Gönlün Göklerinde. Gabbas Kabışulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gönlün Göklerinde - Gabbas Kabışulı страница 26

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gönlün Göklerinde - Gabbas Kabışulı

Скачать книгу

(“Hayat, mücadeledir” mi demişti Karl Marx?).

      “Kalbim benim kırk yama

      Şu acımasız yaşamda.

      Nasıl kalsın sağ salim,

      Her şeyden döndükten sonra. Abay”.

      Yüce şairimizin işte bu yaralı iç sırrı, daha sonraki dönemlerde nice Hakim Beylerin kaderini yansıtmadı mı?

      Şimdi de Hakim ağabeyle aramızda geçen konuşmayı sunmak isterim:

      Kim olursa olsun kendi sevdiği insanla ilgili samimi görüşlerini belirtirken “eşsiz”, “tek” gibi benzetmeleri seçip güzel lafları döktürmeye başlar. Ancak o “eşsizler” ile “tekler”in bazıları, etrafında olan biten çeşitli şartlara göre değişerek bazen değerli, bazen değersiz olup dün şöyle, bugün böyle, yarın ise öyle konuşarak insanların aklını karıştırırlar, onların bir konu üzerinde düşündükleri, söyledikleri, yaptıkları birbirini tutmaz, kertenkele gibi “kuyruklarıyla idare ederler”. Kimileri de örneğin, üstü olan kimi insanlarla arkasından dalga geçip haklarında kötü konuşurlarken kalabalık karşısında görünce her türlü yalakalığı yapıp her emrine hazır olduklarını göstermeye çalışırlar. Dil dökerek ballandıra ballandıra övmeye başladıklarını duyunca miden bulanır.

      El-Farabi Millî Devlet Üniversitesi’nde bu tür sahnelerden birine şahit olduğumun ertesi günü Hakim ağabeyimize, Mihail İvanoviç Yesenaliyev’e telefon edip olan biteni anlatarak:

      “Hakim ağabey bu nasıl olur? Öğrenci değil, doktor değil, doçent de değil, akademi üyesi gibi koca unvana sahip bir hoca bunu nasıl yapar?”dedim. O, güldü ve:

      “Ders veren herkesi “hoca” sanma. Hoca, hangi yönünden bakarsan bak kusursuz denebilecek bir insandır. Senin anlattıkların ise bukalemundur. Doğru mu söylüyorum?” diye cevap verdi.

      Hakim ağabeyle ne zaman, nerede, ne üzerine, kimin hakkında konuşursan konuş onun söylediklerinin doğru olduğunu teyit etmemek mümkün değildi.

***

      Hakim ağabeyle ilk görüşmem 1984 yılının yazında (yanılmıyorsam Temmuz ayının sonları) olmuştu. Eski Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi oturumlarında, onun düzenlediği çeşitli toplantılarda, Yazarlar Birliği’nde karşılaşıp selamlaşırdık, ancak bire bir görüşmüşlüğümüz yoktu. Bir gün, saat 11’de, makam odası sekreteri olan hanım odama girip:

      “Ağabey telefonu açar mısınız, Yesenaliyev olduğunu söylüyor” dedi.

      “Ben Kabışev, buyurun” dedim ahizeyi kaldırıp.

      “Askerî rütbeniz nedir?” dedi kurnazca çıkan hoş ses.

      “Kimsiniz?” dedim beklenmedik sorusuna ister istemez şaşırarak. Sekreter hanımın ilettiği not üzerinde düşünmeye vakit bulamamıştım.

      “Ben Yesenaliyev, Mihail İvanoviç, Dışişleri Bakanlığı’ndan.”

      “Ha Hakim ağabey, selamünaleyküm.”

      “Aleykümselam. “Ben Kabışev, buyurun” dediğinizi duyunca en azından yüzbaşı veya binbaşı rütbesine sahip askerî olabileceğinizi düşündüm, yanılıyor muyum yoksa?” dedi yumuşak bir sesle. “Eyvah yanıldınız” diyecek gibi olup dilimi tutmayı başarabildim:

      “Oldukça yanıldınız Hakim ağabey. Ben, askerin yanına yaklaşmış biri bile değilimdir, Hitler’in yanında onbaşı bile olamadım” dedim. O, yüksek bir kahkaha attı ve:

      “Ulusal “Ara-Şmel (Arı)” Dergisi Yazı İşleri Müdürü’nün direkt numarası var mıydı? Merkez Komite’nin telefon rehberinden bulamadım” dedi.

