Kızın Sırrı. Danikeyev Öskön

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızın Sırrı - Danikeyev Öskön страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kızın Sırrı - Danikeyev Öskön

Скачать книгу

bir eseri kim bilmez, kim hoşlanmaz ve onu ortaya çıkaranın yeteneğine hayran olup, ona tapmazdı ki!

      Müzik beni gizli azametli gücü ile kendine çekiyordu. Ben ona baş eğip, kendimi bıraktım. Çünkü müziğin sesinin geldiği yerde, benim umudum, ömrümün gülünün kökü, Azim var dedim. Azim her zaman benim hayallerimin sahibiydi. Hayatım yanlış yöne sapmasın diye, yol gösterip aydınlık veren, parlayan yıldızımdı. Kutup Yıldızım benim!

      Yakşaltıkça yükselen müziğin sesi heyecanımı da yükseltiyordu. Omuzum tutulacak gibi, bedenimi titreme sarıyordu. “Nasıl bir müzik bu?”

      Ben her zamanki gibi kalabalıktan çekinerek, gece ışıkların gölgelerinde gizlenmedim. Bu sefer aydınlık, ağaçlı yoldan gidiyordum. Yalnızdım. Hayranlıkla bakanların gözlerin bana yöneldiğini görüyordum. Bazılarının alçak sesle yorumlarını duyuyordum. Ama ben onlara yüz vermiyordum. Bakışlarına aldırmadan gitmeye devam ediyordum.

      Azim köşede iki üç tane kız ile sohbet ediyordu. Beni görür görmez onlara hiçbir şey demeden bana doğru yürüdü:

      – Camal?

      Ben hiçbir şey diyemedim. Kendisini kaybetmiş biri gibi daldım, kaldım.

      Azim elini uzatıp, dansa çağırdı. Ben de yok diyemeden, elimi omzuna atıp, ona sarıldım. Gözlerimi nedense kapatıverdim. Çünkü ilk defa bir erkeğin kollarında dans ediyordum. Benim için unutulmaz bir andı. Uzun zamandır bunu arzu etmiştim. Hiç olmazsa Azim’le bir defa dans etsem diye hayaller kurardım. O hayalim gerçekleşti. Ben onunla beraberdim. Vücudunun sıcaklığını vücudumda hissediyordum, hiç duymadığım bir kokuyu alıyordum. Kalbimin atışı hızlanıyor, nefesim kesiliyor gibiydi. Bakışlarımı ona kaldırdığımda, o da bana bakıyordu. Benim sevdiğim o ela gözleri, o sihirli can yakan bakışları, o anı tamamlayan dolunay, sayısız yıldızlarla dolu gökyüzü ve evren; özellikle bana yakın yanan çift yıldız…

      Karanlık ağaçlığın kuzey tarafındaki düzlüğe çıkıp oturduk. Etraf sessizliğe gömülmüş, sanki uyumaktaydı. Ormanlık taraftan ara sıra guguk kuşunun sesi geliyordu. Göl güzel ve sakindi. Dolunay hareketsiz, bulutların arasına saklanmıştı. Sadece dağların şekli hafiften görünüyordu.

      Azim hayranlıkla:

      – Her yerin güzelliği farklı oluyormuş, dedi. Şimdi Çüy bölgesi nasıldır! Etrafı çeviren Kırgız Ala Dağı, onun ile boy ölçüşmeye çalışan ucu bucağı görünmeyen bozkırlar… Onların inanılmaz güçlü güzelliğine sadece insan değil, gökteki ay, yıldızlar bile hayrandı sanki. Ay kendisini beğenmek istediğine yavaşça dönüp ışığını kurban etmiş gibi; yıldızların parlayışı ise sanki gözlerini kırpıp bu hayranlığına dayanamıyor ve kayıp düşüyor gibi…

      – Öyle işte… Ben başka hiçbir şey demedim. Sadece Azim durmadan konuşsun istedim.

      – Camal, dünyada her şey güzel. Onun güzelliğini sadece insanoğlu hisseder ve bilir. Ne olurdu o kadar bilgisine razı olup yaşamına devam etse? Oo-hoo-o o zaman… İnsanın kendi yaşama yolunu, hayatını güzelleştirmesi lazım. Hayatı güzelleştirmek şu: Ona düzen vermek, onu iyileştirmek. Ama bu kolay değil. Onun için çalışmak, savaşmak gerekir. Anlayabiliyor musun Camal? “Yaşamak demek, savaşmak demektir!”

