Ulus Olmak İstersek. Rahmankul Berdibay

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ulus Olmak İstersek - Rahmankul Berdibay страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ulus Olmak İstersek - Rahmankul Berdibay

Скачать книгу

ile sınırlı kalmıyor, kendi makaleleri de yayımlıyor. Bence bu da meyvesini vermeye başladı.

      –Evet halkımız çok zar zamanları başından geçirdi. Sadece alfabemizin bir kaç defa değiştirilmesi de eğitimi derinden etkiledi.

      – Bağımsızlığımıza kavuştuktan sonra karanlık köşelerde, tozlar içinde yatan bir çok hazinemizi geri kazandık. Uzun zamana yayılan staline tapınma, onun arkasından gelen buhranlı yıllar, acı gerçeğin ortaya çıkmasına engel oldu. Şair Jumeken’in sözüyle “Tepelerin gönülü için asırlarca dağların yüksekliğini sakladık”. Şimdi pluralizm fermanı “gerçeği söyle” diyor. Abılay Han döneminde yaşayan Şal şair:

      Söyle dilim söyle sahibin burada

      Önüne söyleyecek zaman keldi

      Söyle dilim, kızıl dilim

      Kısaldı uzun dunya küçük geldi

      diye yırlamış. Toplumun geçmişinden, tarihinden, kültüründen uzak kalmasının sebebi de, ata babalarımızın asırlarca kullandığı, eserler verdiği arap alfabesinden ayrı kalmasıydı. 1929 yılında latin alfabesine geçen Kazak halkı bir gün içerisinde cahil olup çıktı. Devrimden önce Kazan basımevlerinden 3 milliyon baskı sayısıyla binlerce kitap bastıran halk, büyük bir bunalım içine girdi. Tarihimize ve medeniyetimize ilgili önemli malumatlar gelecek kuşağa kapalı kaldı. Latini on sene okuduk, sonra da kirile göçtük ve cahileştirmenin yeni bir karanlık dönemine rast geldik. Tarihimizin onlarca yılı sislere karıştı. Bunca hazineden ayrılmak manevi çöküntüye neden oldu. Az yıl içerisinde alfabenin üç defa değişmesinden dolayı kültürümüz de kan kaybetmeye başladı. Bundan sonra bin yıllık medeniyetimiz bir yana, dünümüzü bile zar zor hatırladık.

      – Sizin de çalıştığınız Kazakistan Devlet Üniversitesinde arap dili yabancı dil olarak okutuluyordu.

      – Üniversitede Arap dili olarak açılan bu bölüm, sonra büyüyerek şarkiyat fakültesi oldu. Bundan sonra onlarca okullarda Arapça dersler okutulmaya başladı. “Mektep” basımevi tarafından arapça kitaplar yayınlanmaya başladı. Bunların hepsi tabi ki sevinç verici bir durumdur. Arap dili uzmanı Absattar Derbisalin, bu dilin önemini, halkımıza tanıtma yolunda çok emekler verdi.

      Gelecekte Arapça dersler yüzlerce okullarda özel ders olarak okutulmasını teklif ediyoruz. Bunun için kadro sayısı elverişlidir. Bundan amaç, alimler yetiştirmek değil, öğrencilerin arap alfabesini öğrenmesidir. Bu öğrencilerimizin eski mirasımızı orijinal nüshadan okup öğrenmesine giden en doğru yoldur.

      Bir çok üniversitenin filoloji fakültelerinde runik alfabeleri okutulmaya başlamıştır. Bu çok iyi bir başlangıçtır. Bir kaç yıl önce Frunze şehrinde organize edilen Turkologlar Konferansında yazar Şıngıs Aytmatov, “Eski Türk edebiyatı okullarda okutulmalı” fikrini ortaya atmıştı. Bu da düşünülmesi gereken bir meseledir.

