Yusufçuklar Oldu Mu. Bozkurt İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yusufçuklar Oldu Mu - Bozkurt İsmail страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yusufçuklar Oldu Mu - Bozkurt İsmail

Скачать книгу

sanki! Tüm aile bir araya gelmişti. Her şeyleri geride kalmıştı; yine de mutlu idiler. Özgürlüğün, güvenlik içinde olmanın tadını çıkarıyorlardı. Yerleşmek için köylerine o zamanki adı Aytotro olan Çayırova ayrılmıştı. Birlikte gidip gördüler. Ancak oraya yerleşmek istemediler. Zaten doğru dürüst ev de kalmamıştı.

      Kemal, Mehmet, Mustafa daha önceden Lefkoşa’ya yerleşmişlerdi. İşleri orada idi. Hep birlikte Lefkoşa’da kalmayı düşündüler; ancak tüm çabalarına karşın Lefkoşa’da kendilerine tahsis edilecek bir ev bulamadılar. Aslında Kemal istese bu iş olabilirdi, olmadı. Kemal, bu gibi işlerde çok çekingendi nedense. Torpil kullanmaktan kaçınırdı hep. Oysa işler başka türlü dönmüyordu.

      Düşündüler, taşındılar. Maraş, en iyisi idi. Faize’nin şimdi oturduğu bu ev, kendilerine tahsis edildi. Rahmetli ile birlikte gelip yerleştiler buraya. Sıdıka ile Taner de tabii! O zaman evli değildiler.

      Sıdıka, yine öğretmen olarak çalışmaya başladı. Çok geçmeden evlendi. Kocası, Barış Harekâtı’na katılmıştı. Kıbrıs’a ilk inen paraşütçü birliğindendi. Terhis olunca burada kaldı.

      Taner bir süre dolandı durdu. Çeşitli işlere girdi. Bir gün ansızın İngiltere’ye gideceğini söyledi. Çok geçmeden de gitti. Yıllarca oradan oraya gitti; değişik işlerde çalıştı. Sonunda kendi işini kurdu. “Şimdi iyidir çok şükür!”

      Bu işlerden en çok rahmetli etkilendi. Buraya geldikten sonra hayır yüzü görmedi. Hastalıklar peşini bırakmadı. Üzüntüler kendisini perişan etti. İki yıl önce bir gün eşdeğer kâğıtları geldi. Güneyde bıraktıkları kocaman eve, dükkâna, harnıplıklara, zeytinliklere, tarlalara, bademliğe, bağa biçilen değer, oturdukları evi karşılamıyordu bile.

      Malvarlığının çoğunu alınteriyle kazanan, toprak delisi rahmetli, bu darbeye dayanamadı. Yüreğine indi ve gitti.

      “Allah rahmet eylesin” diye mırıldandı iç çekerek Faize. “Toprağı bol olsun!” Tam 42 yıl birlikte yaşamışlar, bir yastığa baş koymuşlardı.

      Faize, o zamandan beri bu koca evde tek başına yaşıyordu.

      III

      Kemal, ter içinde uyandı. Kalkıp yatağın kenarına oturdu. Saatine baktı, on sekize geliyordu. “Epeyce uyumuşum” diye düşündü. Huzursuz, karabasan dolu bir uykuydu.

      Bir süre ne yapacağını bilemedi. Sabahki olayları anımsadı. Dertleşecek, içini boşaltacak bir dosta öyle gereksinimi vardı ki! Murat’la Burhan’ı düşündü. İkisi de liseden beri candan arkadaşlarıydı. Son zamanlarda pek görüşemiyorlardı. Yine de birbirlerini çok severlerdi. Murat, Lefkoşa’ya her gelişinde ona uğrardı. Burhan pek uğramazdı. Niçin uğramadığını bilirdi. Karşıt partilerden birinde milletvekili idi. Kendisine zarar verir diye düşünüyordu.

      “Onları bulabilir miyim acaba” diye içinden geçirdi. Evlerine gitmek istemiyordu. Bu saatlerde nerede olabileceklerini düşündü. “Kulübe uğrayayım. Burhan’ı değilse bile Murat’ı orda bulurum belki” diye karar verdi.

      Odasından çıkıp merdiven başından annesine seslendi: “Anne, depoda su var mı? Şöyle bir dökünmek isterim.”

      Annesinin bamteline basmıştı: “Ah oğlum! Bu sudan ne çekiyoruz bilsen. Üç dört günde birkaç teneke suyu zar zor alabiliyoruz. Onu da tankerle dağıtıyorlar. Şanslısın, dün dört teneke aldım. Depoya çeşmeden damla su akmaz. Hele yukarıdaki depo su görmeyeli yıllar oldu. Mehmet, geçenlerde bir su motoru getirip taktırdı. Ama çekecek su yok. Onun için duşu kullanamazsın.”

