Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik. Cemile Kınacı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik - Cemile Kınacı страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik - Cemile Kınacı

Скачать книгу

mensup bir kişide atfedilen özelliklerin bulunduğu konusunda hemfikirdirler. Üçüncü özellik ise, atfedilen özellikler ile gerçek özellikler arasında bir uyuşmazlığın olduğudur. Neredeyse her zaman, herkes tarafından stereotiplerin hiç değilse bir kısmının doğru olmadığı düşünülür (Tezcan 1974: 9-13). Yapıcı ise, stereotip denildiğinde birbirini tamamlayan iki temel noktanın bulunduğunu belirtir. Bunlardan ilkine göre, stereotip bir grup hakkında, genellikle üzerinde uzlaşılmış inançlardır, diğeri ise herhangi bir grubun zihinlerde çağrıştırdığı niteliklerdir (Yapıcı 2004: 13).

      Stereotipler bilişsel yapılar olmasına rağmen, çoğu zaman insanların kafasında kalmayıp davranışa dönüşebilir, farklı toplumsal grup üyelerine karşı ayrımcılığa neden olabilirler (Hortaçsu 1998: 229). Ayrımcılık “bir gruba ve bu grubun üyelerine karşı yersiz olumsuz davranışlardır” (Myers 1987: 484) Ancak, ayrımcılık genellikle olumsuz bir anlam ifade etmekle birlikte pozitif bir şekilde de tezahür edebilir. Tajfel ile Turner’ın sosyal sınıflandırma kuramı stereotipler konusuna yeni bir yaklaşım getirmiştir. Bu yaklaşım, stereotiplerin karşıt grupların varlığı ve kişilerin kendi gruplarının kimliğini ve dolayısıyla kendi toplumsal kimliklerini belirleme ve olumlu değerlendirme istekleri sonucu ortaya çıktıkları tezi üzerine kurulmuştur (Hortaçsu 1998: 230-231). Grup yanlılığı sonucunda ayrımcı davranışların geliştirildiği yapılan pek çok çalışmada teyit edilmiştir. Sosyal kimlik kuramcıları keyfî bir kategorilendirme sonucunda bile, içgrup yanlılığı ile birlikte, ayrımcı davranışların ortaya çıktığını tespit etmişlerdir. Bu bağlamda, ayrımcılığın oluşması için iki farklı grubun “biz” ve “onlar” şeklinde kategorize edilmesi yeterlidir. Bu durum göstermektedir ki stereotipler davranışa dönüşmese bile hem bilişsel olarak ayrımcılığı desteklemekte hem de ondan beslenmektedir (Yapıcı 2004: 20). Günümüzde, stereotip çalışmalarından karşıt grup ilişkileri söz konusu olduğunda, özellikle de etnik çatışmalar konusunda faydalanılmaktadır.

      Stereotipler ile önyargılar birbiriyle ilişkili kavramlardır ve çoğu zaman iki kavram birbirine karıştırılır. Bu iki kavramın da bir gruba karşı kötü duygular besleyen ya da davranan insanları içermesi, kavramlar arasında karışıklık yaratmaktadır.

      Önyargılar

      Önyargı her şeyden önce bir tutumdur. Tutum, hislerin, hareket etme eğilimlerinin ve inanışların farklı bir birleşimidir. Bu birleşimin içerisinde etki, davranışların yönelimi ve bilişsel bir boyut bulunmaktadır (Myers 1987: 483). Myers önyargıyı “bir gruba ve bu grubun üyelerine karşı yersiz olumsuz tutumlar” olarak tanımlar ve önyargıların bir kişinin belirli bir gruba üye olduğundan dolayı onunla ilgili peşin hükümler vermemize neden olduğunu belirtir (1987: 483). Aronson ve arkadaşları da benzer bir şekilde önyargıyı “ayırt edilebilir bir gruptaki insanlara karşı, yalnızca bu gruba üye olmalarına dayanarak, düşmanca ya da olumsuz bir tavır beslemektir” şeklinde tanımlamışlardır (Aronson, Wilson, Akert 2012: 750). Yapıcı da önyargıyı “bireysel farklılıklara dikkat etmeden bir grubun bütün üyelerine aynı olumsuz tutumu genelleme hadisesine ön yargı adı verilmektedir” (2004: 15) şeklinde tanımlamıştır. Bütün bu tanımlarda görülmektedir ki önyargı bir gruba ve bu grubun üyelerine karşı oluşmuş peşin hükümlerdir. Bir grubun üyelerine sadece bu gruba üye oldukları için yapılan olumsuz genellemelerdir.