      Azim’in bunları bana neden anlattığını algılayamıyordum. O anda felsefi düşünceler, benim umurumda değildi. Ayı, göğü, yıldızları bin kere tekrar konuşsa bile sevimli olurdu.

      – Camal, ne düşünüyorsun, bu sene okula devam etmeyi düşünüyor musun? dedi Azim.

      – Ben mi? dedim, salak gibi şaşkınlıkla.

      – Bu sene mi?

      – Evet, sen. Bu sene… Azim her zamanki gibi gülümsedi.

      – Bilmiyorum ki. Onu daha düşünmedim.

      – Şimdi düşünmezsen, peki ne zaman düşüneceksin? Yeni okul döneminin başlamasına az vakit kaldı.

      Orası gerçekten öyleydi.

      Cidden de az kaldı, dedim. Henüz okurum veya okumam diye bir şey söyleyemedim.

      Okumak… O zaman Azim’den uzaklaşırım? İşte böyle olmasını istemem. Eğer okumayacağım dersem… Ezilirim.

      – Kısacası…

      – Okumaya devam edersem iyi olur. Ama iş… Farkındasınız, dayım çoluk çocuklu. Küçük de değilim. Çalışmam daha doğru değil mi? dedim. Sonra da gerçekten okumadan, öyle kalacak mıyım diye de içim gidiyordu. Azim de çenesini ovarak üzülür gibi oldu:

      – Bu düşüncen de doğrudur Camal. Durum öyle ise de… Ha şu var! -Sevinerek, aniden gözleri şimşek gibi yanarak, beni elimden tutup- Camaş (o ilk defa adımı sevgi ile çağırdı), dedi. Bu sene çalışan gençler için gece okulu açılacakmış. Oraya gider misin? Camaş?!

      Gökte ararken yerde bulmuş gibi oldum:

      – Tabii ki, dedim. Kesinlikle, gideceğim!

      O benim elimi sıkarak:

      – Lise… Orayı bitirirsin, okumayı öğrenirsin ondan sonra da devam etmen gerekir. Ne zamana kadar… Kırgız kızları da eğitim alsın.

      Yukarıya baktığımızda nefesimiz kesilerek bakakaldık. Evvelki fakirin çadırının yırtığından girmiş güneşin nur parçacığı gibi ışığı, ala bulutların arasından ayın beyaz parıltısı, akın akın dökülüyordu. Sanki pastoral bir tablo gibiydi. Gölün bu taraftaki sahili gümüşle kaplanmış gibi parlıyordu. Öbür tarafı da belli belirsiz olarak, dağın eteğinde, sonsuzlukta kaybolmuştu. Güney tarafdaki dağların bulanık görüntüsü karanlık gökyüzünden zor fark ediliyor, dağlar üzgün duruyordu.

      Benim okula gece gitmem Kanay’ın hoşuna gitmedi:

      – Camal, bu senin bildiğin işte kızlar boşuna zaman harcar. Evlenince her şey bırakılıp kalır. Bir şey daha; işle okul aynı zamanda olacak, yetişebilir misin o da var. İşte “Gece okuyor.” diye bir uygulama yok.

      Ama o ne derse desin amirimdi. Daha sonra benim gönlümü kırmamak için, destek olur gibi:

      – Liseyi okuyabilirsen sonuna kadar oku. Ondan sonra geleceğine bakarsın.

      Onun dediklerine pek kulak asmıyordum. Onların hepsi bir kulağımdan girip öteki kulağımdan çıkıyordu. Bu düzgün bir şey konuşmaz zaten diyordum. Öyle doğruluk dolu, akıl verici sözler ilgili insanlardan duyulur. Tabii, Kanay’ın da çok iyi taraftarı var. Sırf kötülemeyle olmaz. Ne olursa olsun Kanay, Azim’e denk olamaz.

      İşin doğrusu, ikisini birbirleriyle kıyaslamıyordum. Bazen bana Kanay’ın tek özelliği sadece boyunun uzunluğu ve salladığı saçları gibi geliyordu. Açık konuşmasa da o kalbinin derinliklerinde Azim’den nefret ediyordu. Ne kadar belli etmemeye çalışsa da fark ediliyordu. Azim’in çalışmalarındaki başarılarından dolayı çoğunluk onun hakkında iyi düşüncelerini söylerken Kanay duymazdan gelirdi.

Скачать книгу