Hayma Ana. Oğulmaya Saparova

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hayma Ana - Oğulmaya Saparova страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hayma Ana - Oğulmaya Saparova

Скачать книгу

Çakır Bayat’ın obasına ulak gönderildi. Herkes, gidecekleri yerin yollarını, uzaklığını öğrenmek için birbirlerine sorular soruyordu. Ancak sorulara cevap verebilen yoktu. Bildikleri tek şey, Kaya Alp’in ağzından kaçan bir kısım bilgilerdi. Yani Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in taht mirasçısı Kutalmış’ın oğlu Süleyman Şah’ın bir zamanlar Türkmenleri yerleştirdiği yere göç edecekleri bilgisiydi.

      Kandaşlarının sürüleri için otlak, yaylak, yurt yerleri verecekleri ve kendilerini kabul edecekleri inancıyla yol hazırlıklarına giriştiler. Kaya Alp’in niyeti, birkaç atlıyı beş-altı gün önceden gönderip, yol-iz öğrenildikten sonra ağır göçü yola salmak şeklindeydi. Suvar’dan, Beyli’den, Dumanlı’dan, Köyler’den, Bayat’tan, Bayındır’dan gelecek atlıları bekliyordu. Bir gün belirlense yola çıkılıverilecek gibiydi. Şafak söker sökmez, Töre Evinde obalardan gelecek haberleri bekliyordu. Ancak annesi Burla hanımın bağırtılı sözleriyle toparlanıp otağdan çıkmaya mecbur kaldı.

      “Erkenden kalktım. Baktım ki Tanatar’ın yatağı boş. Gece de yatmamış. Miriş’in evine koştum, gördüm ki Keyik bacı da Miriş’i bulamamış. Ava gitseler, söyleyip giderlerdi. Hiç kimseye de haber vermemişler. Gelirler diye beklesek lâkin heybeye yiyecek-giyecek doldurup gitmişler. Bu onların uzak yollara niyetlendiklerini gösterir. Son zamanlarda yatıncaya kadar hiç ayrılmıyorlardı. Cüveyn’den geldikten sonra daha da yakınlaştılar. Şimdi bunları nerden buluruz. Ah, Gündoğdu oğlum sağ olsaydı, ben Tanatar’a hiç kaygılanmazdım. Babasını görmeden büyüdü diyerek ne dese yaptım. İşte sonunda beni de yaktı, annesini de!.”

      – “Süleyman da bilmiyor mu onların nereye gittiklerini? Gidip, Süleyman’ı çağırın derhal.”

      Süleyman, ta şafakta bu haberi almış, atıyla Gökkaya’ya kadar gidip gelmişti.

      “Oğul! Senin haberin yok mu? Nereye gitti bu yiğitler?”

      “Bilmiyorum ki baba!”

      Miriş’in annesi Keyik bacı koşarak geldi, Burla ninenin ellerini tuttu. Titrek sesiyle acı acı söylenmeye başladı.

      – “Geçen gördüğüm düş, gerçek mi çıktı ne! Kapımıza iki kartal yavrusu gelip konmuş. Şimdi yeni tüylenmiş yavrular uçmayı da bilmezler, diyorum. Kapıdaki tavuk kümesine girmeye çalıştılar. Ben elimdeki sopayı kaldırıp salladım. Aceleyle ikisi de çırpınıp uçuverdi Allah’ın kudretiyle. Ben de peşlerinden: Yere konan kartal görmedik ömrümüzde. Uçun, gidin; yeriniz gökyüzü, yüce dağların başı deyip bağırmışım. Obanın üzerinde dolana dolana uçup gittiler. Ben şimdi derim ki: Tanatar’ın ninesi! Kartallarımızı uçurup gittik mi? Ben de göçmeye hazırlanıyordum. Onların nereye gittiklerini bilmezsek, gözümüz arkada kalır, nerelere gidelim?”

      – “Dur hele, Keyik bacı! Çocukların akılları başındadır. Yolda kavurma gerekir diyerek ava çıkmışlardır belki de. Hadi oğul, yanına Örcen Böke’yi al da obanın çevresini bir dolaş, bak bakalım bir iz yok mu?

      “Baba! Ben anlatayım. Gökkaya’ya kadar iz sürdüm. Hiçbir yerde onlardan iz yok. Fakat..”

      “Fakat da ne? Bildiğin bir şey varsa söyle. Biz de ona göre davranalım..”

      “Baba! Onlar Cüveyn’den geldiğimizden beri Selçuklu sultanlarına asker olmak istiyorlardı. Ben de alvancığa gittiğimizde, Kuşçu Sofi’ye anlatırlarken duydum.

