Marguva. Beysenova Şerbanu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Marguva - Beysenova Şerbanu страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Marguva - Beysenova Şerbanu

Скачать книгу

dakika onu daha çok rahatsız ediyordu. Tansiyonu düştü mü acaba? Kalbi de yorulmuştu. İhtiyar kalbin yorulduğu zaman gelmiş olmalı. Bir boruyu burnuna, diğer boruyu da ağzına sıkıştırdılar. Allah razı olsun, nefes alması biraz kolaylaştı. Birisi onun hareket ettiremediği parmaklarını ovuşturuyordu. Marguva bu esnada uçurumdan zar zor çıkıp yığın yığın ak bulutlar arasında sisli bir dünyada uçuyor gibiydi. Beyaz önlüklüler de bulutlar ile karışarak bununla birlikte uçuyor gibiydiler. Düşüncesi berraklaşmaya başladı. Beyaz gömlekliler yere inip yürümeye başladılar. Birisi başında durup “Gözünü aç, derin nefes al!” diye konuşup duruyordu.

      “Teyzeciğim uyumayınız!”

      “Uyumamanız gerekli!” diye birisi susuyor ötekisi başlıyordu.

      Bu gün ne olmuştu da böyle bunun uykusuyla uğraşıyorlardı? “Peki, uyumayacaksam uyumayayım o halde. Sülalemde bile uykuya düşkün olan kimse yok zaten.” O, ezelden beri az uyurdu. Azıcık şekerleme yapıp gözlerini bir dinlendirse ona yeterdi, koşmaya hazır at gibi dipdinç dikiliverirdi hemen. Evliyaata’da halk toplanıp başka bölgeye göç ettiğinde, savaş dönemindeki pancar ekiminde uzun yıllar çalışmıştı. O dönemlerde şafak sökerken kalkması onda daha sonra da alışkanlık olmuştu. Hey gidi hey! Şimdi azıcık şekerleme yapabilir miydi acaba? O sırada azıcık içi geçer gibi oldu. Bir an olsun ona huzur verirler miydi acaba?

      Demin telaşla koşturan doktorlar dağılıp ortalık sakinleşti. Bilinci açıktı. Sadece iki bileğini rahatça hareket ettiremiyordu. Bir bileğine takılan iğneden damlayan ilaç halen ona verilmeye devam ediyordu. Diğer bileğindeki aparat da onun canını yakıp rahatsızlık vermekteydi. Yanında genç bir kız oturuyordu. Kız, bunun genel sağlık durumunu ve ekrandaki zikzakları takip ediyordu. Herhalde bu ekrandaki zikzaklar onun kalp atışını gösteriyordu. Kız ara ara bunun yüzüne dikkatle bakıyordu. Azıcık kirpikleri kapanacak gibi olsa “Uyumayınız, uyumayınız!” diyerek telaşlanıyordu.

      Uyusa kim bilir ne olacaktı? Bu yaptıkları doğru bir uygulama olmalı. Bunlar üniversitede altı yıl okumuyorlar mı? Bir şey biliyor olmalılar, bir şey biliyorlar ki söylüyorlar da. Marguva doktorluk hakkında bilgi sahibiydi. Onun bir oğlu ve gelini doktor olmuşlardı. Bu sebeple o doktorlara saygıyla bakardı. O, doktorları ekmeklerini helal şekilde kazanıp yiyen bir meslek grubu olarak görürdü. Oğlu Kaysar ve gelini Roza aklına geldiğinde kederlendi, gözleri yaşardı, boğazı düğümlendi. Hey gidi hey! Onlardan önce bu gitseydi de onlar bunun ardından “Ah anneciğim!” diye geride kalsalardı o zaman böyle acı çeker miydi hiç? “Ah yalan dünya! Anaya evlat acısını çektirmeseydi keşke!” Söylemeye ne hacet, insanoğlunun değil, Allah’ın dediği oluyor. Marguva fenalaştı, gözleri karardı. Hemşire koşarak gelip yastığını düzeltti, yaşaran gözlerini silerek “Her şey düzelecek teyzeciğim. Merak etmeyiniz.” dedi. Marguva “Kurban olduğum, bin yaşa! Sağ ol!” demek istedi. Fakat dili dönmedi.

      Genç kız bunu sakinleştirmeye çalışarak “Bahtlıymışsınız teyzeciğim!” dedi.

      Eğer onun da söz söylemeye hali olsaydı “Bunu nereden bildin?” demek isterdi.

