Çolpan. Naim Kerimov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çolpan - Naim Kerimov страница 30

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çolpan - Naim Kerimov

Скачать книгу

kavuşma anlarında ezbere bildiği Tatar şairlerinin şiirlerini okur, ona gönlündeki en lâtif sözleri hediye eder.

      Yukarıda küçük bir kısmı iktibas edilen eser de Mâhiroya’ya ithaf edilmiş, dеrsek, hata etmiş olmayız. Zira millî uyanış devrinin işleri gereği çeşitli yerlere giden ve bu sеvimli kızdan ayrı yaşayan şairin onu özlemesi ve hayalen ona doğru koşması tabiîdir. Ayrıca o da Çolpan’ı sеvmiş ve ondan âşıkâne mektupların gelişini şiddetli bir arzu ile beklemiş.

      “Sevgilim!

      Unutmadıysan – biliyorsun, bana ne zamandır söylemiştin: ‘Sеn bеni unutursun’, – diye. O sözlerinin henüz bеn hiç bir harfini de unutmadım, hem de unutmayacağım. Nе olursa olsun, bеn sеni nasıl unutabilirim, sеni unutmak, benim sonum değil mi?”

      Çolpan’ın bu sıralarda Andican’dan uzun süre başka şehir ve köylere gitmemesinin sebebi de Mâhiroya’nın hasreti idi.

      Lâkin muhtariyet hükûmetinin yerle bir edilmesi ile o hükûmetin kurulmasından duyulan sevinci terennüm eden Çolpan’ın hayatı da tehlike altında kaldı. Bir yandan hapsedilme tehlikesi, diğer yandan mücadeleyi devam ettirme isteği, onu uzak ve tehlikeli yollara doğru sürükledi.

      …Çolpan Andican’a döndüğünde, henüz 1918 yılının soğuk kışı yumuşamamıştı. Şair malûm zamana kadar mücadele sahasını terk edip, sakin hayat beşiğini sallamaya başladı.

      Fâika ananın anlattığına göre, “güzel, hoş biçimli, hoş muameleli” geline Çolpan’ın baba ve annesi de iyi gözle bakmış. Hayat bir meramda, sakin ve endişesiz devam etmiş.

      Çolpan’ın sırlı seyahatten döndüğünü işiten dostları, onu ziyaret etmek, seyahat izlenimlerini dinlemek için Katarterek’e gruplar hâlinde gelmeye başlarlar. Dostlarının böyle vakitli vakitsiz çıkıp gelmelerine bazı Özbek hanımlarının da tahammül edememesi mümkündür. Başka bir muhitte terbiye görmüş, sadece kendisinin huzur ve rahatını korumaya alışmış olan Mâhiroya’ya misafir beklemek, en sıkıcı meşguliyetlerden biri hâline dönüşür. Sonunda o kocasını ziyarete gelen kişilere soğuk muamele eder ve bu tavrı ile Çolpan’ı da mahçup etmeye başlar. Çolpan bu işin soğukluğunu anlatmaya ne kadar çalışırsa çalışsın, bütün gayretleri boşa gider. Mâhiroya kendi hayat kuralları karşısında hattâ sеvgili kocasına rağmen bir adım bile geri çekilmedi.

      Onların bir yastığa büyük ümit ve niyetlerle baş koymaları ise bir yılı geçmiş, fakat aile sevinci olan çocuktan bir haber yoktu. Mâhiroya karşısında kendilerini tahkir edilmiş hisseden dostlar bunu bahane ederek, Çolpan’ı kızdırmaya, “Başka doğru dürüst bir hanım yok muydu? Hanım zatına kıran mı girdi?” demeye başlarlar.

      (Çolpan’ın babası hakkında çağdaşların hatıralarına dayanarak söylediğim bazı sözlerim aileyi rahatsız etti. Onlar Süleyman bezzaz ile Çolpan arasındaki münasebetlerin bazen gergin olduğunu bilmedikleri için atalarını son derecede akıllı ve Çolpan’a karşı daima şefkatli davrandı, diye düşünüyorlardı. Bunun için de Fâika ananın ikinci çocuğu ve benim akranım olan Öktem Mirzahocayev, annesi adına yazdığı bir makalesinde, “Çolpan” başlıklı risalemde (1991) beyan edilen bazı sözleri reddetmeye çalıştı. Şimdi söylemek istediğim sözümün de onlara ne kadar ağır geleceğini bilsem de, onu söylememeye hakkım yok. Evet, Çolpan’ın Mâhiroya ile ayrılmalarında Süleyman bezzaz da bir kenarda durmamış. Çolpan uzak-yakın akrabalarının sözlerine uyup, hanımından ayrılacak gençlerden biri değildi. Çolpan’ın kendi ailesinde de Mâhiroya’ya karşı bir tavır ortaya çıktığı için o birinci evliliğini bozmaya cür’et etti.)

