Gagauzlara Dair. Abdülkerim Dinç

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gagauzlara Dair - Abdülkerim Dinç страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gagauzlara Dair - Abdülkerim Dinç

Скачать книгу

korumuşlar kendiliini, kendi türklüünü, etkin kulturalarını, dillerini da getirmişler biza bu mirası hiçbir kayıpsız, hiçbir kusursuz. Gelip Balkannara onbirinci üzyılında duruklanerler o zamanki kavi Bizantiya imperatorluun poyraz sınırlarında. Bu devletin padişahlarının kayıllıından düzmüşler kendi devletini, onun adıymış Uziyealet. Düzmüşler onu öla neetlan, ki koruma Bizantiyanınsınırlarını varvarlardan. Bu takım hakoğuzlar bi çala izmet etmişler imperiyanın faydasına, korumuşlar sınırları, ama tezda başlamışlar cenk etmaa o büük kavi imperayiylan da, neçin ki olurmuş büük doruluksuzlar, neçin ki Bizantiya askerleri gururlu halkı, kendi koruyuçularını başlamışlar ayak altına basmaa. Burada peydalanan eni hak oğuzlar (gagauzlar) kabuletmişlar hristiannık dinini, yamanmışlar evropayca çiftçilik işlerina hem da taa iiletmişlar kendi çoktankı zamannardan hayvancılık zanaatını, koruyup uzatmışlar orta Asiyadan hem kırlarda kazanılma oricinal kulturayı. Dörtüz yıl Balkanda yaşamak bırakmış gagauzların kulturasında kimi eni balkanizma motiflerini da. Ama onsekizinci asirin bitkisinda, ondokuzuncunun da başlantısında gagauzlar geçerlar yaşama Basarabiyaya da erleşerlar büünkü Bucak kırlarında.” (2)

      Bulgar bilim adamı Atanas Manof ise: “Emine burnundan Tuna ırmağı ağzına kadar Karadeniz’in batı kıyısında ve bahusus Varna, Balçık, Kavarna kasabaları ile bunların mülhakatında; Basarabya’nın Komrat, İsmail, Çadırlunga, Bender Akkermen taraflarında; Bulgaristanın Varna, Provadı, Şumnu, Razgrad, Tutrakan ve Silistreden Dobruca’ya doğru olan hattından şimalî şarkî hattına müvazi olan yerlerinde ve Tuna mecrası ile Edirne taraflarında küçük guruplar halinde serpilmiş olarak yaşamakta bulunan bir millet vardır ki bunlar, vaktiyle bu yerlerde kesif bir surette yaşamış olan ve GAGAUZLAR adını taşıyanların bakiyeleridir.” (3) der. Bugün, Yunanistan, Bulgaristan, Türkiye, Romanya ve başka ülkelere dağılmış; çoğu kimliğini kaybetmiş Gagauzları saymazsak, Moldova’da tahminen yüzyetmiş bin, Ukrayna’nın Odessa bölgesinde kırkbin kadar nüfusa sahip olan bu Türk topluluğu Dobruca dediğimiz coğrafyada, ikiyüz yıldan fazla yaşayan ve merkezi Korbuna olan “Dobruca Prensliği” veya “Uzi Eyalet” adı altında kendi devletlerini de kurmuşlardır. Dobruca’ya adını veren Gagauz Dobrotiç beyden şöyle bahseder Mihail Çakır, Gagauzların İstoryiası isimli eserinde: “Emir bey Dobrotiç, ani beylik (padişahlık) etmiş Küçük Skifiyanın semtlerindä 1354-1383 yılların arasında hem da ondan provintiya – vilayet Dobruca kabul etmiş adı “Dobrudja”

      (…)

       Dobrotiç bey, gagauzların padişahı, ölä sanlıymış hem kämilmiş her bir işlän, ki onun padişahlına, onun adın vermişlär: “Dobrotça, Dobruca”, eski adın erinä: “Karbunlu Vilyat”

