Özbek Hikâye ve Kıssaları. Muhammed Emin Töhliyev

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Özbek Hikâye ve Kıssaları - Muhammed Emin Töhliyev страница 17

Жанр:
Серия:
Издательство:
Özbek Hikâye ve Kıssaları - Muhammed Emin Töhliyev

Скачать книгу

yavaş yavaş ortalık aydınlanmaya başlamıştı. Erkin, bu sırada ayvanda yürürken ocakta süt pişirip gelen annesi birdenbire karşısına çıkıvermiş gibi durakladı. Annesinin “Erkinim, canım oğlum. Otur. Şu sütü iç!” diye sesi kulağına çalınır gibi oldu. O şaşırıp bakakaldı. Herkes uyuyordu, yalnız o uyanıktı. Şimdi görünür gibi olan annesini bekledi. Lakin annesi mutfakta da, avluda da, ayvanda da yoktu. Sonra merdivenin basamaklarından inip çiçek bahçesine indi. Avlunun ortasındaki çiçeklerin en güzellerinden iki tanesini kopardı. Sokak kapısına doğru yürüdü. Onun çıktığını kimse fark edememişti. Farkında olmadan, bir ayağına ayakkabısını, diğerine terliklerinden birini giymişti. Annesinin her zaman giydirdiği takım elbisesinin gömleğini giymişti. Yaka düğmelerini de iliklemediğinin farkında değildi. Doppısını da arayıp vakit kaybetmek istememişti. Bu kıyafetiyle iki çiçeği eline alıp annesinin yanına doğru yola çıktı. Ne kıyafetinin, ne ayakkabılarının farkındaydı. Yüzünü bile yıkamamıştı. Gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Yalnız anneciğini görmek istiyordu. Başka bir şeye gerek yoktu.

      Erkin, sessiz sokaktan ana caddeye çıktı. Asfalt kaplanmış kaldırımda yürümeye başladı. Elinde iki çiçek, annesine gidiyordu. O gün, kocaman bir arabayla annesini götürdüklerinde bu caddelerden geçmiş; tramvay ve troleybüslerin geçtiği ana caddelerden gitmişlerdi. O sanki bu yolların hepsini biliyormuş gibi sabahın köründe asfalt yolun kenarından yürüyordu. Ana caddeye çıkıncaya kadar onu kimse görmedi. Yalnız köşedeki kavakların altında iki yavru köpeğin koştuğunu gördü. Onların dostu olduğunu biliyordu. Ana caddede süpürgesini omuzlayıp giden adamı da gördü. Bu adamı tanımadı. Ondan sonra hızla bir araba geçti. Tramvay da geçti. Erkin bir süre onlara baktıktan sonra yoluna devam etti. Yorulduğu halde buna aldırış etmeden ilerlemeye çalışıyordu. Bir ayağında terlik olduğundan hızlı gitmekte zorlanıyordu. Terliği bazen ayağından düşüyordu. Aslında ayakkabı ve terliğin ikisini de çıkarsa olacaktı.

      Tramvay yolundan karşıya geçti. Büyük bir bahçeyle su dolu bir havuzun yanına geldiğinde ortalık aydınlanmaya, kaldırımlardaki insanlar çoğalmaya başlamıştı. Arabalar da vızır vızır geçmeye başladı. Elinde çiçekle gömleğinin yakası düğmelenmemiş, başı açık çocuğu görenler şaşkın şaşkın bakıp gülerek geçiyorlardı. Elinde çantasıyla güçlükle yürüyen bir kadın bir an durup gözleriyle Erkin’i takip etti. Sonra omuzlarını oynatıp yoluna devam etti… Erkin, büyük köprüyü geçerken arkasından gelen ve elinde dosya olan gözlüklü bir adam yanına yaklaşıp sordu:

      – Oğlum, ne tarafa gidiyorsun?

      Erkin adama önem vermez gibi baktı, sesini çıkarmadı.

      – Kimin oğlusun?

      –Babamın.

      – Niye senin yanında kimse yok?

      Erkin sesini çıkarmadı. Adam da “bu çocuk şuradaki apartmanlardan çıkmış olsa gerek” diye düşündü. Hızla yürüyüp gitti. Epey uzaklaştığında çiçek kesen yaşlı adama Erkin’i gösterdi. Bir şeyler söyleyip gitti. Yaka bağır açık, cılız ihtiyar yanına yaklaştığında Erkin’e sordu:

      –Hey çocuk! Nereye gidiyorsun?