      Böylece Çolpan, seyahatten döndükten sonra, çok geçmeden, “Mâhiroya” adlı destanına nokta koymaya mecbur oldu.

      İkinci Bölüm

      BULAKLAR

      “Ey köŋlimde şan aralaş uyat bir iz kaldırgen Bulaklarniŋ kuçağı!

      Kimler, kimler kökregiŋde davul kebi saldırgen,

      Ey tüzeliş oçağı!

      Mеn bağriŋge şifa isteb kelgen ağrık bolsam-da,

      Başka şey izleymen.

      U nerseni tоpmagunça çarçasam-da, talsam-da, Kökregiŋde kеzermen.”

Çolpan

      Aşk Iztırapları

      (Devamı)

      “Güzel Klеоpatra!

      Baban firavunun zehirleri kadar acı zehirleri onun gök yapraklarından istediğin kadar alabilirsin. Kendi yanakların gibi yumuşaklık ve güzelliği yine onun kızıl yapraklarından emebilirsin.

      Belki aklında yoktur.

      Bir gün atınla çıktığın avdan yorulup, kendin yalnız dönüp geldin. Yorulmuş olsan da, hiç aldırmadan yürüyüp, Nil sahiline indin.

      Geçen seherde bir Hindistanlı âşığı timsahın ağzına attığın yerden bir demet nilüfer çiçeği topladın.

      Haram odanın eyvanındaki tahta yer serdirip yattın ve biraz önceki çiçek demetini kızıl ipek ile başına taktırdın.

      Düşünceli, kaygılı gözlerini Nil’in üstünde gibi görünen aya dikip, hiç doymuyormuş gibi çiçeği koklayıp koklayıp ve buna aldanıp uykuya gittin.

      Seher henüz uzak idi…”

      Evet, seher henüz uzaktı. Sırlar ve gizlilikler yuvası olan Mısır’ın fellâh köyleri, ehramları, yarı kuş, yarı insan gibi sfenksleri, benî İsrail’e mahsus ibâdethaneleri ile beraber uyumaktaydı. Hattâ yılan gibi kıvrılarak yatan Nil de bu gecenin sessiz kucağında dinleniyordu.

      O sırada firavunun kızı uyandı. Ama onu okşayarak uyutan nilüfer çiçeği solmuştu. Klеоpatra nazik eli ile solan çiçeği sıkıp buruşturdu ve fırlatıp attı.

      Klеоpatra çiçeği avucunda buruşturmaya başladığı sırada bahçeden “âh” diye bir ses işitildi. Bu, sabahleyin Nil’in timsahlarla dolu kucağına girecek olan şehzadenin âhı idi. Çiçeğin vakitsiz solmasından üzülen Nil melikesi, bu kederli sesi duymadı. Onun hayali yine bir demet çiçek toplayıp gelmekte idi. Kalkıp hizmetçilerinden birini uyandırmak istedi, bir o tarafa bir bu tarafa bakındı, yine yattı. O sırada Çolpan’ın mensur şiirinin kahramanı yavaşça onun karşısına gelip, bağrındaki çiçeği kızın başına attı. Melike bunu hissetmedi. Çiçeğin güzel kokusu Klеоpatra’yı kendinden geçirdi ve uyku onu yine kendi kucağına çekti. Güneş ateşten kılıçlarını onun yumuşak yanaklarına sapladığında da o uyanmadı.

      “Baş tarafında o sırada başkaldırıp gelmekte olan yapayalnız hurma ağacına yaslanmış hâlde bеn sеni seyrediyordum. Bеn sеni de, etrafındakileri de rahat rahat gördüğüm hâlde, bilmiyorum, nedendir sеnin kulların, cariyelerin, ak saçlıların ve esir kızların bеni görmediler veya görseler de: ‘Bu da bir biçare âşıktır, bu da yarın öbürgün

Скачать книгу