Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat. Babahan Muhammed Şerif

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat - Babahan Muhammed Şerif страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat - Babahan Muhammed Şerif

Скачать книгу

çoğalmasından onlar menfaatdardır, çünki muti insanları yönetmek kolaydır, bu mühitte zorbalık, hırsızlık, uzun yıllar iktidarda kalmak için yol açılır. Atakuzu ve Turabcan her işi doğru yaptığına, yerinin bir başkası tarafından tutulamıyacağına inanırlar, hayrete şayan başka şey çevresi de bu kanaattadır. Bu tip şahıslar bir zamanlar yaptığı iyi işlerine rağmen milletin gelişmesi, toplumun ilerilemesine engel oluyor. Yazarın zorbalık, adaletsizlik, hodbinliğe nefreti sanat yoluyla ustalıkla, maharetle açığa çıkarılmıştur.

      Şartlara göre insan adalet, hakikatı her an açık söylemesi mümkün değil. Adil Abi totaliter kırmızı rejimin millet hak hukuku, özgürlüğünü ayakaltı ettiğini, çiynediğini edebiyat vasıtasıyla şöyle canlı ve renkli anlattı. Onun okurları, talebelerı arasından binlerce hakikat ve adalet mücahitları yetişti. Yazarın saadeti bu değilmi?!

      Ustad çocukca saflık ve temizlik timsali idi. O küçücük bir olaydan çocuklarca sevinirdi. Kendim buna çok kere şahit oldum. Büyük Özbek yazarları Abdullah Kadirinin “Geçmiş Günler”, Aybeğin “Nevai”, Pirimkul Kadirovun “Babur”, Şükrullahın “Kefensiz Gömülenler” romanlarıyla beraber Adil Yakubovun “Uluğbeyin Hazinesi”, “Köhne Dünya” romanları Ahsen Batur tarafından Türkiye Türkçesine tercüme edilip yayınlandığında ustad gayet sevinmişti.

      İlk olarak “Geçmiş Günler” ve “Uluğbeyin Hazinesi” Türkiyede yayımlandı ve Türkiye okurları Özbek edebiyatını yeniden keşif etti. Zatan o güne kadar çağdaş Özbek edebiyatı Türk okurunun eline ulaşmamıştı. Türkiye okurları dünyaca meşhür, günumuze kadar 25 dile tercüme edilip yayımlanan “Uluğbeyin Hazinesi” romaniyle Adil Yakubovu yazar olarak tanıdı, keşfetti. Bu romanın yaradılış tarihı, takdiri hakkında ustad şöyle demişti: “Roman bir kaç yıllık devamlı ciddi çalışmanın neticesidir. Onu yazarken kah yazdıklarım doğru, güzel olduğuna inanarak devam ettim, kah şüphelere kapıldım. Niyayet 1973. yılı romanı bastırdım. Ama ilk günleri endişeli idim. Zaten benden önce Uluğbey hayatı hakkında ustad Maksud Şeyhzade meşhur eserini yazmıştı. İkinci taraftan okurlar beni aşk sevgi hikayeleri yazarı olarak tanırdı, bu ciddi roman onun ilgisini çekermi acaba, diyordim kendi kendime. Bereket, çok geçmeden basında iyi, sevindirici makaleler yayınlanmaya başladı. O sırada ben halkımız kendi tarihını, geçmişteki büyük insanlarının kismetini, onların hak ve hakikat yolundaki hizmetlerini, bu gün için de ders olabilecek hayatını bilmeye ne kadar içten isteşini anladım. 1975. yılı roman Rusçaya çevirilip Moskovanın “Drujba narodov” dergisinda yayınlandı. Bir akşam eve dönüp, masamın üstünde bir zarf görgüm. Mektup Cengiz Aytmatovdan idi. Endişe içinde mektupu okumaya koyuldum. Hayır, boşuna endişe etmişim, Cengiz çok iyi sözler yazmiş, Uluğbeyin faciası kendi zamanından bin yıllarca ileri giden ve bu yüzden zamanıyla keskin ziddiyete giren büyük şahısın faciası ikeni romanda ustalıkla gösterildiğini vurgulamıştı, sevindiğini yazmıştı. Çok hoşnut oldum. Çok geçmeden başka büyük yazarlardan tebrik mektupleri, diger ülkelerden romanı tercüme ve basmaya izin istep iltimaslar gelmeye başladı. Hayır, ben bunları romanımı övünmek için hatırlamıyorum. Bedii eseri tenkidle aşağılamak mümkün olmadığı gibi, her turlu övünmekle de yükseltmek mümkün değil. Bunu iyi biliyorum. Ben sadece bu mektuplerden sonra kendi işimi yine de mesüliyetli olarak yapmam gerektiğini anladım, demek istiyorum. O yüzden de “Uluğbeyin Hazinesi”nden sonra bir kaç vakit elime kalem alamadım”.

