Ses Rengi. Marhabat Baygut

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ses Rengi - Marhabat Baygut страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ses Rengi - Marhabat Baygut

Скачать книгу

Senin diploman da bunun içinde. Çantada.

      – Versene, görmek istiyorum! Caanıım!

      – Öpsene beni, öp…

      Yanağını uzattı. Gerçekten. Ne yazık ki öpmeye cesaret edemedim.

      – O zaman göstermeyeceğim. Yürü hadi! Profesör bekliyor bizi.

      – Nerede? Kim bekliyor?

      – Evinde. Sınav Komisyonu Başkanı. Geçendeki kadın var ya!

      – Ciddi misin? Evine ben de girecek miyim?

      – Ne olmuş, profesörler insan mı yiyormuş.

      Odaları genişmiş, ahım şahım bir şeyi yoktu.

      Her yer yeşildi, çiçeklerle doluydu.

      – Çok sade yaşıyormuşsunuz hocam, dedi Kanşayım çok rahat bir şekilde. Sınav Komisyonu Başkanı da rahat ve gayet samimiydi.

      – Çocuklar kusura bakmayın. Çok hastaydım. Daha bugün kafamı kaldırabildim. Diplomanız hayırlı olsun. Sınav sonuçlarınız da çok memnun etti. Dışarıdan okuduğunuz hiç belli olmuyor.

      Kanşayım diplomaları tek tek çıkarıp vermeye başladı. Profesör hoca da acele etmeden imzasını atıyordu. İmza işini bitirdikten sonra birkaç yere telefon etti. Çok yorulduğu yüzünden belli oluyordu. Bir an yüzünün rengi kaçıp dudakları morardı ve suyu bile zorla işaretle istedi. Kendine gelir gibi olduktan sonra diplomayı takdim edecek kimsenin olmadığını söyleyebildi. Herkes rektörün doğum gününü kutlamaya gitmiş.

      – Canlarım benim, yarın tatil, hem buralarda boşuna kalacaksınız, hem evinize geç gideceksiniz, dedi hoca çok üzgün bir sesle.

      Amfideyiz. Herkesin canı çok sıkkın. Mühür vurulmuş ve tüm imzalar atılmış bir çanta dolusu diploma var. Takdim edecek kimse yok. İçine diploma doldurulmuş çanta masada yan gelip yatıyor. Kırk kız ve on kadar erkek talan etmeye hazır. Herkes Kanşayım’dan çekiniyor.

      – Mister Mamır çiçek getir! dedi yüksek sesle Kanşayım. Yirmi dakika içinde çiçek yetişti. O arada Kanşayım benimle özel konuştu. Erkek öğrencilerin en büyüğü olarak bir çanta diplomayı ben takdim edecektim. Öyle karar verildi. Kanşayım Serperova böyle bir karar aldı. Bu olay tarihe geçecek. Kanşayım’ın bir şartı vardı. Diplomaları verirken kırk kızın tamamını öpmem gerekiyor. Yoksa benim diplomam Kanşayım’la birlikte güneye doğru yola koyulacak.

      – Öyle. Bir kızı öpme cesaretinde bulunamadığın için ben sana kırk kızı öptüreceğim…

      Çiçek geldikten sonra Kanşayım bir konuşma yaptı. Altı yıl boyunca çektiğimiz sıkıntılardan bahsetti, yaşadığımız çeşitli ilginç olayları hatırlattı. Kırk kızın bazıları gözyaşlarını tutamadı. Kanşayım iki elini keten çantaya soktu.

      Adları okuyup bana veriyor. Kendimizce tören yapıyoruz. Ben bayanların ellerini sıkıp yanaklarından öptükten sonra sert kâğıt parçasını takdim ediyorum. Eller alkış tutuyor. Rektörü beklemiyorduk, ama en azından dekanımızın takdim edeceğini umuyorduk. Ne çare. Ancak bizim törenimizin de resmî törenden geri kalan yanı yoktu.

      Yirmi kadar kızın diplomasını verdikten sonra başım dönüp gözlerim kararır gibi oldu. Misis Mayra’yı öpüp öpmediğimi hatırlamıyorum bile.

      Bir süre sonra kendime gelir gibi olduğumda Kanşayım’ın erkeklerin diplomalarını vermeye başladığını gördüm. Erkekler yanağından şapır şupur öpüyorlar. Sıra bana da geldi. O elimi sıktı. Ben öpemedim.