      O “Oğlunuz tam zamanında getirdi. Daha şimdi birazcık kendinize geldiniz.” dedi. Herhalde bunu teselli etmeye çalışıyordu. “Kendine gelse ne olacak? Bu saatten sonra gençleşecek değildi ya! Boş konuşuyorsunuz, boş!” diye geçirdi içinden. “Bahtlıymışsınız!” Marguva bu sözü ömründe kaç defa duymuştu acaba? En yorulduğu anda, ölümün eşiğine geldiğinde bu sözü duyması ne anlama geliyordu? Yoksa onun alnına yazılan bahtın tadı acı mıydı acaba? Bu bahtı bir kerecik olsun yakından görür müydü acaba? Marguva bu sözü kimlerden, ne zaman duyduğunu, o zaman kendisinin halinin nice olduğunu, bitip tükendiği zamanları düşünüyordu. Gerçek baht neydi? Hangisi aldatıcı, yalancı şeydi, kim bunu ayırabilirdi ki… Gerçek baht dedikleri doğruysa eğer, kalıcı olması gerekirdi. Yoksa onun da çeşit çeşidi mi vardı? Karşılaştırmalı bir dünya mı burası? Genel olarak böyle işte. Bu konuya yoğunlaşıp düşünmek niyetindeydi. Kirpikleri kapandı, gözleri yumuluverdi. Onun buna engel olmaya hali yoktu, sanki suyun içine batıyor gibiydi. Onun içinin geçtiğini fark eden hemşire kız hemen gelip yanağına hafifçe vurarak onu uyandırdı. “Dedik ya, uyumak yok!”

      “Teyzeciğim güzel şeyler düşünün. Mutlu olduğunuz zamanları hatırlayın, gençlik zamanlarınızı, aşklarınızı aklınıza getirin.”

      “Aaa! Tövbe estağfurullah. İnsan bir o yana bir bu yana gidip iki dünya arasında huzursuz bir şekilde yatarken ‘aşk”tan bahsediyor bana.” Marguva aşkı unutalı onca zaman olmuştu ki… “Peki, düşünmem gerekiyorsa düşüneyim bakalım…”

      2

      Yok unutmamıştı. Tam da Ahmetsaki ağabeyinin dediği gibi damat Mukan gerçekten okumaya çok hevesli çıkmıştı. Çok hevesli olduğundan yeni gelini anne babasına emanet ettikten sonra Orınbor’a eğitimine devam etmek için gitti. O, okulunu bitirmekle de yetinmedi. Okulu bitirir bitirmez o yıllarda Almatı’da Pedagoji Enstitüsü açılmıştı. Yeni açılan enstitü ülkenin çeşitli bölgelerinden hevesli ve başarılı öğrencileri alıyordu. Bunu duyup o da bilimin pişinden oraya koştu. Kocasının bu gidişi uzun süreli oldu, uzun bir süre kocasını göremedi.

      Kaynana ve kaynatası sıcakkanlı insanlardı. Genç gelinlerini kendi kızları gibi el üstünde tuttular, ona ilgi ve sevgi gösterdiler. Mukan’ın öz annesi o daha on yaşındayken vefat etmiş ve ardında dört yetim çocuk bırakmıştı. Babası, onlara gerçekten merhamet gösterip güzelce bakacak birini bulma düşüncesiyle ölen hanımının yakın akrabasından bir kız ile tekrardan evlenmişti. Evlendiği Meken, genç yaştaydı. O, Marguva’yı güler yüzle karşılaşmıştı. İkisi çok iyi anlaşıp iki sırdaş oluvermişlerdi. Dolayısıyla Marguva, kaynanasıgilin yanında utanıp sıkılmadan kendi evindeki gibi özgür yaşıyordu. Evin gelini diye sabahtan akşama kadar ağır işlere göndermediler. Ellerinden geldiğince onu mutlu etmeye gayret ettiler. Canlarım benim!

      Birinin kıymetli kızını alıp getirip sonra da “okuma, okuma” diye evde durmayan çocuklarının bu kusuru için kendileri mahcubiyet duyar gibiydiler. Fakat Marguva kocasının yanında olmayışını hiç dikkate almadı. Kocasının eksikliğini hiç hissetmedi. Kendi evinde olduğu gibi üzerine vazife olan işlerle meşgul olarak günlerini geçirdi.

      Marguva şimdi düşündüğünde tam da o zamanlar kocasının yolunu gözlemeye başladığını hatırladı.

      Pedagoji Enstitüsüne kabul edilip bir yılı tamamladıktan sonra bir defa dönmüştü ya yiğidin. Güzde eğitimini devam ettirmek için gideceği sırada Marguva’yı da kendisiyle birlikte götürme fikri olduğunu söyledi. Babası ve annesi bu düşüncesini çok yerinde buldu. Ancak Marguva kararsız kaldı ve uzun süre düşündü. Özellikle de yola çıkmadan önce çok kaygılandı. Baganalı yurduna ilk defa gelin geldiği sırada bile böyle endişelenmemişti. Şimdi tabi korkusuna uğurlar olsun! Bozkırın özgür büyüyen çocuğu o zamanlar şehir denildiğinde ürkerek bakardı. Daha önce görüp bilmediği yeri yadırgıyordu. O yüzden içi huzursuzdu. Kendi memleketinden uzaklara geldiğinde anne babasının, ağabey ve yengesinin, en çok da kocasının yokluğunu hiç hissettirmeyen kaynana ve kaynatasına onlara duyduğu sevgiden dolayı kıyamıyordu. Öte yandan kocasının huyunu suyunu da hiç bilmiyordu, hiç o kadar yakınlaşamamışlardı. O, neticede arada sırada gelip giden, kendince gururlanan adamın biriydi. Genç hanımım

Скачать книгу