      Erkin’in canı ona da cevap vermek istemedi. Ne işi vardı? Tramvay yolunda da değildi. Eğer tramvayların veya arabaların yolunda yürümüş olsa da seslenseler olurdu. O başı dimdik, elindeki iki çiçeği sımsıkı tutarak yürüyüp gitti.

      – Ey çocuk! Buraya gel! Sana çiçek vereceğim.

      – Bana çiçek gerekmez, dedi Erkin büyükler gibi. Elindeki çiçekleri ihtiyara gösterdi.

      – Benim çiçeklerim daha iyi. Şunu da al, öyle git.

      Erkin kenara çekilip durup düşündü. Yaşlı adamın çiçekleri daha iyiyse onu da alması gerekiyordu. Anneciğine en güzel çiçeklerden götürmesi gerekirdi. Erkin, geri dönüp yaşlı bahçıvanın yanına geldi.

      – Al evladım.

      Yaşlı adam Erkin’e gerçekten dört tane güzel “başkan” gülü verdi. İkisi kırmızı, ikisi beyazdı. Yaşlı adam Erkin’i tepeden tırnağa süzüp tekrar sordu:

      – Sabah bu kadar erken saatte nereye gidiyorsun yavrucuğum?

      – Anneciğimin yanına.

      – Anneciğin nerede?

      – Öldü…

      – Demek öyle…

      Yaşlı adam dua edip ellerini yüzüne sürdü. Bu çocuğun annesini aradığını, özlediğini, ne yapacağını bilmez halde yola düştüğünü anladı. “Acaba biraz delişmen mi?” diye de aklından geçirdi. Onun özlem ateşiyle yanıp tutuştuğunu hissetti. Şu kadarcık çocuğun kendini kaybedip yollara düştüğünü nasıl hiç kimsesi fark etmemişti…

      – Oğlum, orası uzakta… Şimdi evine dön. Yarın babanla birlikte gidersin.

      Erkin başını iki yana salladı.

      – Yolunuzu kaybedersiniz evladım, diye yaşlı adam ona “siz” diyerek saygıyla konuşmaya başladı.

      – Anneciğimin yanına gideceğim!

      – Hayır, geri dönün!

      Yaşlı adamın kendini yakalamasından korkan ve kuş gibi uçmaya hazırlanan Erkin, birden koşmaya başladı ve kalabalığın arasına karıştı, yoluna devam etti. Kalabalığın arasında kimse bir ayağına ayakkabı, bir ayağına terlik giymiş ufaklığı fark edemedi. Büyük havuzun ve fıskiyeden göğe doğru fırlayan suların yanına geldi. Meydandaki güvercinler bir an ilgisini çekti. Onlara bakarken aklına yine anneciği geldi. Çiçeklerini eline alıp kalabalığa karıştı. Annesinin sesini işitir gibi oldu. O yana, bu yana bakınıp yola devam etti. Bir süre sonra yol kenarındaki dükkânların vitrinlerindeki süt şişeleri dikkatini çekti. Süt içme isteği hissederek yutkundu. Markete girip gözlerini süt ve peynir satan beyaz önlüklü, şişmanca, o yana bu yana hızla yürümeye çalışan kadına dikti. Kadın hiç boş durmuyor; kasa fişi getirenlere süt, peynir ve kefir veriyordu. Şişmanca kadının da gözü Erkin’e takıldı. “Annesiyle gelip burada kaybolan bir çocuk… “diye düşündü.

      – Hey çocuk! Burda ne yapıyorsun?

      Erkin cevap vermedi. Gözünü süt şişeleri ve peynirden ayıramıyordu. Satıcı kadın dağınık giyimli, tir tir titreyen tombul çocuğu tepeden tırnağa inceledi:

      – Annenle mi geldin, babanla mı? Onları mı kaybettin?

      Erkin başını iki yana sallayarak:

      – Ne yapacaksın?

      Satıcı kadın, beyaz çöreğin üstüne iki dilim peynir koyarak Erkin’e uzattı. Yarım bardak da süt verdi. Erkin bardağı alıp sütü içiti ve çörekle peyniri yiye yiye gitti. Çok memnun halde, beyaz önlüklü kadına glümseyerek marketten çıktı. Ağzında çöreği çiğneye çiğneye yoluna devam etti. Yine bir köprüden, tramvay ve troleybüslerin geçtiği

Скачать книгу