      Faize bunları söyleye söyleye merdiveni çıktı.

      Kemal banyoya doğru yürüdü. Yürürken aklına geldi. Temiz iç çamaşırları yoktu. “Ne yapalım, yeniden üstümdekileri giyerim. Giydiğimden başka elbise de yok.”

      Annesi havluyu alıp geldi. “Senin temiz çamaşırın, elbisen de yok. Ne yapacaksın? Rahmetli babana ait her şeyi dağıttım. Dağıtmasam işe yarardı şimdi.”

      “Zararı yok anne. Yarın Lefkoşa’ya gider alırım. Bugünlük üstümdekilerle idare ederim.”

      Faize, oğluna acıyan, kaygı dolu gözlerle baktı. Başını salladı. Kemal’e havluyu uzattı ve yine aşağıya indi. “Demek ki iş sandığımdan da ciddi. Yarın Lefkoşa’ya gidip burada kalacak biçimde öteberisini alacağına göre! Kardeşlerinin haberi var mı ki? Yok herhalde! Olsaydı ağabeylerini yalnız bırakmazlardı. Şu telefon olsaydı ne iyi olurdu. Onlarla konuşurdum. Bir türlü takmadılar gitti.”

      Yemeğe bakmaya gitti. Akşam yemeği için oğlunun çok sevdiği molihiya pişiriyordu. Evde biraz et vardı bereket. Yanına elle kesilmiş şehirge de yapacaktı. Şehirgenin suyuna bir parça tavuk suyu da attı mı, tadına doyum olmazdı.

      Faize, çocuklarının sevdiği yiyecekleri genellikle hazır bulundurur, geldiklerinde onlara bu sevdikleri yiyeceklerden pişirirdi. Rendelenmiş, bol hellimli, el şehirgesini bütün çocukları severdi. Bu bakımdan onu her zaman yapar ve hazır bulundururdu. Bir de el makarnasını çok severdi çocuklar; ama onu yapmak daha zordu. Bu bakımdan sık sık yapamazdı. Arada bir ve de özellikle yılbaşında yapardı. Yılbaşında ayrıca pilavuna ile golifa da yapardı.

      Tencerede pişen molihiyanın tadına baktı. Daha pişmemişti “Amma da çok zaman ister pişmek için bu mübarek” diye söylendi.

* * *

      Kemal, kulübe giderken sıkıntılı idi. Görevden alınma işi duyulmuşsa ne yanıt vereceğini düşünüyordu.

      Annesinden zor kurtulmuştu. İlle yemek yemesini istiyordu. En sevdiği şeyleri yapmıştı. “Sonra anne, geldiğimde yerim” diyerek evden çıktığında annesinin çok üzüldüğünü biliyordu.

      Kulüp lokali, annesinin evinden pek uzak değildi. Birkaç dakikada oraya vardı. Arabasını park edip içeri doğru yürüdü. Ev olarak yapılmış, tek katlı, geniş bir bina idi. Oldukça kalabalıktı. Herkes bahçede oturuyordu. Kemal gözünü çevrede gezdirdi. Murat’ı göremedi, Burhan’ı bulacağını zaten pek ümit etmiyordu. İçeriye doğru yürüdü. Kendisini gören bir kısım kamu görevlisi ayağa kalktı. Onu buyur ettiler. Kemal, yanlarına oturdu. Kahveciyi çağırdılar.

      “Sade bir kahve” dedi Kemal.

      Bir taraftan da ne yapacağını, ne diyeceğini düşünüyordu. Yanlarına oturduğu kamu görevlileri, eğer bir spor olayını konuşmuyorlarsa, -ki sporun ölü dönemi olduğuna göre bu pek olası değildi- hayat pahalılığından, kamu görevlilerinin düşük maaşlarından, baremiçi artışlardan, yüksek vergilerden, susuzluktan ve benzer konulardan konuşuyor olmalıydılar. Kendisinden de düşüncelerini açıklamasını isteyeceklerdi. Oysaki kendisi buna hiç hazır değildi, bu konuları konuşmak istemiyordu.

      Kahveci kahvesini getirdi. Sigarasını yaktı. Önce birkaç yudum su içti. Arkasından fincanı ağzına götürüp kahveden ilk yudumu alırken Murat’ın sesini duydu:

      “Vay Kemal! Neredesin yahu? Hangi yel attı seni buralara? Seni görmeyeli aylar oldu.”

      Murat’la sarıldılar.

Скачать книгу