      Önyargılar çocuk yaşta ortaya çıkmaya başlar ve içinde bulunulan kültürden beslenir. Önyargının ilk işaretleri genellikle fiziksel işaretlerdir. Çocuk zamanla gruplarla ilgili küçümseyici, kötü ve olumsuz sıfatların kullanımlarının farkına varır. Çocuklar büyüyüp genç olduklarında önyargıları da gelişir ve erişkin topluluğun önyargılarının düzeyine ulaşır. Daha sonraki süreçte önyargılar bireyin bir parçası hâline gelir, dışgruplara ve bu grupların üyelerine ilişkin davranışları düzenleyen bir faktör olarak rol oynar (Şerif, Şerif 1996: 662). Tajfel de önyargıların erken yaşlarda, çocuk henüz grup hakkında hiçbir şey bilmezken öğrenildiğini ve bunun sonradan söz konusu grup hakkında edinilen bilgilere ve onlarla olan yaşantılara rengini veren bir çerçeve sağladığını belirtir. Ayrıca anne babanın önyargılarını çocuğa aktarması, çocuğun anne babasını örnek alması da önyargıların oluşumunda önemlidir (Hogg ve Vaughan 2007: 412). Önyargıların ortaya çıkışıyla ilgili bir diğer görüş ise, sınırlı kaynakların gruplar arasında çatışmaya neden olduğudur. Gerçekçi çatışma kuramına göre, karşıt grupların iş, yiyecek, sosyal konum gibi kısıtlı kaynaklar için mücadelesi grupların birbirleriyle ilgili stereotip ve önyargı oluşumuna neden olabilir. Şerif’in “Hırsızlar Mağarası” adıyla bilinen ünlü araştırması bir yaz kampında iki grup erkek çocuğun birbirlerine nasıl düşman olduklarını ve karşıt gruba ilişkin stereotipler ve önyargılar geliştirdiklerini ortaya koymuştur (Şerif, Şerif 1996: c.1, 302). Ancak sosyal kimlik kuramcıları, gruplar arasında kısıtlı kaynaklar için rekabet olmasa dahi çatışmaların doğabileceğini, önyargı ve stereotiplerin oluşabileceğini öne sürmektedirler. Çünkü insanların kendilerine saygıları sosyal kimliklerini ve kendi gruplarını dışgruptan daha üstün olarak algılamalarıyla yakından ilişkilidir. Bir gruba ait olma hissinin gücüne bağlı olarak çatışma, içgrup yanlılığı, stereotip ve önyargı da artacaktır (Taylor, Peplau, Sears 2007: 209; Yapıcı 2005: 49).

      Önyargılar da stereotipler gibi sosyal kimlik teorisiyle bağlantılı olan sosyal kategorizasyon ve içgrup yanlılığı gibi kavramlarla yakından ilişkilidir. Sosyal kategorizasyon önyargının ilk aşamasıdır. Bu ilk aşamada bireyler “biz” ve “onlar” olarak gruplandırma yapar. Ardından “biz”e karşı bir yanlılık tutumu gösterilirken “onlar”a karşı önyargı beslenir. Öyle ki bu yanlılık dil boyutunda bile kendisini gösterir. İnsanlar dışgrubun olumlu özellikleri hakkında konuşurken olayları basitçe betimleyen oldukça somut bir dil kullanırlarken, dış grubun olumsuz özellikleri hakkında konuşurlarken kalıcı özelliklerle ilişkili olan çok daha genel ve soyut terimler kullanırlar. İnsanlar kendi önyargıları hakkında konuşurken soyut ve genel ifadelere başvururlar (Hogg ve Vaughan 2007: 397). Hem stereotipler hem de önyargılar bireyin tutum ve davranışlarını güçlü bir biçimde etkiler. Stereotipler ve önyargılar bir kez oluşmuşlarsa yeni bilgilerin ışığında değiştirilmeye direnirler. Oluşmaları nasıl ki uzun bir süreçte gerçekleşiyorsa değişmeleri de çok uzun bir süreçte gerçekleşir. Bununla birlikte stereotipler ve önyargılar arasında bazı farklar da vardır. Stereotipler bilişsel, önyargılar ise duygusaldır. Önyargı bir tutumdur ve genellikle olumsuzdur oysa kişinin bir gruba yönelik inanışları ve atıfları olarak değerlendirilen stereotip olumlu ya da olumsuz olabilir (Yapıcı 2004: 18).

      Önyargıların ve stereotiplerin değiştirilmesi her ne kadar çok zor olsa da dışgrup üyeleriyle tekrarlanan temasın stereotip ve önyargıları değiştirilebileceği ve azaltacağı düşünülmektedir. Temas kuramına göre, önyargıların ve stereotiplerin azalması iki şarta bağlıdır. İlk şart, her iki grup da eşit statüde olmalıdır. İkinci olarak ise, gruplar ortak bir amaç gütmelidir. Gruplar arasında başarılı bir temasın oluşması için Aronson ve arkadaşları şu altı şartın gerçekleşmesi gerektiğini belirtirler:

      1. Karşılıklı bağımlılık

      2. Ortak bir amaç

      3. Eşit statü

      4. Kişiler arası candan temas

      5. Birden çok üyeyle temas

      6. Eşitlikle

Скачать книгу