Bozkurtun Patikası. Abdıreşit Taşov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bozkurtun Patikası - Abdıreşit Taşov страница 16

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Bozkurtun Patikası - Abdıreşit Taşov

Скачать книгу

zamana kadar geyikler bir şey tarafından rahatsız edilmiş gibi, üzerlerine gelmekte olan tehlikeyi sezip, patırdaşıp kalktılar, bir süre pür dikkat bakıp durdular.

      Uzkurt uzaktan ulaşmakta olan ışıklar yönünden geyiklere doğru fırladı. Onlar düz alana doğru kaçtılar. Eğer, araçtakiler geyiklerin düz alan ile kaçmakta olduklarını görmüş olsaydılar, onlardan kurtulabileceği çok az olurdu. Uzkurt kestirme yoldan koşup, geyiklerin önünü kesti, Börüsay’ın saksavulluk kısmına doğru yönlendirdi. Orada geyikleri bulabilseler ya da onlarla karşılaşsalar bile araç ile kovalayıp da yakalamak avcular için mümkün olamaz!

      Avcılar düz alana inerek, ileriye doğru gittiler. Böylece önüne ışık saçıp yaklaşmakta olan karabasan gibi beladan kurtulmuş oldular.

      Uzkurt yaşlı tekeyi sürekli gözetim altında tutuyordu. O tekrar “bekçilik” görevini yerine getirmek için topar-dan bir kenara çekilmiş olduğu yerde Uzkurt onu yakaladı. Geyikler anında patırtı ile saksavulların arasına dalıp gittiler. Yaşlı teke yılların sertliği sinmiş boynuzunu kullanmaya bile yetişmedi. Uzkurt tek bir zıplama ile onun sırtına atlayıp, keskin dişleriyle boyun omurgasını kırdı. Sonra boynundan ısırıp, bir şekilde de, atlayarak yere indi. O anda yaşlı tekenin gövdesi pat diğe yere serildi.

      Uzkurt avunu iştahla, parçalayarak yedi. Karnını doyurduktan sonra, yanında yattı. Ikinci gününü de aynı yerde geçirdi. Üçüncü gün her yeri sim siyah bir canlının düz alanda koşarak gelmekte olduğunu gördü. O, gelir gelmez, burnunu buruşturarak, sert bakışları ile: “Defol buradan!” dedi.

      Onun hükmedici tavrı Uzkurdun tepesini attırdı:

      – Eğer hayatta kalma ümüdünü kaybetmemiş isen, hemen buralardan uzaklaş, senin ensen ne kadar kalın olduğuna bakmamı istemiyorsan!

      Bu küçük ne kadar da cesurmuş! Sen beni tanımadın galiba.

      – Tanıdım. Sen benim düşmanımsın.

      – Tanımamışsın. Bana Vaşak derler. Hayvanlar kralı Aslan bile benden çekinir.

      – Dem vurma bana.

      – Yeter! Defol burdan. Yoksa… Sen de yere serilmiş leşe dönersin.

      – Kurt başkasının avunu da yemez, kendi avunu da başkasına vermez.

      – Dik kafalılığından dolayı sen kaybedeceksin.

      – Herbir senin gibi açgöz hem de burnu havada olana avumu aldırmam, namusumu iki paraya değişmem.

      – Öylemi diyorsun?!

      – Öyle…

      Her iki taraf dövüşmeye hazırlandı. Vaşak büzülmüş gibi oldu da, birdenbire Uzkurdun üzerine atıldı. Uzkurtda kendisini onun üzerine attı. Dövüş başladı. Kimin altta, kimin üstte olduğu belli olmayan kapışma uzun sürdü. Vaşağın cüssesi büyüktü. Uzkurdun cüssesi onunkuya nazaran küçük de olsa, güç bakımından ondan pek fazlada güçsüz değildi, üstelik de her bir ısırdığı yeri koparmaktaydı.

      Vaşak çok çevikti. Vucudunun üç dört yerinde acı verici yaralar oluştuktan sonra, o kurdun ağzını da ihmal etmeden, kendisi de ısırmaya başladı. O da bir keresinde Uzkurdun ensesinden ısırdı. İşte, o andan itibaren de gümüş renkli tüyler ne işe yaramakta olduklarını gösterdiler.

      Vaşak diline batmış keskin tüylerin verdiği acıya dayanamadı, hemen ağzını açtı.

