Özbek Edebiyatı Yazıları. Karakaş Şuayip

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip страница 16

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip

Скачать книгу

Behbûdî’nin bu maksatla çalıştıklarını bildirmektedir.

      3. Çar idarecileriyle ve daha sonra sovyet hükûmetiyle anlaşarak onların programlarına iştirâk etmek ve imkân nispetinde istiklâli kazanmaya çalışmak. Kâsımov’a göre Münevver Kaarı, Hamza Hekimzâde Niyazî ve Abdullah Avlânî’nin niyetleri bu yöndedir. (s. 29)

      Behbûdî, 16-23 Nisan 1917 tarihlerinde Taşkent’te toplanan Türkistan Müslümanları Kurultayındaki heyecanlı konuşmasında, milleti ihtilâflardan vazgeçerek istiklâl fikri etrafında birleşmeye davet eder. Aynı yıl 26 Kasım’da Hokand’da toplanan Türkistan Müslümanlarının IV. Fevkalâde Kurultayı, Behbûdî Efendi’yi kurulmakta olan Türkistan muhtar hükûmetinde görevlendirir16, gece yarısından sonra da Türkistan Muhtariyeti’ni ilân eder. Kurultayın bu kararı, müstemleke olmaktan istiklâle doğru atılmış çok ciddi ve cesur bir adımdır. İstiklâl kararının mimarlarından birisi de hiç şüphesiz Mahmudhoca Behbûdî Efendi’dir. Behbûdî Efendi, Abdurrauf Fıtrat’ın “milliy leyletü’l-kadrimiz” olarak vasıflandırdığı bu geceden, Hürriyet gazetesinin 29 Kasım 1917 tarihli nüshasındaki yazısında, “27 Kasımda Hokand’da Türkistan Muhtariyeti, Umumî Müslüman Kurultayında ilân edildi. Mübarek ve hayırlı olsun! Bendeniz de bu kurultaya iştirâk etmiş olmakla iftihar ediyorum. Yaşasın Türkistan Muhtariyeti!” diye söz eder. (s. 30) Behbûdî, 26 Ocak 1918 tarihli Hürriyet gazetesinde, “Çirağlarım” diye seslendiği Kazaklara hitaben kaleme aldığı açık mektubunda, bu eski ata yurdu Türkistan’daki bütün kardeş toplulukların beraberce yaşayabileceklerini düşünerek herkesi millî birlik fikri etrafında toplanmaya davet ederken şunları söyler:

      “Hepinizin bildiği gibi Türkistan Kazağı, Kırgızı, Özbeği, Türkmeni, Tatarı, velhâsıl hepsi Türk-Moğol çocuklarıdır; cihangir Cengiz Han ve Timur’un evlâdı veya birbirlerinin ağabeyi ve kardeşidirler. Türkistan’daki Arap, hoca ve seyyitler de kendi dillerini kaybetmişler ve hattâ Arap olduklarını da unutarak Türkleşip siz Türk ve Moğollarla her bakımdan birleşmişlerdir. Türkistan’ın şehirlerinde ve bazı dağlarında biraz Fars, yani Tacik vardır ki, onların da tamamı Müslüman olup sizinle aynı mezheptendir. Hayat tarzlarının Özbeklerinkinden farkı yok denecek derecededir.

      Kardeşler! Biliniz ki, bugün Türkistan’daki bütün halklar için muhtariyet ilân edildi ve yine bilmelisiniz ki hak alınır, fakat verilmez. Aynı şekilde muhtariyet de alınır, fakat verilmez. Yani muhtariyeti, Türkistan’ın evlâtları birleşerek kendi gayretleriyle alırlar. Elbette başkaları tarafından verilmez. Başkalarının elinden gelse, vermezler. Biz boş bulunup da Türkistan halkları olarak muhtariyet yolunda gayret göstermezsek, elbette şimdilik kâğıt üzerinde bulunan muhtariyetimizi de yok ederler. Bu, elbette söylediğimiz sebepten dolayıdır ve bu söze hiç kimse itiraz edemez.

      Şimdi, durum bu hâlde iken bizim hepimiz, yani Kırgız, Kazak, Özbek, Türkmen, Arap, Fars, hülâsa Türkistan’daki, Kazakistan’daki ve Türkmenistan’daki bütün Müslümanlar ve buralarda yaşayan Yahudi ve Hristiyanlar, ittifak ederek bu muhtariyetin hayata geçirilmesi yolunda himmet ve gayret göstermemiz, elbette gereklidir. Eğer bize kendi başımıza şeriata, örf ve âdetlerimize uygun bir ömür sürmek gerekiyorsa, hepimiz zaman içersinde ortaya çıkmış olan bir takım kavga ve bencillikleri bırakıp bütün her şeyi unutarak yalnız muhtariyet için her şeyimizi feda etmemiz lâzımdır. Elimize ilk defa geçen böyle bir fırsatın değerini bilip ona göre çalışmak gerekmektedir. Fırsat kaçtıktan sonra pişman olmak fayda etmez. (…)

      Atanız Cengiz’in meşhur nasihati var; kendi oğullarına şöyle demişti: ‘Birleşiniz! Meselâ, bir deste çubuğu beraber bağlarsanız, kimse kıramaz; eğer ayırırsanız, birer birer herkes kırabilir.’ İşte atanızın buyruğu!