      – Olmaz! Olmaz! dendi bir ağızdan.

      – Kanşayım senin diploman nerede? Onu da “dekan” takdim etsin! Öpsün! diye bağrıştı kırk kız. “Dekan” unvanına diploma takdim etme töreni sırasında sahip olmuştum. Bana göre pek iyi unvan sayılmaz.

      Keten çantanın dibinde bir tek diploma kalmış. Kanşayım’ın elini sıkıp on kadar erkeğin öptüğü yanağından değil o an boyasız ve kıpkırmızı olup nemlenen dudağından öpüverdiğimi hatırlıyorum. Uzun uzun alkış tutuldu… Affet beni sekiz yıllık okulum! Affet. Affet küçük dağ geçidinde doğurarak küçük çocuğumun göbeğini taşla kesen Talbikem!

      Böylece herkes kendi yolunu tuttu. Dışarıdan okumak öyledir işte. Ancak altı ay kadar arada yazışarak haber aldık birbirimizden. Yavaş yavaş unuttuk. Ne onuncu, yirminci yıl dönümlerde bir araya geldik, ne de aynı sınıfta okuduk diye birbirimize yardımcı olduk. Dekan Bey’in söyledikleri gerçekten doğru muydu yoksa?

      Günlerin birinde Talbike’yi doktora götürmek üzere büyük şehre gittiğimde misis Mayra’yla karşılaştım. Hiç değişmemiş, hâlâ genç hâli. Benimle isteksiz, memnuniyetsiz bir şekilde merhabalaştı. Veteriner eniştemiz bir çocuğun elinden tutmuş geliyordu. Ağzı kulaklarında iki elini birlikte uzattı. O da yetmeyip kucağını açtı. Eskiden olduğu gibi!

      – Delikanlı büyümüş!

      – Bildiğin iki diplomanın biri işte. Ben adını Dekan koymuştum. Mayraş istemeyip Dikan diye değiştirdi. Ben yine de Dekan diyorum. Mayraş’ın tez danışmanı vardı ya, hatırlarsın, dedi veteriner.

      Misis Mayra kaşlarını çattı. İngilizce bir şeyler söyledi. Hatırlamak için uğraştım. Dilimin ucunda. Fakat güzel bir kelime değildi kocasına söylediği. Bir de birkaç yıl önce Kanşayım’a rastladığından, kendisinin hâlâ evlenmediğinden bahsetti. Aynı okulda çalışıyormuş.

      Gitmek için acele ederek deminki İngilizce kötü kelimeyi bir daha söyledi veterinere. Tercümesi dilimin ucunda, söyleyemiyorum.

      Evet, İngilizceyi tamamen unutmuşum. Hepsini de unutacağız muhtemelen. Yaygın eğitim böyle bir şeydir işte. “Kün yime, tün yime yadag yelü tegdimiz…” bizimki.

      CALBIZDI’NIN 4 KENARINDA

      Kudıksay’da koyuna sırayla bakılır. Devletin hayvanına bakan çobanlarda bir sorun yoktur. Ancak özel hayvana bakma işini ayıp görmeye başlayalı çok olmuştur. Son çoban olan merhum Nazar da yaşlanmış, iki yıl önce emekli olmuştu. Bir kaç gün sonra ölümünün kırkıncı günü dolayısıyla mevlit okunacak.

      Koyun bakma sırası iki ayda bir gelse de Tursınbek her seferinde söylenir durur. Kendisi kolhozda5 vasıfsız işçidir. Aslında lodacıdır. Başlodacı da denebilir. Kudıksay’da beş altı ahır koyun mevcuttur. İşte onların yanına ikişer loda saman yığılır. İlk otların toplanmasından başlayıp lodanın tepesini sivrileştirmeye, dökülen otları ayıklayıp etrafını silene kadar tüm işlere göz kulak olur, sorumluluğunu üstlenir. Geriye kalan zamanlarda ise vasıfsız işçidir.

      İşte özel koyunlara bakma sırası bugün Tursınbek’te. Saman biçme zamanı henüz başlamadı. Yoncanın ilk hasadı toplanmıştı. Şimdi kırdaki ve Jalbız’ın kenarındaki otlar

Скачать книгу


<p>4</p>

Türkçe anlamı: naneli

<p>5</p>

Eski SSCB’de tarım kooperatifi