İdikut Roman. Ahmetcan Aşiri

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İdikut Roman - Ahmetcan Aşiri страница 17

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İdikut Roman - Ahmetcan Aşiri

Скачать книгу

boylu muhafız, Atay Sali’nin verdiği eyeri tekrar onun atına yerleştirdi, onun ata binmesine yardım etti ve

      – Eyeri kendin verdin değil mi? diye Atay Sali’nin kulağına fısıldadı.

      – Doğru, ben sana hediye ettim! Emin ol! Şikâyetim yok! dedi Atay Sali ve ona karşı birden kalbi yumuşadı.

      Bunun nedeni, Utak ile Darbay olup biten her şeyi Cengizhan’a anlatacak. Gelmekte olan Noyan da bunları öğrenecek. Darbay gazabından ellerini kaldırıp durmadan gevezelenen muhafızın sağ ve sol yanağına bir kaç tokat attı.

      – Tüh! Tanrı kahretsin sizin gibi salakları! diye saldırdı. Az önce kendini zorla tutmuş olan Utak ve diğer muhafızı tekmeleyip yere düşürdü, ağız ve burunlarından kan aktı.

      – Eblehler!

      Onlar Angurat Noyan’ı görünce hemen ayağa kalktı.

      – Bizi dövdüler! diye şikâyet etti kısa boylu muhafız.

      Akıllı Angurat Noyan buradaki herkesi süzdü, at ve eyerlere de bir baktı, sonra hepsiyle selamlaştı.

      – Hepinize merhaba aziz misafirler! Cengizhan âlileri sizi bekliyor! Hadi gidelim! dedi sevinçle.

      Kısa boylu muhafız, – Bizi bunlar… diye şikâyet etmeye başlayınca, Angurat Noyan, – Bırakın Eşekler! Çabuk gidin! Tembel herifler, Ben ne demiştim size! Şimdi kağan önünde sorguya çekileceksiniz!

      Muhafızların tüyleri diken diken oldu. Dizlerinde can kalmadı ayakları üzengiye ulaşamadı. Bilhassa genç muhafız haksız yere öleceğini düşünürken dayanamadı, atın önünde dizlerini kucaklayıp ağlamaya başladı.

      – Ben suçlu değilim. diye başını sallayıp, atına dizini vurdu.

      – Bu böyle kötülük yapıyor diye bana gelip söylemen gerekti. Senin suçun işte burada! dedi Angurat Noyan yüzünü ekşitip,

      – Ben seni uyarmıştım!

      Genç muhafız endişeyle atına bindi, başını kaldırmadan onların arkasından yürüdü, yüreği çarpıyordu.

      – O benim başımı döndürdü, yoldan saptırdı! diyerek eyer üzerinde sallanıp oturuyordu genç muhafız

      – Işığı görmek istemiyorum Angurat Noyan, beni affet! Dikkatli olacağım, daha dikkatli!

      – Doğru! Bu çocuk suçlu değil! dedi Darbay gencin feryatlarına dayanamayıp.

      – Ona acıma! Affetmek yok, cezaya mahkûm bunlar!

      Angurat Noyan’ın kararından dönmeyeceği kesindi.

      – Güneşte çatlak yok, bende de dönmek yok! Bunu bil! Bunlar yabani kurt değil, aslan yavrusu da değil! Bunlar durmadan havlayan küçük köpekler!

      Atı oynayarak yürüyordu.

      – İşte aziz misafir! dedi Angurat Noyan,

      – Sizin İdikut’tan geldiğinize çok memnun oldum. Mutluluktan neredeyse yüreğim göğsüme sığmayacak oldu. Biz sizi dört gözle bekledik. Sizi gönderen Tanrıma şükür! Bakın, bu uçsuz bucaksız otlak kağanın otlağıdır. Bu sınırsız gök kağanın asumanıdır. Kağanım açık asumanı görmek istiyor. Özellikle sizin Beşbalık’ın geniş arazi ve yaylağını görmek istiyor!

