Eğri Ağaç. Muhtar Magavin

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Eğri Ağaç - Muhtar Magavin страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Eğri Ağaç - Muhtar Magavin

Скачать книгу

Günde sadece iki ya da üç kez şehir seferi yapan, iyice yıpranmış olan eski model otobüs genellikle vaktinde gelmez, bazen hiç uğramaz. Bu yüzden sebatkâr kimseler hariç çoğunluk tabana kuvvet, ya yukarıdaki ya da aşağıdaki büyük yola doğru yaz kış demeden yaya gidip geliyor. Buna kimsenin aldırış ettiği de yok. Sağlığa faydalı. Yaya gidip gelmenin avantajlarını kabul etmek istemeyen yaşlı ve uyuşuk, tembel bazı vatandaşlar oraya buraya dilekçe gönderdilerse de, bundan bir sonuç elde edemediler. Nedeni şu anki pazar ekonomisi, maddi sıkıntılarmış. Bundan işkillenen köy sakinleri, imza toplayarak “Yakınımızdaki Drujba, Enternasyonal, İvanovka gibi köylere otobüs düzenli gidip geliyor da bize niye gelmiyor?” şeklinde ve daha nice şikâyette bulunmuşlar. Hiç cevap alamamışlar. Bunun nedenini, birazdan anlayacaksınız, açıkça söylenmese de anlayan Rahman Ata torunları, boş verip kendi yaya yürüyüşlerini daha da geliştirmişler.

      Bu köy, eskiden hayvancılıkla uğraşırdı. Kendi malına da sovhoz7 malına da bakardı. Şimdi ise bakmıyor. Sovhozun malı, prihvatizatsiya8 esnasında yitip gitti. Köylünün malı ise serbest ekonomiye geçiş döneminde azala azala tükenmek üzereydi. Malın yerinde yeller esiyor. Olsa da bakamazlardı. Otlaklar yok. Köyün toprakları etraftan sarılmış, iyice küçülmüş durumda. Meçhul kimseler, arazileri kendi mülkiyetine geçirerek çitlerle ayırmışlar. Yalnız köyün kendisi paylaşılıp dağılmadan ayakta duruyor.

      Eskiden ekin ekerler, patates yetiştirirlerdi. Sovhozun ekini, sovhozun patatesi… Artık sovhoz yok. Herkes kendi evinin hemen bitişiğindeki toprağı kazıp eşelemeye başladı. Hiç uğraşmayıp arazisini yabani yoncalara terk edenler de var.

      Eskiden her hafta düğün dernek, bir ay geçmeden kökpar9 veya at yarışı yapılırdı. Artık at yarışı da yok, kökpar da. Bunun yerine her gün ziyafet var. Kalabalığa özel gösterişli toylar değil, sınırlı ailelerin ve insanların ziyafetleri. Gündüzleri tek tük mutlu, çakırkeyf, sallanarak yürüyenler, güneşin batışıyla birlikte ikişer üçer şekilde bir araya gelerek şarkı tutturanlar görülüyor. Bazen kanlı bıçaklı kavga ettikleri de oluyor. Önemli değil, ertesi gün yine barışırlar. Ziyafet bir başka ziyafetle devam eder. Ancak kavgadan gürültüden uzak eski mülayim köyün askerî ruhu yüksek bu aralar. Köyün çocukları sadece son dört yılda iki kişiyi vurarak, üç kişiyi de yaralayarak öldürdüler. Büyük bir yer, ortalama hesaba göre bu hiçbir şey. Genel olarak köyün huzuru bozulmadı. Her şey yolunda. Her şey yolunda olmasaydı, bu köye güneydeki Karakalpak’tan, yanı başındaki Semey’den onca insan göç ederek yerleşir miydi? Köyün iyi ve sakin oluşundandır bu.

