Vah. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Vah - Ахмет Мидхат страница 10

Жанр:
Серия:
Издательство:
Vah - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

hakkında bir sudan cevap ile yetinmişti. Zaten validesiyle kardeş, kız kardeş münasebeti gibi bir münasebette bulunan Behçet’in öyle her hâl ve hareketine dair uzun uzadıya sorgulamalara tabi tutulması, âdet dahi değildi.

      Kuzguncuk’taki düğünde sabahlara kadar eğlenmiş bulunması hasebiyle uykusuz kalmış olan Behçet, hemen yatağına uzandı. Yirmi dört saatten beri vuku bulan olaylar üzerine kendisi dahi şaşmak derecelerine gelmişti. Hele böyle uykusuz ve rahatsız bir hâlde kalmasını hiç benimsemediği için hatırına başka bir şey gelerek kendi kendisine dedi ki:

      “Saat sekizde Üsküdar iskelesinde idim. Dokuzda buraya geldim. Saat henüz on bile olmamış. Hâlbuki kış gecelerinde bu saatlerde henüz baloda olduğumuz zamanlar çok olmuştur. Dolayısıyla uykusuzluktan ve rahatsızlıktan şikâyete hakkım yoktur. Asıl lazım gelen şey teşebbüslerimin bundan sonrasını nasıl tamamlayacağımızı düşünmektir ama ona dahi şimdi vaktimiz yoktur. Şimdiki hâlde hele bir uyku kestirelim!”

      Behçet Bey derin bir uykuya dalmakta da gecikmedi. Hatta yorgunluk hasebiyle rüyasız falansız güzel bir uykuya dalmıştı. Zira uzun boylu hanım hakkında aşk ve alaka gibi bir şeye düçar da olmamıştı. Sadece bir iş yapmamanın müsaadesiyle, o gün dahi şu yolda eğlenmiş bulunduğundan zihnen tamamıyla rahat olduğu için uyumuş gitmişti.

      Uykudan gözlerini açtığı zaman güneşin karşı Rumeli yakasında bayağı ufka doğru alçalmış olduğunu gördü. Saate baktı. Saat tam dokuz buçuktu. Kendisini yokladığında öyle yorgunluktan ve uykusuzluktan dolayı vücudunda hiçbir rahatsızlık eseri göremedi.

      Artık bu saatten sonra bir yere çıkıp gitmek mümkün olamayacağından Behçet Bey arkasında gecelik entarisi ve onun üzerinde dahi incecik bir Şam hırkası bulunduğu hâlde yalının bahçesine çıktı.

      Derken Kayıkhane semtinde Petraki’yi gördü ki Behçet Bey’in yeni edinmiş olduğu sandal merakı hasebiyle satın aldığı gayet hafif ve narin bir sandalı boyamakta idi.

      Bu Petraki “hezârfen”6 vasfına layık, zeki ve hareketli bir çocuktu. Behçet ise kendisine biraz da lüzumundan fazla yüz verdiğinden efendisi ile pek laubalice görüşür konuşurdu.

      Petraki’yi görünce Behçet Bey kendi kendisine dedi ki:

      “Tamam! İşte bu işi de Petraki’ye havale ederiz. Ondan daha iyi bunu çözecek kimse olamaz. Koca Petraki! Eğer bir zaptiye müşiri7 olsaydım seni başmüfettiş atardım.”

      Doğruca Petraki’nin yanına vardığı zaman ilk sözü sandalı pek güzel boyadığına dair birkaç övücü ve teşvik edici sözlerden ibaret oldu. Sonra tavrına bir ciddiyet vererek dedi ki:

      “Ey!.. Petraki! İş bu değildir görülecek, başka bir iş vardır ama bilemem ki becerebilecek misin?”

      “Emrediniz efendim! Hiç Petraki’nin göremeyeceği iş olur mu?”

      “Şimdi ben olan durumu sana anlatayım da sonuna kadar hikâyemi dinle!”

      “Ama fırçayı elimden bırakmayarak dinleyeceğim. Öyle değil mi? Zira şu açık deriden olan şeritler, sandalı pek ziyade açacağından bunları yarım saate kadar bitirmezsem içim rahat etmeyecektir. Bu gece kurusun da yarın dahi sandalı bir tecrübe etmeliyim!