      “Var tabii. Birilerine lazım olduğu için alı koymuştur” dediğimde o bir daha gülerek:

      “Öyleyse Gabeke, o numarayı alıp bana bir uğrar mısınız? Konuşulması gereken bir konu vardı. Makamınız ve boyunuz yüksek olsa da yaşınız küçük ya sözüme kulak asarsınız değil mi?” diye şaka yaptı.

      “Hakim ağabeyi çağırdığında kardeşi hiç gelmezlik yapar mı, saat kaçta geleyim?”

      “Öğleden sonra istediğiniz saatte buyurun gelin.”

      Saat 3.00’te (15.00’te) gittim. Mir Sokağı’ndaki tek katlı ahşap evin genişçe odası. Bakan değil, en fazla Bakanlığın Daire Başkanının oturacağı sade bir oda. Hakim Bey hemen yerinden kalkıp masası üzerinden elini uzatarak karşıladı. Selamlaşıp hâl hatır soruştuk. Birazcık çapraz duran yuvarlak masa başına oturduk. Çay söyledi.

      “Çalışma odamızın durumu budur, sizde böyle odalar yoktur” diye gülümsedi.

      “Hakim ağabey değişelim, bizde kışın soğuk, yazın ise sıcak olur, öğleden sonra güneş tüm ışınlarını saçtığında tepemden tırnağıma kadar terler, kaçacak yer ararım” dedim. Dergimizin Yazı İşleri Müdürlüğü Almatı’nın meşhur yeşil pazarı yanındaki 12 katlı cam ve betondan yapılma binanın en üst katında idi. Hakim Bey gülerek:

      “Değişelim” dedikten sonra yerinden kalkıp küçük bir bina maketini getirerek: “Bizim yeni binamızın maketi işte, bizzat kendi denetimimle yaptırdım, seneye böyle bir binada oturacağız” diye ekledi ve binada kaç oda olacağı, içi ile dışının nasıl olacağı hakkında bilgiler verip etrafına birkaç bina daha yapılacağını, şu anda bulunduğu binanın olduğu gibi kalacağını söyleyip binanın tarihî yapı olduğunu, mimarmış gibi büyük bir istekle anlattı.

      Birbirimizi daha yakın tanıma fırsatı bulduk. Dışişleri Bakanlığı’nın bugünü ve yarını üzerine düşüncelerini paylaştı. Edebiyatla, sanatla, basınla, bizim yergi dergimizle ilgili fikirlerini belirtti. Sohbetimizin çerçevesi epey genişti. Parti Merkez Komitesi Kültür Dairesi’ne on iki yıldan fazla bir süre başkanlık eden Hakim Bey hakkında genelde iyi şeyler duymuştum. Tersini söyleyenler olsa da, onların sayısı fazla değildi.

      “Hakim ağabey bu görüşmemiz benim için çok değerli ve verimli bir görüşme oldu. Kaymaklı koyu çayınız da çok lezzetliymiş. Çok çok teşekkür ederim. Çok beklemeyeceğimi umduğum bir sonraki görüşmemize kadar bugün size son bir soru sorabilir miyim?”dedim.O, küçük gözleri gülümseyerek “evet” anlamında başını salladı.

      “Merkez Komite’deki görevinizden memnun musunuz? Üzülmüyor musunuz?” dedim.

      “Memnunum… Ancak üzüntüm de yok değil…” Hakim Bey’in yüzünde beliren tebessümün yerini ciddiyet aldı ve acele yetmeden şunları söyledi: “Hukuk bölümü diplomamla diplomat olarak çalıştım. Başkası bir yana, Merkez Komite Kültür Bölümü’ne on üç yıl kadar başkanlık etmem o kadar yıl diplomat olduğum anlamına gelir. Edebiyat ve sanat insanlarıyla sen de bilirsin ki hep onlarla birliktesin, diplomasi diliyle konuşmazsan tökezlersin. Bir iki tökezledikten sonra yıkılır, yıkıldığın yerde kalırsın. Söz gelimi yazarları örnek verecek olursam tartışmaktan usanmayan İlyas Yesenberlin ağabeyle, normal yaşamında çocuk gibi olup düşünce çarpışmasında keskin hançere dönüşen

Скачать книгу