Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat. Babahan Muhammed Şerif

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat - Babahan Muhammed Şerif страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
Müştak Gönülleri Aydınlatan Edebiyat - Babahan Muhammed Şerif

Скачать книгу

yemeği ikram ederdi.

      Bu yemeğin lezzeti hakkında Adil Abinin başka dostları da söylerler. Masele tanınmış bilim adamı professor, doktor İsa Cabbarov şöyle tarif eder ki, ağzınızdan su gelir. Gerçekten Meryem Yenge usta aşçı. Fakat bu değil, Adil Abinin başarılarında Yengenin büyük payı var olduğunu ustadın kendisi itiraf etmişti. Vefatından bir az önceki o mülakatımızda Adil Abi: “Ben eşim Meryem Yakubovayla 50 yıl önce severek evlendim. Meryem de benim memleketimden. Benden on yaş küçük. Taşkentte otururdu. Universite talebesiydi. Evlendiğimizin ilk yılları bir çok zorluklara rast geldik, evimiz yok, kirada oturuyoruz. Köyümüzden bize çok misafir geliyor. Universite dersleri biter bitmez çalışmağa koşarım. Ama aldığım para masraflara kah yetmiyordi. (Köyden başkente gelen tüm yazarlar için çetin günleri hatırlatan ne kadar tanıdık ve hüzünlü manzara – B.Ş.). Yazar olmak da, yazarın eşi olmak da kolay değil. Ama Meryem ağır günlerde de, kıvançlı günlerde de benim hakiki eşim, dostum oldu. Hala öyle. Birlikteği hayatımızdan memnün yaşamaktayız. Dört oğlumuz var.Gelinlerimizi kızımız gibi seviyoruz. Büyük oğlum Murad teknik doktoru, ikincisi Rustam nakliye mühendisi, üçüncüsü İskender iktisad doktoru, en küçüğü Melik teknik doktoru. Son romanım “Asi Bende”de eşimle birlikteği hayatımızın üçden birini tasvir ettim”. Meryem Yenge gibi kıvançlı ve çetin günlerde anlayışlı, sadakatlı eşi olduğu Adil Abi için hakiki baht olmuştu.

      O akşam Adil Abi bana teselli etti, “Adaletsizliğe uğradım diye kendini kayb etme, görev geçici bir şey, vaktiyle kim, nedir hepsi ortaya çıkar. En iyisi işle yenmeğe alış’” dedi. Doğrusu da budur, milleti, vatanını düşünen insan çetinlikler karşısında aldırmamalı, adalet, hak ve hakikat yolunda bir gayretine on gayret ekleyerek çalışması, iradeyle kazanması gerekir. Adil Yakubovun çetün hayat yolu da, icadı da bunun isbatıdır. Saadetli günlerinde ustadın ayağı yerden üzilmedi, zorlu hallerde ise kendini kayb etmedi, sabitlikle çalıştı. O itikadina, kaleme, halkuna ihanet etmedi, kendi ismine uyğun olarak adil ve bükülmeden yaşadı, kursiler, televizion, radyo, basınlarda durmadan adaletten laf eden, ama küstahlarca adaleti boğan totaliter rejimin nikabinı edebiyat vasıtasıyla cesaretle yırttı.

      Yazarların Taşkent cıvarında Dorman bağındaki sayfiyemi yaptırdığım günlerde iki meşhür yazar Adil Yakubov ve Said Ahmed “kolay gelsin” demeğe geldiler. O vakitta bağ aşağındaki arkın üstünde ustaların küçücük tahta yemek masası ve iskemleden başka oturacak yer yoktu. Büyükleri oturtacak yer bulamadan mahcup olduğumu görüp Adil abi: “Hiç mahcup olma, evin bitinceye kadar şahane sofraya borçlı kal, şimdilik ise köy usulunda şuracıkta oturacağız” dedi ve ustadlar tahta iskemleye oturdular. On iki yaşındaki küçük kızım Melike sofrayı kurdu, çay getirdi. Pilav hazır oluncaya kadar iki büyük yazar Melikeyi sual yağmuruna tuttular, hangi kitaplar okuduğunu sordılar. Evin altyapısını yapmakta olan ustalar da uzaktan tanınmış yazarlarla ilgilenmekte idiler. Melike henüz çocükken edebiyetı sevmiş, bir çok şairların şiirlerini azbere bilir, hatta 4 yaşında iken Nevai ceddesi 30.evda yapılan kitap sergisinde vatanperverlik ruhundaki şiirleri söyleyip, tanınmış şair ablalarından “aferin” eşitmişti. Büyük yazarların suallerine hiç tutulmadan hamen yanıt verdiği için memnün idim. Birdenbire Said Ahmed Eke Melike’den sordu: “Benim “Ufuk”, “Sessizlik” romanlarımı okudunmu?” Kızım tasdik etti ve hatta eserlerden bir iki örnek de verdi. Said Ahmed Eke memnün oldu ve Adil Abi’ya mağrur bakarak: “Bu atanın hangi eserini okumuştun?” Melike “Uluğbeğin hazinesi”, “Diyanet” gibi bir kaç romanları dile getirdi. Adil Abi gülerek şaka yaptı: “Sen Said Ahmed’in değil, benim eserlerimi oku”. Yanıtları her an doldurulan tüfek gibi hazır Said Ahmed Eke: “Kızım, huzur içinde yaşayacak isen Adil’in kitaplarını okup başını döndirme”. Mamafih o günü iki unlu yazarla hayat, edebiyat hakkında akşama kadar söhbetleştik.