      Ermenistan’a yaptığım bir gezide Ermeni alfabesinin 1.5 bin yıl kullanılmakta olduğunu öğrendim. Hayat boyunca sadece bir harfı değişmiş. Bu demek oluyor ki, ilk sınıf öğrencisi bile 1.5 bin yıl önce yazılan yazıları okuyabiliyor. Anlamayabilir, ama okuyor ya. Ya biz? Ama Dil Yasasının 25 maddesinde geleneksel Kazak alfabelerini okup öğrenmeye özen gösterilmesi sevindiriyor, ümit veriyor. Şimdiki bilim adamları V-XV asırlarda teşekkül eden edebi mirasların tüm Türk dilli halklara ortak olduğu kanaati taşıyor. Onların hepsi eski Türk ve Arap harfleriyle yazılmıştır. Biz, Kazak edebiyatının eski devri derken bu dönemi kastediyoruz. Mesela, Orhun abideleri, “Oğuzname”, “Kutadgu Bilig”, “Mahabbatnama”, “Kissas-ul Enbiye”, “Husrau Şirin”, “Jum Juma”, “Kitabı Dede Korkut”, “Kodeks Kumaniks”, “Divan-ı Hikmet”, gibi onlarca eser var. Kazak edebiyatını bu dönemlerden başlatmayı ilk öne süren Beysembay Kenjebayev oldu. Bu meseleyi o, 50 yılların başında gündeme getirmişti. Onun H. Suyinişaliyev, M. Joldasbekov, M. Magauin, A. Kıraubayeva, K. Ömiraliyev, N. Kelimbetov gibi şakirtleri ve hemfikir meslektaşları bu fikri geliştirdi. Nemat, “Kazak edebiyatının eski dönemi” adlı ders kitabı yazdı. Şu anda eski edebiyat konusunda yapılan araştırmalar vardır ama bu yetersizdir. Bunun gibi dev edebiyatı incelemek için eski Türk dili ve Orta Asya Türk dillerini bilen uzmanlar yetiştirmek lazım. Biz, “Arapça, Çince, Farsça uzmanlar lazım” diyoruz. Bu doğru da, ama eski Türk dilinde yazılan eserlerin ne kadar çok olduğuna önem vermiyoruz. Yukarıda adı geçen ve başka da eserlerimiz, ilmi açıklamaları ve Kazakça tercümesi ile tekrar basılmalı. İnsanlar, orijinal metin yanında transkripsiyonunu da görmeli. Büyük şairimiz Şakerim “Elveda” şiirinde şöyle diyor:

      “Ben acılar çektim,

      Üzüntülü hayat sürdüm,

      Kazak’ım iyi düşün

      Sen de insanoğlusun.

      Orta kuşağın elinden kaçıranları, yeni kuşak yakalamalı.

      – Edebiyat, halklar arasında dostluğun güçlenmesinde çok önemli rol oynar. Uluslararası ilişkinin karmaşık bir sıfat aldığı bu dönemde, edebi eserler, elçi hizmetini yapar. Biz Türk halkları kültüründen bahsettiğimizde, kökümüzün aynı olduğuna bir daha ikna oluyoruz. Ama o eski bağı, ortak mirası tanıyıp öğrenmeye gelince çok eksiğimizin olduğunu görüyoruz.

      – Ulus birliği örnekleri sözlü edebiyatın her satırında geçiyor. Mesela “Alpamıs batır” destanının nüshaları karakalpakta da, özbekte de vardır. Hatta bunun efsaneleri Tatar ve Başkıurtlarda da rastlanmakta. Oğuz boyuna mensup halkların ortak mirası “Kitab-ı Dede Korkut” un bir bölümü bu Kazak destanının aynısıdır. Bir destan üzerinden ne kadar çok kültürel bağlar söyleyebiliriz. “Köroğlu” sadece Türkmenler ve Azerilerin değildir. Kozı Korpeş – Bayan Sulu destanını Altaylılardan taa Romanistan Nogaylarına kadar ezbere söylüyor. Üzücü olan şu ki, bir halk öbür halkın da aynı destanı olduğundan habersizdir. Başka halkların kültürünü tanımanın en iyi yolu tercümedir. Kazakçaya başka halklar edebiyatından çok şey çevrilmiştir. Ama tercüme sayısı ne kadar çok olsa bile biz, kardeş halkların en muazzam edebi nüshalarını tanımıyoruz. Mesela Özbek klasik edebiyatın temsilcisi Nevai’nin şiiri Kazakça’ya aktarılmamış. Bu eserler XV asırdaki tüm Türk halkları edebiyatının gültacı değil mi? Dünya tanıyan, Abay seven şairi bugünkü eğitimli Kazak toplumunun bilmemesi çok ilginçtir. Bu sene “Jazuşı” basımevi N. Aytov’un çevirip, yayına hazırladığı Nevai’nin “Eskendir Korganı” adlı eserini yayınlayacak. Bunun devamını getirmek lazım. Türk dilli edebiyatın zirvesi olan Fuzulî şaheserlerini de çok insan bilmez. Türk dilli sözlü edebiyatın paha biçilmez yadigarlarını da Kazakça söyletelim. Uygur edebiyatı temsilcisi Bilal Nazım’ın eserlerinin Kazakça yayınlanması iyi bir adımdır.

      Son zamanlarda Tatar folkloru 12, Başkurt folkloru 18, Karakalpak 18, Altay 10 cilt olarak yayınlandı. Bu kitaplar her halkın bilgelik derecesi olan çok değerli yapıtlara doludur. Halka bunu göstermeliyiz. Manevi görkem hazinemizi tanımadan halklar bir birini tanıyamaz. Mesela Kuzey Kafkaslarda yaşayan Kumık, Karaçay, Nogay gibi kardeş halkların edebiyatından haberimiz var mı? Bu sene Nogay folklorı “Karaydar ve Kızılgül” adıyla ilk defa Kazakça yayınlandı. Bunun gibi Saha, Altay, Tuva, Hakas, Başkurt v.b halkların sözlü edebiyatından örnekleri Kazakçaya neden tercüme etmiyoruz?

      – Türk halklarının birkaçını saydınız, ama Kırım Tatarlarını duyamadık.

      – Kırım

Скачать книгу