Türk-Moğol Mitolojisi. Akedil Toyşanulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk-Moğol Mitolojisi - Akedil Toyşanulı страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Türk-Moğol Mitolojisi - Akedil Toyşanulı

Скачать книгу

dağ içinde yerleşip uzaklarda gezermiş.”

      Bu konu hakkında V. Ya. Propp “Biz, ekonominin yeni şeklinin ona karşılık gelen düşünce şeklini hemen kurmadığını görüyoruz. Yeni şeklin eski düşünceyle ihtilafa düştüğü bir dönem vardır. Ekonominin yeni şekli yeni suretleri getirmektedir.” der. (Propp 1986: 169-170). Bununla birlikte geyik ile atı deveyle denk tutan metinler de vardır. Bu “Deve su içerken neden arkasına bakar?” adlı metindir. Bu metin Moğollarda “Neden devenin boynuzu yok, kuyruğu kısa?” şeklinde adlandırılmaktadır (Bennigsen 1912: 19-20; 45: 86-87). Bu örnek iki halkta da aynı şekilde bulunmaktadır. Kazak nüshası şu şekildedir:

      “Geçmişte devenin on iki kolu, güzel boynuzu, canlı uzun bir kuyruğu varmış. Bir gün su içmek için nehre gelip güzel vücudunu seyredip sevinirken geyik “Deve dostum bana bir günlüğüne boynuzunu ver, ben süslenip toya varayım.” demiş. Deve boynuzunu geyiğe vermiş. O zaman geyikle karşılaşan at da gelip deveden pek güzel kuyruğunu istemiş. Deve, onun da kalbini kırmayıp isteğini kabul etmiş. Fakat o günden beri epeyce zaman geçmiş, devenin boynuzunu ve kuyruğunu hiç kimse getirip vermemiş. Deve geyiğe uğrayıp boynuzunu istese geyik “Senin kuyruğun uzayıp yere değdiğinde veririm.” deyip alay etmiş. Geyiğin boynuzunun her yıl düşmesi başkasının oluşundandır. Devenin su içerken ardına bakması acaba kuyruğumu, boynuzumu birileri verir mi diye ümitlenmesindendir. Atın deveyi gördüğünde bırrr etmesi, “Kuyruğunun davasını güdüyor mu?” diye düşünüp korkmasındandır.

      Bu konuda hayvanların karakterleri, hareketleri, alışkanlıkları, organlarının özelliği birbiriyle sıkı ilişki içerisinde açıklanmaktadır. Elbette mitik bilincin “tek ve geneli”, “bütün ile parçayı” daima birlikte, kendi ihtiyaçlarına cevap verecek şekle soktuğu fark edilmektedir. Daha açık bir şekilde ifade edersek geyik, deve ve atın ilk yaratıldıkları dönemde üçünün başka organlarının birbirine geçişi eski düşünceye özgü bir durumdur. Genellikle burada saf ve çirkin deve karşısına güzel ve dikkatli geyik ile güzel ve akıllı at koyulmaktadır. Devenin vücudunun dengesiz oluşu “Deveyi görünce at neden titriyor?” adındaki başka bir anlatının da merkezine oturmaktadır. Kazak metni şu şekildedir:

      “Eskiden at güneşe bakıp şöyle dermiş:

      – Ey, bütün canlılara hayat veren gönlü yüce güneş, halk bana hayvanların arasındaki en güzellerden biri diyor. Böyle olduğunu ben de hissediyorum. Yine de bazı uzuvlarım daha güzel olabilirdi diye düşünüyorum.

      – Öyleyse nerenin düzeltilmesini düşünüyorsun? diye sorar güneş gülümseyerek.

      – Eğer, der at, baldırlarım bundan daha uzun ve ince olsa ben gerçekten önüne kimseyi geçirmeyen iyi bir at olurdum. Boynum kuğunun boynu gibi uzun olsa bu durum bana daha da bir güzellik verirdi. Göğsüm biraz yassılaşsa, şimdikinden daha dikkate değer olurdum. Bunun dışında üstüne insanı oturtup yürütebilmek için sırtımda sonsuza kadar kalacak eğer olsa yakışırdı…

      Güneş keyifle “Tamam dediğin gibi olsun, biraz bekle.” der.

      Bunu söyledikten sonra güneş yere deveyi indirir. Vücudu devasa büyüklükte, fark edilir bir şekle sahip hayvanı gören at hem korktuğundan hem de tiksindiğinden titreyiverir.

      – “İşte senin söylediğin gibi uzun ve ince ayak, kuğudan daha uzun boyun, yassı gövde, eyeri de hazır. Nasıl, sen de böyle mi olmak istiyorsun?” diye sorar güneş.

      – Hayır hayır…, dedi dili dolanıp.

      Güneş, ata “ Öyleyse yoluna yürü, sana sende olan da yeter. Herkes kendi özelliklerine saygı göstermeli.” der.

      Bundan beri yeryüzünde deve de yaşamaya başlamış. At ise deveyi her gördüğünde vücudu bırr edip titrermiş (KHE 1988: 172).

