Kızın Sırrı. Danikeyev Öskön

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızın Sırrı - Danikeyev Öskön страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kızın Sırrı - Danikeyev Öskön

Скачать книгу

çocukları var eşi de rahatsız. Kısacası, işe girmesi gerekiyor.

      Müdür Azim’e bakarak:

      – Hm… Yoldaş Kurmanov, affedersin adın neydi? dedi, sanki gergin gibiydi.

      – Azim.

      – Azim… Azim, şöyle… Bizim bu insanlara yardım etmemiz kesinlikle şarttır. O dudaklarını toplayıp omuzlarını kaldırdı:

      – İş ise… İş yok ki. Bu fabrika değil.

      – Öbür bölümlerde de yok mu?

      Diğeri de düşünerek:

      – Yanılmıyorsam, sanki boş bir yer vardı, dedi. Ama… Bir anlığına sustu ve sonra:

      – Yoldaş Yakovlev nerede? dedi sekreterine seslenerek.

      Fazla zaman geçmeden uzun boylu, zayıf birisi içeri girdi.

      – Merhabalar.

      – Merhaba, Vasiliy Petroviç. Geliniz, oturunuz.

      – Anatoliy Mihayloviç, geçen sizin dediğiniz mesele ile ilgili on ikinci bölümün devamını inceledik. Oradaki…

      – Vasiliy Petroviç, affedersiniz. Onun hakkında başka zaman konuşuruz. Şöyle bir mesele var, birinci bölümün kolektörü ne zaman hesabını verdi gitti?

      – Bir dakika… Oo, bir aya yaklaştı.

      – Neden o yer onca zaman boş kaldı?

      – Uygun biri bulunmuyor da…

      – Haa… Vasiliy Petroviç, o zaman sizden şöyle bir isteğim olacak, bu kız çalışmak istiyormuş. Oraya alsak uygun olur mu?

      Yakovlev bana bakışlarını dikerek:

      – Anatoliy Mihayloviç, dedi ona geri dönüp. Siz de farkındasınız, kız çocuğuna göre ağır bir iş diye düşünüyorum.

      – Ben de onu düşündüm…

      Azim huzuru kaçarak:

      – Tamam, zor iştir, dedi. Ama savaşta bile kadınlar cephelerde bulunmuşlar. Belki bu kız da zamanla alışabilir?

      – Evet, evet, dedi müdür. Kısacası bir düşününüz, Vasiliy Petroviç…

      Biz müdürle vedalaşarak, Yakovlev’in peşinden geldik.

      Yakovlev genel jeologmuş. Azim ile ben onun odasında bayağı oturduk. Rusça’yı pek anlamasam da onların konuşmalarını çap pat anlayabiliyordum. Azim konuşma sırasında sert davrandı gibi geldi. “Benim için amirlerine karşı gelmesi, onların arasında bir kapışma, soğukluk olması gibi endişeler beni korkutuyordu.” Bu şekilde işine zarar gelebilirdi.

      Sonunda Yakovlev ikna oldu.

      25 Mart’ta benim işe alındığıma dair onay verildi.

      Ertesi gün Yakovlev beni bölümde çalışanların tümü ile tanıştırdı. Toplam dokuz kişi çalışıyormuş. İki bayan, kalanı erkekti.

      Ben Yakovlev’in yanındaydım.

      – Kanay, dedi. Gelebilir misin?

      Kıvırcık saçlı, dağınık kafalı, ileride çizgi çizmeyle uğraşan bir delikanlı yavaşça yaklaştı. Nedense kaşını kaldırıp heyecanlandığını hissettim.

      – Kanay, bu kız seninle çalışacak. İlk önce üretim ile ilgili genel bilgi vereceksin. Teknik Güvenlik hakkında tanıtımı öğrendikten sonra, hesaplaşma defterine imzasını atsın. Kısacası ne yapacağını biliyorsun.

      Yakovlev önündeki kocaman kitabı karıştırdı. Anlaşılan konuşma bitti. O andan itibaren işe başladım. Kanay bir şey demeden, suskun suskun geri yerine yürüdü.

      Oturanların hepsi, önlerine bakarak bir şeyleri yazıp çiziyorlardı. Sanki onların bana gıcık olduklarını düşündüm. Kanay mavi, alçak bir sandalyeyi bana doğru itti ve tekrar çizdiği resimlerine daldı. Ben oturmadım. Masanın üstüne bakıyordum. Çapraz, büyük ve geniş bir kâğıt vardı. Üzerine çizilmiş renkli resim dünya haritasını andırıyordu. Kanay da üzeri sıkı, ayrılık çizgileri ile dolu aletiyle, ortadaki bölüğünü sağa sola kaydırıp bir şeylerle meşgul oluyordu. Ben aleti görünce şaşırdım: Bu da neymiş! Oysaki sürgülü cetvelmiş. Kanay’ın ilerisinde oturan sarı saçlı kız ara sıra bana bakıyordu. Onun bakışları, görüntüsü bana sevimli geldi. Gerçekten de güzel kızdı. Buradakilerden sadece o kızdan hoşlandım. Öğle yemeği zamanı geldiğinde hepimiz dışarıya çıktık. O kız bana yaklaşarak:

      – Demek bizim aramıza katıldınız. Adınız ney? dedi

      – Camal.

      – Benim adım, Svetlana. Merak etme, alışırsın.

      Yemekhaneye kadar sohbet ederek geldik. Svetlana, Almatı’dan mezun olmuş. Alanı da jeoloji mühendisliğiymiş.

      – Bu işlerden tedirgin olmayın. Pek zorluğu yoktur. Ara sıra zor bir şeyler çıkıyor. Nasılsa elle yapılan iş, dedi. Ama ilerisi için iyi bir şey bu. Biz de bayağı deneme süreci atlattık, epeyce taşlarla uğraştık. Belki, daha sonra jeolog olursunuz. Sorması ayıp, kaçıncı sınıfa kadar okudunuz?

      – Dokuzuncu sınıfı bitirdim.

      – “Dokuzuncu…” Oo, o zaman devam etmeniz şart? Devam etmeniz lazım…

      Bir anlık sessiz kaldık. Sonra ilgili bir tavırla:

      – Siz ne iş yapıyorsunuz? dedim.

      – Bölümün jeologuyum.

      – Anladım… diye kafamı salladım. Öteki, kimdi, mm… Kanay?

      – O da jeolog. Birinci bölümün jeologuymuş.

      Aradan aylar geçti. Ne yalan söyleyeyim, ilk başta bayağı zorlandım.

      Dayım:

      – Kurban olduğum, lanet olsun parasına, bırak bu işini. Hırpalandın, diyordu.

      Ben dinlemiyordum.

      Dağ madeninde çalışıyorsam da Azim’i pek göremiyordum. Bölümde de, madende de, sanki sözlüsü gibi sürekli Kanay’ın yanında bulunuyordum. Kanay, ilk zamanlar benim yaptıklarımdan memnun değildi, bir taraftan da bana gıcık oluyordu. O, bana hiçbir şey demese de ayan beyan belliydi. Yüzüme bir şey demese de Yakovlev’e şikâyet ediyormuş.

      Son zamanlarda nedense Kanay değişti. Belki de artık ben alıştım veya önceden sırf nasıl biri olduğumu sınamak için hırsını göstermişti. Kısacası önceki “huyundan suyundan” bir şey kalmadı.

      İşe girdiğimden

Скачать книгу