Bu büyük ve soğuk Moskova şehri, gerçekten bir aşık ve maşuk şehriydi. Burada erkeklerin yaptıklarını kadınlar da çok rahatça yapıyorlardı. Bir şişe votka ile bir parça el büyüklüğünde bir sala16 her şeyi değiştirebilirdi. Afganistan’da ve Moskova’da gördüğüm bu tür ilişkilerin hangisinin kötü, hangisinin iyi olduğunu anlamakta zorluk çekiyordum. Ancak bunların ikisinin de normal bir hayat tarzı olmadığını biliyordum. Moskova’da evlenmeyen ve dost hayatı yaşayan kadınlar normal kabul ediliyordu. Ben de kısa bir zamanda bir Moskovalı gibi hayat sürmeye başlamıştım. Buradaki eğlenceli hayata rağmen derslerimi bırakmamıştım.

      Okudukça okumak, öğrendikçe daha fazla öğrenmek istiyordum. Eğlenceli hayat sanki daha çok okuma hevesimi kamçılıyordu. Eğlenceler o kadar çok oluyordu ki, kitaplarla uğraşınca dinlenmiş gibi oluyordum. Görüştüğüm kızlarla en fazla bir iki defa yatağa girdiken sonra onlardan uzaklaşıyordum. Sanki ucu bucağı olmayan ürünü bol bir bahçeye girmiştim,

Скачать книгу


<p>15</p>

Sovyet ordusu şeytandır.

<p>16</p>

Çiğ yenilen domuz yağı.