      “Ne? Ne? Alvancık nere, Kuşçu Sofi nere! Hadi sen bana olan işleri anlat tek tek bakayım.”

      Süleyman her şeyi olduğu gibi anlattı. Kuşcu Sofi’nin yardım etmediğini, kendi oğlu Dağbaşı’ndan da arkadaşlarıyla birlikte gittikten sonra hiçbir haber alamadığını söyledi.

      “Baba! Olmazsa ben Kuşçu Sofi’nin çadırına varıp geleyim. Yalvar yakar gitmiş olabilirler.”

      “Git oğlum, çabuk onları geriye döndür. Başıma asker oldunuz ya! Asker olduysanız, gayretinizi gösterin. Yolda nelerle karşılaşacağız, kim biliyor? Obayı, halkımızı, duvağı açılmadık gelinlerimizi, ceylan gibi kızlarımızı, namusumuzu, iffetimizi kim koruyacak? Ah, siz cahil yiğitler!”

      Süleyman, Örcen Böke ile birlikte hiç oyalanmadan yola koyuldu. Ballıkaya’ya uğramadan, kestirme yollar seçip Kuşçu Sofi’nin yaşadığı dağa doğru at saldılar. Şimdi Alabay çıkar diyerek atını yavaşlattı. Fakat ne Alabay önüne çıktı, ne de uzaktan kara çadırın bacasından bir duman çıkıyordu. Yolu mu şaşırdım diyerek çevresine baktı. Yook..

      İşte Deve Örgüçü, işte Eyer Kaşı dağları.. Kuşçu Sofi’nin evi tam karşıda olmalıydı. Atlarını tepikleyip yettiler. Ocaklıktaki odunlar kararmıştı. Ağılın içi boş ama bozulan bir şey yok. Hatta süzme yoğurt da torbasında duruyor. Gelip geçen yer, diye bırakıp gitmişlerdir.

      Bir soluk oturdular. Çaresiz obaya dönmek zorundaydılar.

      Süleyman’ın boğazı düğümlendi. Tanatar’ı, Miriş’i, Sofi ağayı, Nurbike’yi en son gördüğü mü ki şimdi!

      Burada yaşadıklarını aklına bile düşürmeden Nurbike’nin son sözlerini hatırladı:

      “Yine görüşünceye dek Tanrı sizi korusun!..”

      “Seninle bir daha görüşmek nasip olacak mı Okçu Dağbaşı’nın kızı Nurbike…”

* * *

      ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

      “Kurt Postuna Bürünen Tilkiler…”

      Ağalar yârin elinden,

      Yüreğimde dağlar kaldı.

      Bülbül ayrılıp gülünden,

      Gül gülşenli bağlar kaldı.

      Süleyman ile Örcen Böke’nin Kuşçu Sofi’nin çadırına gidişleriyle gelişleri bir olmuştu. Yanlarında ne Miriş, ne de Tanatar vardı. Keyik bacı Miriş’i göremeyince sızlanmayı, yakınmayı sürdürdü:

      “Yelden, günden sakındığım oğul! Kolumu gölge, saçımı yorgan ettiğim oğul! Kuş olup dağlara mı uçtun? Ceren olup çöllere mi kaçtın? Nerede arayıp, nerede bulayım seni kılavuz balam, kartal balam! Senin izini şimdi kim sürsün?”

      “Bırak, Keyik bacı! Genç yiğitlerdir, kafaları esmiştir; gezer, dolanır gelirler. Tanatar’ım da yok görüyorsun. Eğer üç-dört gün içinde gelmezlerse, aramaya gideriz.”

      “Vah! Tanatar’ın ninesi! Yüreğim sızlayıp durur. Gel-meze gitmişlerdir onlar. Oba göçünü toplamaya başlamışken, haber vermeden gitmezler. Başka bir düşünceleri var herhalde. Süleyman’ın Kaya Alp’e söylediklerini sen de duydun, ben de duydum.Kuşçu Sofi de yerinde yok diyorlar, şimdi kimden haber alacağız. Yel getirir, yağmur getirir haberlerini diyerek beklemekten başka çaresi yoktur.”

      “Onlardan haber olmazsa, bir oturduğumuz yerden bir adım bile atmayız. Oba göçse de biz, iki ev bekleriz Keyik can. İyi niyet, yarım devlet demişler! Niyetimiz iyi olsun, iyi haber duyalım.”

      Ah,

Скачать книгу