      İşte bu uyuyuverecekmiş gibi sükûnet içinde yaşayıp giden, kavga gürültü ve kanlı bıçaklamaların ağabey-kardeş arasından dışarı sızmadığı barışsever köyde, yakında az kalsın halklararası büyük bir skandal oluyordu. Oluyordu değil, tansiyon yükseldi ve çok tehlikeli boyutlara ulaştı. Köy, ikiye ayrıldı; yanıbaşındaki Almatı uzlaştırmasaydı, büyük bir tehlike patlak verecekti. Halklararası skandal!

      İlk kavga, tabii ki, azıcık anlaşamamaktan çıktı. Sonra büyüdü, büyüdü. Sonuç… (Sonucu hikâyenin sonunda öğreneceksiniz). İlk başta o ufak anlaşmazlığın neden çıktığını, sorunun aslını astarını dosdoğru belirlemek, çok hassas ve zor bir konudur. Biz, tabii ki, gizleyecek değiliz ya, Kazak olduğumuz için doğrusunu yanlışını dikkate almadan, kan çeker ya, skandalın çıkış sebebini başka türlü değerlendirebiliriz. Ancak biz, eski Sovyet vatandaşı değil miyiz? Yani enter… nasyonalist. Ayrıca bugünkü ülkenin sahibi. Yani çok uluslu; sırası gelmişken, çok azınlık tek uluslu bir devletin başlıca ve en önemli temsilcisiyiz! Ülkedeki huzur ve istikrarlılık benim, yani Kazak halkının sabrına, sağduyusuna, tahammül gücüne ve siyasetine doğrudan bağlıdır. Bunların hepsini dikkate almak suretiyle, içe dönük, dar görüşlü milliyetçi zihniyetimizden sıyrılıp gerçeği, doğruyu anlatmaya gayret edeceğiz.

      Evvel zaman içinde, Büyük Ekim Sosyalist Devrimine kadar… Affedersiniz, alışmış ağız saçmaladı, daha düne, yani ülkemizin egemenliğine kadar Rahman Ata, Almatı civarındaki tek Kazak köyü olarak biliniyordu. Çünkü çoğunluk Kazak. Çoğunluk değil, neredeyse hepsi Kazak. Hepsi de diyebiliriz ama tamamı değil. Beş yüz haneli köyde dört Rus, üç Alman, iki Koreli, bir Uygur, bir Yahudi ve milliyeti kesin olarak bilinmeyen bir kişi daha olmak üzere toplamda Kazak olmayan on iki aile vardı. Kalan dört yüz seksen sekiz aile Kazak. Eskisi gibi olsaydı, resmî verilerde Rahman Ata köyünde yedi Sovyet halkının temsilcileri bir arada mutlu bir şekilde yaşamakta, diye yazardı. O kalabalığı oluşturan Kazaklar, sosyalizmi hallederek komünizme doğru emin adımlarla yol alan yedilinin sadece bir parçasıdır. Buna göre Rahman Ata’nın tamamen bir Kazak köyü olmadığını kabul etmek gerekir. İşin aslına esasına bakılırsa, değil tamamına yakını veya yarısı, yalnızca yedi milletten biri demeleri bile sırf laf olsun diyedir. Köydeki bütün idari yazışmalar ve evrak işleri, büyük Rus halkının kudretli dilinde yürütülüyor. Resmî toplantılar, görüşmeler, törenler, tabii ki, tamamen Rusça. Bu doğru da: Böyle büyüklü küçüklü toplantılara hiç değilse iki üç Rus’un veya Kazakça anlamayan bir iki kişinin daha katılması mümkün ya! Peki, ya tek Rus’u istese bile bulamayacak olan çobanlar kurulu? O da Rusça. Kışın kumlara açılan, yazın dağlara çıkan vahşi çoban varsın bir şey anlamasın; özellikle çağrıldığı için konunun hayvancılıkla ilgili olduğunu kavrayamayacak kadar cahil değil ya! Üstelik günümüz çobanı Rusça bilmese bile, Kazakça okuma yazması var; gerekli sözü (tabii ki yüce Rus dilinde yazılan sözü) bir kâğıda yazıp verseniz, kürsüye çıkarak tane tane okumaya hepsinin de gücü yeter. Demek ki dil-vasıta konusunda hiçbir sıkıntı yok. Hülasa bütün işlerde komünizm fikirleri saltanat sürüyordu. Bu bağlamda, Rahman Ata köyünün Kazaklarla ne yakından ne de uzaktan bir ilgisi var. Bir tek okul. Karışık. Karışık derken, on sınıf Kazak, yirmisi Rus sınıfı. Dil bakımından. Diğer bakımdan, daha az önemi olan, okuldaki dokuz yüz çocuğun sekiz yüz doksan biri Kazak, kalan dokuzu ise üstün milletlerden olup iki Rus, dört Alman, bir Koreli, iki Uygur çocuğu var. Bir zamanlar işte bu üstün ırkların, baskın kardeşlerin isteği üzerine yarısı veya çeyreği Rusça olan sınıflar açılmıştı; zamanla Kazak çocuklarıyla tamamlanıp doldurularak ve sayıca giderek artarak bu kadar parlak bir seviyeye ulaştı. Komünizme yaklaştığımız her saat Kazakça sınıflar azalarak sonunda tamamen yok olmaya mahkûm idi. Rahman Ata köyünün, o zamanlar tabii ki adı farklıydı, ya Falanca-skoye ya da Filanca-ka; bu Falancanın kim olduğunu, Filancanın ne gibi anlam ifade ettiğini kimse bilmez fakat her şey hak ve hukuka göreydi, işte bu Fal-Fil-skoye-ka köyünün parlak geleceğinden kimsenin kuşkusu yoktu.