      Uzkurtsa fırsattan faydalanarak, Vaşağın altına girdi de, arka ayaklarına dayanarak yukarıya doğru kalktı. İşte o anda, onun ensesinde bulunan gümüş renkli tüyleri Vaşağın karnını sanki bıçak ile delinmiş gibi parçalayıp attı. Karnından işkembeleri dışarıya doğru çıkan Vaşak yine de dövüşmeyi bırakmadı.

      Bu dövüşün en sancılı yeri, onların hiç birinin kendisini korumaya değil, rakibini param parça etmeye can atmalarıydı.

      Onların her ikisinin de “Ya alacağım, ya öleceim” şeklinde net bir amaçları vardı.

      Uzkurt git gide daha kuvvetlenmekteydi. Tersine, Vaşak ise zayıflamaktaydı.

      Kendi avuna sahip çıkma gayesi ve kurt gururu Uz-kurdu daha da güçlü kılmaktaydı.

      Vaşağın ise amacı tamamen başka olan kötü niyet bu dövüşü yapmaya mecbur bırakmaktaydı. O hayatı boyunca Aslanın peşinde gezmeye alışmıştı. Ama, Aslan ağır kanlıydı. O, yakalamış olduğu avundan karnını doyurduktan sonra, onun yanında yan gelip yatmaz, ilk aklına gelen yöne gider. Bu inatçı kurt ise Vaşağa yol vermek bile istemiyor.

      Uzun süren dövüş Vaşağın canını çıkarmıştı. O, rastgele Uzkurdun vucudunu ısırmaktaydı, onun vucdunu tırmalayarak çizikler içinde bırakmıştı. İşte o anda da onun işkembeleri bir kütüğe takıldı. Sanki onun tüm işkembeleri dışarıya çıkmış gibiydi. Neyin onu tutmakta olduğunu anlayamadığı için, kısa bir süreliğine geriye baktığı anda, Uz-kurt, Vaşağın boynundan ısırdı. Silkeledi. Vaşak boynunu düşmanın ağzından kurtarabilmek için her ne kadar can atsa da amacına ulaşamadı.

      Uzkurdun keskin dişleri kendi işini hakkıyla yapmıştı.

      “Can boğazdan çıkar” diye boşuna dememişler.

      Vaşağın kendisinkiden iki katına kadar daha iri cüssesinin leşe dönmüş yerde yatmakta olduğunu gören Uzkurt:

      – Ben senin üzerine gitmedim, sen benim üzerime geldin. Dövüşü de ben başlatmadım, sen başlattın. Ben namusumu korudum. Sen ise, işte orada, kuma karışmış yerde yatan mideni doldurmak için dövüşüp, kendini bile savunamadın. Kabahatın günahından büyük – dedikten sonra, yola koyuldu. Sadece o zaman vücudunun her yerinde hissedilen ağrı ve sızıdan dolayı dayanamaz hal almaya başladığını sezmeye başladı. Dövüş sırasında vücudundaki yaraların ağrıdır sızılarını o arada hissetmemiş olmalı.

      Aladağda bulunan kadim mağaraya geri döndüğünde, tan yeri atmaya başlamıştı. Mağaranın bir köşesinde bulunan iki taşın arasına geldikten sonra, başını arka ayaklarının arasına sokup, bükülerek yattı…

      Eğer bu durumda kimdir birisi bu mağaraya baksaydı: “Burada üc adet taş varmış” der, geçip gidebilirdi.

      …Mağaranın içi sanki Güneş gökyüzünden inmiş, bu yere gelmiş düşmüş gibi birdenbire aydınlanıp gitti. Uzkurt iki tarafında bulunan taşlardan yayılan göz kamaştırıcı ışınların mağaranın içini sanki gündüz gibi aydınlatdığını gördü, yavaşca başını kaldırdığında, tünelin girişinde duran koca kurdu gördü. Onun cüssesinin iriliği Aslanlarınkinden küçük değildi. Sadece başının etrafında yelesi yoktu, onun yerine ensesinde bir karış uzunluğunda kümüşsü tüylerinin olduğunun farkına vardı. Belki de bu kurt Akhal’ın söylediği Bozkurttur.

      – Hoşgeldin, Bozkurt!

      – Hoşbulduk, Uzkurt! Düş peşime!

      Bozkurt

Скачать книгу