      Said Ahmet Eke’nin şaka olarak: “Kızım, huzur içinde yaşayacak isen Adil’in kitaplarını okup başını döndirme” diyen sözleri şaka olsa bile temelinde bir hakikat vardi. Said Ahned Eke bir sözle Adil Abi icatının mihverini yakalamıştı. Zaten Adil Yakubov eserlerini okuyan ve anlayan okur kalbinde adalet duygusu uyanır, o adalet, insan hak hukuku, özgürlüğü için mücahita, hiç değilse adalet taraftarına dönüşür. Buna hiç bir şüphe yoktur. Ama işin başka tarafı da var, yani adaleti söyleyen insan adaleti söylemekten dolayı başına gelecek çeşit belalar, tazyıklara da hazır olmalı! Adalet tereyağı değil ki, her kesın hoşuna gitse! Yazdığı eserlerinde adaleti savunan büyük istidatlar arasında doğru sözü söylemeğe ürken iradası aciz insanlar da vardır. Bu gibi insanları hayatta çok görmüşüz. Ama Adil Abi istisna, hayatta da, icadda da adalat taraftarı, adalet için mücadale veren büyük şahıs idi.

      Meşhür yazar 2009.yılında Taşkentte vefat etti. Allah kabrını rahmet nurlarıyla münevver eylesin, iyi emellerin baki dünyada yoldaşın olsun azız Ustad!

      OĞUZ TANSEL ŞİİRLERİNDE VATANSEVERLİK TELKİNİ

      Şiir hayat olaylarını, insanlar kalbindeki duyguları canlı ve renkli anlatışıyla manevi önem taşır. Şairın kullandığı bedii ifadeler okurun kalbini etkiler ve hayatta doğru yol bulmaya, insana, vatana, adalete sevgi hislerinin şekillenmesine yardım eder. Zaten edebiyatın esas görevlerinden biri da insanın, toplumun ilerilemesine hizmet etmektir. Tanınmış şair Oğuz Tansel’in eserlerini okudukça o insanın, vatanının, milletinin ilerilemesini göz önünde bulundurduğunun, vatan duygusu onun ruhunda yaşadığının şahiti oluruz. Zaten hakiki insan için vatandan büyük nimet yoktur. Hazreti Paygemberimiz de hadislerinde vatanı sevmek imandandır, buyurmuştur.

      Tansel şiirlerinde “vatan” sözünü pek kullanmıyor. Ama bundan o vatan hakkında şiir yazmamıştır, diye hulasa çıkarmak yanlıştır. Oğuz Tansel’in şiirlerini okudukça, şair vatanseverliği o ve ya bu şekilde güzel telkin ettiğinin şahiti oluruz. Örneğin, şairın “Canım Özğürlük” şirinin de ilk bakişta vatanseverliğe hiç bir alakası yok gibi gözikiyor. Ama şiiri dikketle okudukça, ondakı manaları anlayınca bu ilk tasavvurumuz yanliş olduğunu anlarız.

      “Canım Özğürlük”te insanı sevmekle vatanı sevmek biribiriyle sıkı bağlı tasvir edilmiştir. Oğuz Tansel bu şiirinde “İnsan sevmeyene, “evet” diyemem” diyor. Bu sözleri şairin esas ilkesi diyebiliriz. “Canım ÖZGÜRLÜK, ışığım, kanım…” diye haykıran şair için insan özğürlüğünden öte değer yokluğu besbellidir:

      Insan sevmeyene, “evet” diyemem.

      Kesin yaparım usuma koyduğumu

      Sevgili buyruğu göz, baş üstüne.

      Usturuplu yaşam, zorunlu zorun,

      Çileli, ince, çok büyük oyun.

      Bu toplumun yalanları bukağı.

      “Tabu” kılınan namusla arımız.

      Vatanı sevmek onun istiklali ve ikbali için mücadeleci, savaşçı olmak demektir. Özgür olmiyan, manevi köle insan vatan için hakiki savaşçı, mücadeleci olamaz. Oğuz Tansel bir çok şiirlerinde insan özgürlüğüne ayrıca dikket ettiğinin nedeni de budur. Onun ‘Canım Özğürlük” şirinde lirik kahramanın ruhi hali, manevi köleliğe isyanı şiirde net bir şekilde gözikiyor. “Toplumun yalanları bukagı”, yasaklanan “namusla arımız”, “özgürluğü çıkaralım zindandan” gibi satrlar şiirde ifadalanan gayenin leytmotifine bağlıdır.

      Canım özgürlüğü kazıyalım:

      Yalan babalarının aç göbeğine,

      Elma

Скачать книгу