      Derken nasıl olduğunu yine kimse bilmez, yerküreyi titreten, dünyanın yarısının dizginini elinde tutan süper güç sovyet devletimiz tarumar oldu. Darmadağın oldu. Tarumar olması bir şey değil, biz ayaktayız. Darmadağın olması da bir şey değil, biz bir bütünüz. Uğursuzluk bu ya, en üstte oturan Kanlıkafa Parlakbaş çarın ahmaklığından faydalanan, ondan bir basamak daha aşağıda olmasına rağmen, yiğitliğine yenik düşen Basıkburun Kalınsaç knyaz, Büyük Rusya’yı zihniyeti farklı Baltık milletlerinden, mizacı farklı Kafkasya’dan, dini farklı Orta Asya’dan azad, bağımsız ülke olarak ilan etti. Parlakbaş ile Kalınsaç, aralarında sürüp giden taht kavgalarına kendilerini kaptırınca Kazakistan’ı unutuvermişler. Peki, biz ne yapmalıyız? Moskova’yı dize getirip her şeyi yerli yerine koymaya gücümüz yetmiyor. Öyleyse başka çare kalmadı…

Скачать книгу


<p>7</p>

Rusçada sovhoz sözcüğü, ‘sovyet çiftliği’ anlamına gelen sovetskoye hozyaystvo şeklindeki iki kelimenin kısaltmasından oluşan ve devlete ait sovyet tipi köye, çiftliğe verilen bir isimdir (Ç.n.).

<p>8</p>

Rusçada privatizatsiya ‘özelleştirme’ demektir. Prihvatizatsiya ise bu sözcüğe benzetilerek ‘kapmak, ele geçirmek’ anlamına gelen prihvat sözcüğünden türetilmiştir. ‘Devlet mallarını çok düşük değer karşılığında ve yasadışı özelleştirme’ anlamında kullanılan ironik bir sözcüktür (Ç.n.).

<p>9</p>

Kökpar, at üstünde, iki grup hâlinde, iç organları çıkarılmış oğlak veya keçiyi çekiştirerek oynanan geleneksel bir oyundur (Ç.n.).