      Gerçi Adil Abi yurt dışında yayımlanan romanlarına telif hakkı olarak sembolik bir şey almışsa da kendine ve başka Özbek yazarlarına kardeş ülkede gösterilen dikkat ve ihtimamdan gayet sevinmişti. Türkiyenin nüfuzlu gazetelerinden “Türkiye” gazetesinde Adil Yakubov hakkında benim makalem yayınlandığında da ustad çok memnün olmuştu. Adil Abi dünya, azcümle Türkiye edebiyetını daima okur, çok yazarları bilirdi. Benim: “Türkiye edebiyatı hakkında neler soylemek istersiniz?” sualıma ustad şöyle yanıt vermişti:

      “Türkiye edebiyatı büyük bir edebiyattır. Komünist dönemde o zamanki şartlar içinde Özbek okurları Nazim Hikmet, Aziz Nesin, Reşat Nüri Güntekin, Yaşar Kemal gibi bir kaç yazarı tanırdı, o kadar. Son zamanlarda biz Türkiye edebiyatını yeniden tanımaktayız. Rusçadan değil, doğrudan doğru Türkiye Türkçesinden Özbekçeye çeviri yapabilen tercümanlar yetişti. Kendiniz de Yavuz Bahadıroğlu, İsmail Bozkurt, Suat Derviş gibi yazarların romanlarını tercüme edip onları bize tanıtdınız. Gelecekte Türkiye’den yine de güçlü, yine de kabiliyetli yazarlar yetişecek, onlar da hak, hakikat ve adalet için mücadele verecek”.

      Türkiyenin “Kardeş kalemler” dergisi siparişine göre 2009 yılında ustadla üç saat mülakat etmiştim. O zaman Adil Abi: “Hakiki edebiyatın halkın kalbindekini, derdini söylemesi, hak, hakikat ve adalet için mücadele etmesi gerekiyor. Okurun kalbini titretmeyen, onu iyiliğe, adalet için mücadeleye, güzelliğe yönlendirmeyen edebiyatın ne gereği var?” demişti.

      Büyük ustad milletini seven kişi için hakıkat ve adalet esas ölçü olması gerektiğini büyük toplantılarda da, pek az tanıdıklarılarıyla söhbetlerde de açık söylerdi. Taşkent Universitesinin son sınıfında “Adil Yakubov romanlarında sevgi problemi” magistra tezimi hazırlarken ustadla ilk olarak yüz yüze görüşmiştim. Taşkent Universitesinin filoloji fakültesi o yılları hakiki demokrası, hürfikirlilik mektepi idi. Burada Matyakup Koşcanov, Azat Şerefiddinov, Umarali Narmatov, Narbay Hudayberganov, Abdugafur Rasulov gibi ustadlar bizlere edebiyatın çekirdeğini çakmağı, başkaların fikrini hatta hata olsa bile sabrla dinlemeyi, söyleyene saygı duymağı, fikiri balta ile değil fikirle cevaplandırmayı öğretmiştiler. Bu hususta kendileri örnek idiler. Adil Yakubov bu bilim adamlarının çoğuyla yakın dost idi. Tezimi hazırlarken yazarın tüm eserlerini yeniden okuyarak tetkik ettim. Kendi fikrlerim yazarın görüşleriyle nekadar uyğunluğunu öğrenmek niyetinde Adil Abiyle görüştüm. O mülakatta bir çok şeyler hakkında hasbihal ettik. Adil Abinin adalet, hakikat hakkında söyledikleri, öğütleri hala hatıramdadır. “Millet, halk için ayni zamanda ne önemli, ne önemsiz bunlara dikkat etmelisin. Tezlerinde bunlar vardır, ama her şeyi açık söylemek doğru değil, yazar maksatını tipler vasıtasıyla meydana çıkardığı gibi edebiyat araştırmacısı da hakiki maksatını kendini her taraftan savunarak söylemeyi bilmesi gerekir. İlmi işini okuyanlar arasında garaz besleyenler olabilir, kendini savunman zor olur. Bizim zamanda böyle garazlı insanlar çok. Henüz gençsin, önünde aşılacak dağlar var, ilk adımdan seni sürçmelerine yol verme”. Ustad nasihatlarına göre tezime yeniden baktım, değişiklikler yaptım, sonuçta basarıyla savundum.

      O ilk mülakattan sonra Adil Abiyle aramızda yakınlık meydana geldi, giderek yakınlık dostluğa döndü. Bundan daima gurur duyuyorum. Muhtelif hadiseler, edebi akşamlar, düğünler vs.larda görüşüp, söhbetleşip durduk. Özbekistanın en büyük devlet yayın evlerinden biri olan Gafur Gulam Edebiyat ve Sanat yayın evine Başkan atandığımda da Adil Abi beni har kesten önce kutlamıştı. “Bu birlik ve tesanüt halindeki topluluğu iyibilirim (Adil Abi bu yayın evinde uzun yıllar Baş editor muavini olarak çalışmıştı), adaletle çalışsan yayın evindekiler seninle ota da, suya da girerler, bunu unutma” demişti. Öyle de oldu, Adil Abinin sözleri doğruluğunu iş devamında itiraf ettim. Yayın evinin kapıcısından Baş editora kadar her kes edebiyatımızın fidai, kendi fikrini açık söyleyen, ama garazdan dışarı insanlar idi. Onlarla beraber millete özlüğünü anlatan, onu adalet ve hakıkat için mücadaleye yönlendiren bir çok kitaplar yayımladık.

      Adil Abi dostlarının iyi günlerinde de, başına iş geldiğinde de onlardan haber alır, şefkatla gönlünü alır idi. Örneğin, ustad beni hayırlı işlerimle kutlamakla beraber,

Скачать книгу