Çuvaş Kızı Salambi. Aleksandır Artemyev

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çuvaş Kızı Salambi - Aleksandır Artemyev страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çuvaş Kızı Salambi - Aleksandır Artemyev

Скачать книгу

Senin mektubunu elime alınca okumadan önce kendi adımı arayarak bakardım, ancak sen hiçbir mektupta benden bahsetmemiştin. Benim oturup yazmaya cesaretim yetmedi, ne düşünürsün dedim. Lena’ya yazdığın mektubu okuyordum ve bir üzülüyor bir seviniyordum. Sen ona kardeşçe yazıyordun sanki, bir sözünde bile aşk sezilmiyordu. (Kapris yapma şimdi bütün gizli düşüncelerimi hop diye açıyorum.) Sen Almanya’da savaşırken senden mektuplar sık sık gelmezdi, annen hep senin için dertlenirdi, ben de onunla birlikte kaygıya dalardım. Senin yaralandığını duyunca gece boyu uyuyamadım.

      Batıda faşistleri yendikten sonra bizim istasyon üzerinden doğuya doğru gece gündüz askerî kafileler geçmeye başladı. Muzafferler Berlin’den dönüyorlar. Bizim köylüler de gelmeye başladılar. Çok geçmeden Vihtır Murzayev ile Pavıl Şambulkin geldi. İkisi de çok güzelleşmişlerdi. Keyifleri eskisi gibiydi çok değişmemişlerdi. Vihtır şimdi de çok az konuşuyor, Pavıl da aynen şaka yapmayı, çok konuşmayı seviyor, bazen Çuvaşçayı* unutmuş gibi de davranıyor. Önceki zamanlarda annesiyle de sadece Rusça konuşuyor diye gülerdi gençler. Şimdi kolhozda çalışmaya başladılar. Pavıl inek çiftliğinin başında, Vihtır ise sıradan bir kolhoz çalışanı. Her gece ikisi de sokağımıza akordeon ile çıkıyorlar. Maruş ile Taruş onlar döndüğünden beri tekrar kanatlandılar az daha uçacaklar çok uzaklara. Ben onların mutluluğunu görüyorum da kendi yalnızlığıma yanıyorum. Belki benim de kaderimde sevdiğimle gezmek vardır. Doğruyu söylemek gerekirse gezelim diyenler de yok değil.

      Valeriy, ne zaman tekrar buluşuruz biz seninle acaba? Bir zaman görüşmek için imkân vardı ancak nasip olmadı. Sen Berlin’den Doğu’ya doğru geçerken eve telgraf çekince kardeşin Kolya istasyona koştu. Pazar günüydü ve ben de pazara gideyim diyerek ondan geri kalmadım. Bir gün seni bekledik, gece boyu peron boyunca dolaştık, ne kadar çok katar geçti, binlerce asker geçti sadece sen görünmedin. Nasibimde yokmuş diyorum, pazar gibi halk arasında birbirine dikkat edemiyorsun, sizin katar da sadece on dakika durdu. Tren hareket edince ancak seni görebildik. Sen vagonun merdiveninde durmuş gidiyordun, asker gömleğiyle, baş açık, saçların rüzgârla uçuşuyordu. Kolya ile ikimiz de sana bağırmaya başladık, ancak bağıran, ağlayan sadece biz değildik. Sen bizi duyamadın, fark edemedin, öylece gittin. Sonra ne kadar hevesle beklediğimden olacak Kolya’dan gizlice istasyon ardındaki haritaya dayanarak ağladım.

      Şimdi ise mutluluğum, sevincim ölçüsüz!

      Dün tarlada ekin biçiyorduk, öğleye doğru postacı bana mektup verdi, adresi görünce nereye gireceğimi şaşırdım, hiçbir şey de diyemiyorum, mektubu öpüyorum, gözlerimden gözyaşları süzülüyor. Kaç defa okudum senin kısa mektubunu! Her zaman çekinerek gezdim, çocukluktan beri duygumu senden de insanlardan da sakladım, bugün ise mutluluğumu dünyaya duyuracak kadar güçlü bir şekilde haykırdım. Benim seni görmek için istasyona geldiğimi Kolya yazmamış olsa belki de bana yazmazdın değil mi? Yüzlerce defa teşekkürler sana. Valeriy bana iyi dileklerle saygı gösterip yazdığın için teşekkürler!

      Mektup iki hafta içinde geldi, yol çok uzunmuş. Hatırlıyor musun, altıncı sınıfta okurken haritada Mançurya’nın nerede olduğunu bulamamıştın da sonra öğretmen beni çağırmıştı ve ben göstermiştim. Şimdi ise senin kaderinde bu Mançurya dağlarından yayan geçmek varmış. Ağırdır, anlıyorum. Yine de sabret Valeriy, köyümüze iyi bir şekilde dönmeye layık biri ol. Samurayları çabucak yenerek dönün. Burada seni bekliyoruz. Arkadaşın türküler yakan Almazov’u da misafir getir, iyi ağırlarız. Ona da selam söyle. Bir de nerenin Çuvaş’ı o?