      – Dileğiniz gerçek olsun! dedi Atay Sali,

      – Kalbi pak büyük zata kapılarımız açıktır!

      “Neden böyle konuşuyorum, ben İdikut muydum? Ağzımı yummam gerekiyor. İdikut beni uyarmıştı!” dedi Atay Sali kendi kendine. Cengizhan’ın huzuruna gelinceye kadar yeni bir söz söylemedi. Angurat Noyan kör gözünü silerek Cengizhan’ı övmeye hatta putlaştırmaya başladı.

      Angurat Noyan, elçilerin gelişi hakkında Cengizhan’a malumat verdi.

      – Her şeyden üstün Tanrıma şükür! Beşbalık’dan elçi göndermişsin! dedi. Kağan, sevinip ak çadırın içinde ileri geri yürüdü. En son kendini tutamayıp çadırdan çıktı.

      – Buyurun! dedi çadırdan çıkan kağan.

      Kağan, Atay Sali’yle sağ eliyle tokalaşarak görüştü. Atay Sali’nin önüne hemen bir yaşlı keçi getirdi. Ayağından kaldırıp yere düşürdü. Keçi meledi, sesi göğe yükseldi. Kasap, sapı yabani koyun boynuzundan yapılmış olan bir bıçağı alıp çıktı. O mantis gibi ince, kuru deri gibi sert bir adamdı. O keçiyi kesmeden karnını yarıp yüreğini sıkıca tutup bekledi.

      – Size olan saygıdan! dedi Kağan. Sanki büyük bir hazine bulmuş gibi neşeliydi.

      – Bu, bana değil büyük hakanımız Bavurçuk Art Tekin’e gösterilen bir saygıdır, kağanım! dedi Atay Sali elini göğsüne koyup.

      Kağan güldü.

      – Bu, Bavurçuk Art Tekin’e değil ilk misafirim olan size saygımdır!

      – Aziz misafir neden geç kaldı? diye sordu Kağan, Angurat Noyan’a bakıp.

      – Cenabı kağanım, aziz misafirlerimiz bizim aptal muhafızlar tarafından biraz baskı görmüş! deyip Angurat Noyan elçilerle muhafızlar arasında yaşanan olayları anlattı.

      – Bu kadar sıkıntı görmüşsünüz öyle mi! Neredeyse Tanrı korumuş, şükür demek lazım!

      Atay Sali ne diyeceğini bilemedi, iki muhafızın suratının beyaza dönüştüğünü fark etti. “Bunların kaderi ne olur acaba?” diye merak etti, onlara sürekli baktı. Kağan, Bavurçuk Art Tekin’e hiç benzemiyordu. Bavurçuk Art Tekin bir güneş, kağan ise ona tutulmuş bir aydı. O, öyle düşündü.

      Cengizhan ay da değil, tam bir katil kesildi.

      – Bunların kafasını çevir! Ömrünü kısalt! İşkence yap, derisini soyup al! Vücudunu parçalayıp çuvala sal, uzaklara at! dedi Kağan; uzun, şişman parmağıyla muhafızlara işaret edip. Sanki kendisi ceza uyguluyormuş gibi söylüyordu.

      Angurat Noyan yan kılıcını asıp, el kılıcını kaldırıp bir muhafıza yol gösterip, onları tekmeleyerek döverek dışarı götürdü.

      – Salaklar yine nerede olduğunuzu unutuyorsunuz! diye çizmeleriyle tekmeledi, çiğnedi

      – Yürü, yürü, yürü diyorum!

      – Hey Uygur! Beni kurtarsana! diye yalvardı genç muhafız

      – Ben sana hiç dokunmadım değil mi? Tanrı buna şahit. Benim suçum yok!

      Atay Sali sustu, fakat onlara acıdığını belirten bir göz teması oldu. “Tanrı bunu kabul etmez!” dedi o içinden “Katilmişsin! Neden bunu benim gözüm önünde yapıyorsun? Bu boşuna değil!” diye düşündü. O, kağanın daha ne olduğunu bilmiyordu. Bilse de ne yapabilirdi?

Скачать книгу