      Çırağlarım! Başka halklar, meselâ Sırplar, İtalyanlar, Ermeniler, Slavlar, Polonyalılar ve diğerleri, hattâ dünyanın öbür ucundaki kardeşleri ile birleşmektedirler. Başka büyük ve kuvvetli devletlere tâbi olup yutulan, hattâ dillerini kaybetmiş olan kendi soydaşlarıyla birleşmek için can ve güçlerini sarf ediyorlar. Biz kendi içimizdeki kardeşlerimizden ayrılacak olursak, bu bizim için utançtır, ahmaklıktır, Türk damarına balta vurmak demektir. (…)

      Çırağlarım, birleşelim! Görüyorsunuz ki, bugün Ruslar da birleşmektedirler. Şimdi birleşmek zamanıdır. Eğer siz ayrılacak olursanız, Türkmen kardeşler de ayrılırsa, Türkistan Türkleri üç yere bölünüp dağılır ve muhtariyet hiçbirine nasip olmaz. (…)

      Yalnız sizinle bizim değil, bütün Rusya Müslümanlarının birleşmeleri şeriata ve akla göre farzdır. ‘Va’tesimû bihablillâhi cemî’an velâ-teferrakû.’ (= Hepiniz, toptan Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i İmrân / 103)17

      Bütün iyi niyet ve gayretlere rağmen Türkistan Muhtariyeti’ni yaşatmak mümkün olmamıştır. Muhtariyet, bu açık mektubun yayımlanmasından yirmi beş gün sonra, bolşevik Rus ordusu tarafından feci şekilde yıkılmıştır. 19-20 Şubat günlerinde, Hokand şehri top ateşine tutulmuş, on bin kadar Türkistanlı öldürülmüş, yüz seksen köy yakılmıştır. (s. 31)

      Türkistan Muhtariyeti’nin yıkılmasından sonra, fevkalâde muztarip bir hâlde Mayıs ayı başlarında Semerkand’a dönen Behbûdî Efendi, “Semerkand Müsülman Şûrâsı”nın tensibi üzerine bir süre Semerkand Maarif Müdürü olarak hizmet etmiştir. Kendisi, Mehnetkeşler Tâvuşı gazetesinin 27 Ağustos 1918 tarihli nüshasında yayımlanan yazısında ifade ettiğine göre, bu görevde iken mektepler hakkında bazı lâyihalar kaleme almış, ancak kısa bir süre sonra kendi sağlık ve çiftçilik işlerini mazeret göstererek istifa etmiş; fakat istifa talebi kabul edilmediği gibi Bütün Türkistan Maarif Müdürlüğü görevine getirilmek istenmiş, bu teklifi de sağlık problemleri sebebiyle geri çevirmiştir. (s. 32)

      Behbûdî Efendi, maarif müdürü olduğu sırada Semerkand’da büyük çapta yağma-talan hadiseleri vuku bulur, birçok masum insan hapse atılır. Ağır tazminatlarla karşılaşan ve dinî inançları sebebiyle hakaretlere uğrayan halk, yerini yurdunu terk ederek kaçmak zorunda kalır. Behbûdî, bu olanlara karşı bir çare bulmak ümidiyle Türkistan Sovyet Hükûmeti yetkilileriyle görüşmek üzere Taşkent’e gider. Fakat hükûmet yetkilileriyle olan görüşmelerinden hiçbir sonuç elde edemez. (s. 33) Onun maarif müdürlüğünden istifa etmesinin asıl sebebi herhâlde bu hadiseler olmalıdır.

      Bolşeviklerin Türkistan’la ilgili korkunç niyetlerinin farkında olan ve bütün hayalleri yıkılan Behbûdî Efendi, 25 Mart 1919 günü, perişan bir hâlde Semerkand’dan ayrılır. Ne yapmak ve nereye gitmek istediği hiç kimse tarafından bilinmeyen Behbûdî, bunu takip eden günlerde Şehrisebz’de tutuklanır. Onun bu yolculuğundan da, tutuklanmasında da kimsenin haberi olmaz. Hakkında yazılan bütün eserlerde, onun esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolduğu kayıtlıdır. Dönemin önde gelen şair ve yazarlarından Sadriddin Aynî, 25 Mart 1922 tarihli Zerefşan gazetesindeki yazısında, Behbûdî ile olan son görüşmesini şöyle anlatır: “1919 yılı Şubat ayında Taşkent’e gidip döndü. Semerkand muallimlerini mektep programından ve Taşkent’teki ilmî vaziyetten haberdâr etmek üzere muallimler meclisini toplantıya çağırdı. Bundan sonra sokakta karşılaştığımızda, toplanmasını istediği meclise kendisinin niçin gelmediğini, günü belirlenecek ikinci toplantıya gelip gelemeyeceğini sordum, biraz hastayım, iyi olursam, vaktim olursa haber veririm, dedi.” Prof. Begali Kâsımov, prensip

Скачать книгу


<p>16</p>

Özbekistan Sovyet Ensiklopediyası-II, Taşkent, 1972, s. 203.

<p>17</p>

Hürriyet, 26 Ocak 1918, yay. Narmurad Avazov, Fen ve Turmuş, 11-1991, s. 13.