      Onsekizinci yüzyıla kadar Dobruca bölgesinde yaşayan, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan Gagauzlar, onsekizinci yüzyıl boyunca kısa aralıklarla devam eden Osmanlı-Rus savaşlarını takiben Bulgarların baskısı ve Rusların teşviki ile eski yurtlarını bırakıp Moldova içine göç etmeye başlamışlardır. Bu göçte Moldova boyarları Gagauzlara bazı hususlarda yardımcı olmuşlar. Ayrıca bu göçte 1774 yılında yapılan Küçük Kaynarca Antlaşmasının da etkili olduğunu unutmamak gerekir. Onsekizinci yüzyıldan itibaren bu coğrafyalarda başlayan göçlerin ilginç tarafı, Müslüman Türkler Osmanlı coğrafyasına yönelirken; Hristiyan Gagauzlar ters istikamete yönelmişlerdir. Olga Karanastas Radova, Gagauzlar Monografiyası isimli eserinde, tarihleri ile bu göçleri, göçlerin coğrafyasını ve yerleşim yerlerini gösterir: “Gagauzlar Bucak (Besarabya) bölgesine sadece Bulgaristan’ın güneydoğusundan ve Yunanistan’dan, Makedonya’dan, Romanya’dan ilk zamanlar onsekizinci yüzyılın sonlarında, 1787-1791 Rus-Osmanlı savaşları esnasında, 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşları esnasında da bu göçler devam etmiş. Bütün bunlar Bucak’taki Gagauz yerleşim yerlerinin sadece ondokuzuncu asırda kurulmadığını göstermektedir.” Bir başka tarihlendirmede ise: “Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında yaşayan Gagauzlar 18. ve 19. yüzyıllarda Balkanlardaki bağımsızlık hareketleri sırasında Bulgarların baskılarına dayanamamış Tuna ırmağı üzerinden Rusyaya göç etmişler (1750-1856) Tuna bölgelerine (1769-1791) ve Besarabya’ya (1801-1812) yerleşmişlerdir” denir.

      Amacımız Gagauzların tarihleri hakkında bilgi vermek değil. Bu derleme ile bir gerçeğe dikkatinizi çekmek istiyoruz. Gagauz halk kültüründe bu coğrafyaların izleri hâlâ canlı bir biçimde yaşamaktadır. Bugün bir Gagauz, Tuna’yı, Balçık’ı hatırlamaz ama Balkan Türklüğünün ortak türkülerinden birisi olan “Alişimin Kaşları Kare” isimli türkünün nakaratı, Gagauzların dilinde şöyle tekrarlanır:

       Görmedin mi ol civan Alişimi Tuna boyinda (Balçık yolunda)

      (Zajaczkowski, s.67) (4)

      Asırlarca, Bizans, Osmanlı, Bulgar, Romen, Sovyet, Moldovan ve Ukrayna bayrakları altında, varlıklarını ortaya koyamayan, sürülen, ezilen, horlanan, kullanılan, asimile edilmeye çalışılan bu küçük Türk topluluğu, azınlık psikolojisiyle sımsıkı sarıldıkları dilleri gibi, kültürlerini de kıskançlıkla muhafaza etmişlerdir. Gagauz Türklerinin folklorunu, tabiatiyle kültürünü, dört katman olarak görmek ve değerlendirmek gerekir:

      1. Hristiyanlık öncesi kültürlerinden getirdikleri adetler ve inanmalar;

      2. Hristiyanlık,

      3. Komşu kültürlerin (Bulgar, Romen, Rus, Moldovan, Ukrayn) tesiri;

      4. Önce Selçuklular, sonra Osmanlılar vasıtasıyla Gagauz kültürüne yerleşen İslâmî motifler, inanmalar, âdetler… Bu tesirleri Gagauzların bütün hayatında canlı bir biçimde müşahede etmek mümkündür.

      Gagauz kültürünün, tabiatıyle folklor ve halk edebiyatlarının derin yapısını incelediğimizde onsekizinci yüzyıla kadar yaşadıkları Dobruca yöresi ve Tuna coğrafyasının en önemli şekillendiricilerden birisi olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Elbet biz çalışmamızda bu şekillendiricileri tespit ve tarif imkânına sahip değiliz. Bu toprakların bir kültür atlasını, sadece folklor yahut halk edebiyatı ile sınırlı değil, müzik, dans, tiyatro, mimari, plastik sanatlarla da besleyerek hazırlarken Gagauz rengini de unutmamak gerektiğine inanıyoruz.

      Bugün Gagauz Türkleri arasında hâlen anlatıla gelen destan yahut legenda dedikleri Köroğlu, Aşıg Garip, Garip Kamber anlatmalarının; Bizim Nastradin dedikleri Nasreddin Hoca, Köse fıkralarının…Balkanların, Dobruca’nın mirası olduğu inancındayız. Bu mirasa türkülerin, ağıtların, manilerin büyük bir kısmını da dahil edebiliriz. Ancak Tepegöz gibi anlatma parçalarının daha önceki zamanların izlerini taşıdığı, bir büyük destanın küçük bir parçası olduğu da gerçektir.

      Türk coğrafyasının en önemli destanlarından Köroğlu, Manov’un verdiği bilgiye göre Gagauzlar arasında da yaygındır. “Anadolu’da yapmış olduğu yiğitlikler Gagauzlar arasında da yayılan Köroğlu, bir ara Dobruca’ya geçmiş, orada da mücadeleye devam etmiş. Nihayet tekrar Anadolu’ya dönmüş ve orada ölmüş.”tür (T. Acaroğlu çevirisi, s.121) (5)

KÖROĞLU

      Ben

Скачать книгу