      Bu mektubu defalarca düzeltip yazdım, yine de derli toplu olmadı ya, yanlışlıklar var. Bugün sabahtan beri aralıksız yağmur yağıyor, tarlaya çıkamadık. Ben her gün mektup yazıyorum. Neler düşündüğümü açıkça yazdım.

      Bu zamana kadar evde yaşadım, buzağı baktım. Çalışmak çok zor oldu. Hayvanların yemleri yetersiz, geçen yıl otun dağa ambara girmeden çürüdüğü de oldu. Genç buzağıların çoğu hastalandı, ölenler de oldu. Yazın hayvanları tarlaya meraya salınca buzağıları bakmak için anneme gönderdim, ben de tarla sürmeye, tırmıklamaya, ekin biçmeye de gittim. Köyde gücü yerinde erkekler yok denecek kadar az, kolhozda kadınlar da zar zor çalışıyorlar. Atlar yetmiyor, savaşa çoğunu alıp götürdüler. Ufak tefek işler için inekleri, öküzleri koşuyoruz. Ormandan ağacı kızak ile çekip ya da sürükleyerek getirip idareli kullanıyoruz Valeriy. Artık gelecekte hafifler diyoruz. Delikanlılar dönmeye başladılar.

      Ben bu yıl okumaya kadar verdim. Önümüzdeki hafta Çeboksarı’daki ziraat enstitüsünde okumaya başlıyorum, bu nedenle çiftlikte çalışmayı bıraktım. Zoolog olmak istiyorum. Annem göndermek istemiyor. “Evde kimse kalmıyor, baba ocağını söndüreceksiniz, dumanını tütmez edeceksiniz.”* diyor. Okulu bitirince çalışmak için köye döneceğim diyorum ama inanmıyor, uzağa gönderirler diyor. Benim gitmemden korkup elbiselerimi sakladı, yine de gizlice çıkıp kaçacağım. Sonra kendisi de teşekkür eder.

      Valeriy, sen mektubumu okuduktan sonra vakit bulup cevap vermeye çalış, önceki gibi çok bekletip azap çektirme. Konuşmamız da mektubun sonuna kaldı, savaş bitmeden buluşamayız da. Senin mektubunu can gibi bekliyorum, kanatlanıp bekliyorum, ondan da ötesi seni bekleyip yaşıyorum. Köye döneceğin zaman bana telgraf çek, ben seni Avtan deresi yanına çıkıp yol çatındaki karaağaç yanında bekleyeceğim. Bir de söylemeyi unuttum, bugün ben yirmi iki yaşını doldurdum.

      Sana iyilik sağlık diliyorum. Sen beni unutsan da ben seni hiçbir zaman unutmayacağım. Bir kez daha sana güneş gibi kızgın, sevgim gibi sıcak selamlar, yedi defa selam gönderiyorum!

      Salambi Akramova

      23 Ağustos 1945

      Kolya okuyup bitirdi ve derin bir nefes aldı, derin bir düşünceye daldı, sonra mektubu düzgün bir şekilde dörde katlayıp zarfa koydu.

      “Kime gerekliydi şimdi bu unutulmuş mektup? Kim okuyup sevinecek onu? Çok çabuk soğumuş güneş gibi kızgın selamlar.”

      Kolya diğer zarfı açtı ve ruhu titreten sözcükleri okumadan hatırına getirdi.

      “… Anavatan için kahramanca savaşıp başını verdi… Onu bir yüksek dağ tepesine defnettik… Onun yanında bulunan mektupların hepsini evine gönderiyorum… Kıdemli Çavuş Anatoliy Almazov. 1 Eylül 1945”

      Kolya iki eli ile başını tuttu.

      Valeriy öldükten bir gün sonra savaş durdu. Diğer gün Japonya teslim oldu. Yine istasyondan katarlar doğudan batıya doğru geçiyor. Muzafferler Port Artur’dan dönüyorlar. Ancak Valeriy kendi evine hiçbir zaman dönemez artık. Sadece annesi gece gündüz bekliyor… Salambi! Çok çabuk mu unuttun “hiçbir zaman unutmayacağın iyi akranını?”

      ANNENİN YÜZ DÜŞÜNCESİ, KIZIN BİR DÜŞÜNCESİ

      Baskıyla büyüyüp kız oldum, Köyde adımı kötüye çıkarmadım.

Türkü

      “*Atasözü, boş ağızdan çıkmış söz değildir. Siz bu ataların söylediklerini dinlemezsiniz, kulak da vermezsiniz, kim kızacak size? Okuma yazma biliyoruz diye başı gereğinden fazla kaldırmak doğru değil kızım. Büyükten de büyük var, ahmaktan ahmağı da bulunur. Kendi hayatını kendin zorlaştırdın ya, benimle de

Скачать книгу