      Konunun kendisine Ukrayna’da da rastlanmaktadır (Barag vd, 1979: 216).

      Bu mitin Moğol varyantında Tanrı ile Erlik iddialaşmaktadır. Tanrı atı yaratırken onu geçmek amacıyla Erlik deveyi yaratır. Sonunda deve, şekli itibariyle ölçüsüz bir hayvan olur. (Tserensodnom, 1989: 86). Bu metin, Türk-Moğol mitolojisinde karşılaşılan iki kahramanın yani yaratıcı kahraman Tanrı ile onun rakibi aldatıcı kahraman Erlik’in mücadelesini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kazaklarda güneşin yaratıcı kahraman görevini üstlenmiş olması da eski bilincin habercisidir. S.A. Kaskabasov ruh-iyelik mitolojinin sorunlarına ayırdığı araştırmasında Afrika’nın eski kabilelerinin eski anlatmalarını inceleyip güneş suretinin dünya görüşündeki evrensel aşaması hakkında şunları söyler: “Bu mitte insanları günahları için hayvana dönüştüren güç güneştir. O; yaratıcı kahraman, dünyayı yaratan ve yöneten olarak değerlendirilmektedir. Bu kahraman daha sonraki dönemlerin mitolojisinde güneşin kendisi değil onun sahibi, daha sonra da Tanrı’sı olarak değişir.” (Kaskabasov, 2002: 312). Durum böyle ise Kazakların söz konusu mitindeki güneş sureti, onun yerine getirdiği görev dikkate alındığında en eski bilinç aşamasından haber vermektedir. İşte başlangıçta Tanrı ile aynı işi yaparak ona yoldaş olan ancak daha sonra Tanrı’nın karşısında bir rakibe dönüşen, en sonunda da kovulup yer altı dünyasının sahibi olan Moğollardaki aldatıcı kahraman Erlik de Türk-Moğol manevi dünyasındaki eski surettir. Genel olarak Türk-Moğol mitolojisi deveyi öteki dünyadan bir varlık gibi daha kesin ifadeyle söylemek gerekirse baksı, evliya gibi cinlerle şeytanlarla ilişkili olarak tasvir etmektedir. Meseleye Şamanizm’de devenin (buğra) önemli bir sembolik görev üstlenmiş olması da ihtimal dâhilinde tutulup bakmak gerekir. Örneğin, Buryatlarda “Deve büyük bir baksı kadındır. O, Tanrı Burhan’ı korkutmak isteyip bir gün göğsünü kesip arkasına bağlayıp gelir. Tanrı buna sinirlenip onu bu şekliyle deveye dönüştürmüş.” şeklinde bir anlatı mevcuttur (Hangalov, 1960: 25-26). Kısacası Buryat anlatısında Budizm düşüncesi “beddua edilmiş” diyerek devenin vücuduna kusur isnat etmiştir.

      Türk-Moğol halklarında karşılaşılan “Deve neden takvimde yer almamıştır?” konulu metinde saf deve fareyle karşı karşıya getirilmektedir. Bozkırda karşılaşılan en büyük hayvan olan deve ile en küçük hayvan olan fare burada çekişmektedir (Tserensodnom, 1989: 88, 35-36, 59-60). Fakat büyük hayvan deveyi Kazak ve Moğollarda on iki hayvanlı takvim dışında bırakmayan efsane de vardır. Buna göre takvimde yer alan hayvanlar toplanıp devenin organlarını paylaşmışlar. Gerçekten de devenin kulağı fareninki, toynağı sığırınki, gövdesi parsınki, dudağı tavşanınki, boynu yılanınki, yele ve boyun altı tüyleri atın yelesi, yünü koyununki, kalçası maymununki, tepesi tavuğunki, bacakları köpeğinki, kuyruğu domuzunki gibi değil mi! (İskakov, 1980: 283-284). Bu durum Kazak bilmecelerinde şu şekilde yer almaktadır: “Şiirin uzunu var kısası var, sözün de söyleyecek ustası var. Gözümün karası sen bilmesen de ben söyleyeyim, devede on iki yılın taslağı var. Cevabı ise kulağı fare, toynağı sığır, dizi pars, dudağı tavşan, diz çöküşü ejder, gözü yılan, tepesi at, dişi koyun, yünü maymun, boynu tavuk, ayak tabanı köpek, kuyruğu domuz.” (Janpeyisov, 2005: 8).

      Moğol varyantında devenin on iki hayvana denk düşen organlarının özellikleri şu şekildedir:

      1. Pars ayaklı. 2. Koyun dudaklı. 3. Ejderha boyunlu. 4. Yılan gözlü. 5. At başlı. 6. Koyun karakterli. 7. Maymun hörgüçlü. 8. Tavuk perçemli. 9. İt dişli. 10. Domuz kuyruklu. 11. Fare kulaklı. 12. Sığır karınlı (Potanin, 1893: 342; 45: 88; Sampildendev,

Скачать книгу