      “Pek güzel! Hem fırçayı sür hem beni dinle!”

      “Kulaklarım tümüyle sizdedir efendim! Yalnız ellerim fırçada gözlerim dahi bu derilerin üzerinde!”

      Behçet Bey hikâyeye başladı. Şıkların bir hâli daha vardır ki gördükleri ve hikâye edecekleri bir şeyi öyle dört laf ile söyleyip bitirmezler. Etrafıyla ve genişçe hikâye ederler. Zira öyle sözü kıp kısa kesenler Fransızca “beau parleur”, yani güzel söyleyici sıfatına layık olamazlar.

      Hikâyenin başlangıcı Petraki’yi o kadar memnun edemedi ise de Fındıklı kahvesinde uzun uzadıya bekleme fıkralarına gelince zeki Rum’un gözleri parlamaya başladı ve hele Bağlarbaşı’nda sabah edilmesi fıkrası pek hoşuna gitti.

      Nihayet Behçet Bey dedi ki:

      “Şimdi hikâyeyi anladın ya? Eğer güzelce anlamış isen sana teklif edeceğim hizmeti de anlamışsındır.”

      “Oo!.. Ona şüphe mi var? Uzun boylu hanımın arkasına düşerek sabahlara kadar girdiğiniz zahmetlere mukabil yalnız hanımın hanesini öğrenmekle kaldınız. Kendisi kimin nesidir? Eti yenecek bir kuş mudur? Değil midir? Daha buralarını öğrenemediğinizden bu işi de bana havale edeceksiniz. Değil mi?”

      “Evet ama eti yenilip yenilmeyeceği meselesi bence o kadar ehemmiyetli değildir. Kendisine âşık olmuş değilim ya?”

      “Öyle ise bu kadar külfetlere sebep?”

      “Adi bir meraktan ibaret!”

      “Artık siz o adi merakı benim külahıma anlatınız.”

      “Hakikaten adi bir meraktan ibarettir Petraki!”

      “Külahıma anlatınız dedim ya! Ne ise! Efendim olmuşsunuz. Her hizmetinize canla başla çalışarak bir aferin kazanmaya mecburum.”

      “Bu işte beni memnun edersen aferinden ziyadesini kazanırsın.”

      “Ziyade bir şey kazanmak istemem! İşte o zaman hizmetimizin rengini değiştirir. Sizin aferininiz bana kâfidir.”

      “Ee, tahkikatının neticesini bana ne zaman bildirirsin?”

      “Adi bir merakı gördünüz mü bir kere! Sabırsızlığa bakılırsa, âdeta âşık sabırsızlığı olduğuna hiç şüphe kalmaz. Ne ise! Bakalım bizim Despino’yu göreyim de onunla edilecek müzakere üzerine size bir haber getiririm.”

      “Ama çok vakit geçirmemeli!”

      “Anladım efendim, anladım! Çok vakit sabredemeyeğinizi anladım. Lakin Despino olmazsa ben erkekliğim ile yalnız bir başıma ne yapabilirim?”

      Petraki’nin, Behçet Bey hakkındaki şüphesinin yersiz olduğunu okuyucularımız anlamaktan geri durmazlar. Gerçi gençlere hiç de itimat caiz değilse de Behçet Bey hakkında vermiş olduğumuz malumattan bu zatın öyle ciddi bir sevda ile deli divane olacak adamlardan olmadığını anlamışlardır. Behçet’i bu işe sevk eden şey, hakikaten bir meraktan ibaret idi.

      Petraki’nin Despino diye haber verdiği kadın kendi kız kardeşi idi ki bu kadın mükemmel bir bohçacıydı. Avrupa’nın süse, modaya dair en ince işlerinden başka bizim yağlıkçı esnafının nefis eşyasına dair şeyleri dahi konaklara götürür ve hatta bazı mücevherat tellallığına kadar da varır.

      Petraki’nin Despino’ya gördüreceğini Behçet Bey’e söylediği işe bakıp da Despino’ya sair tellallıklarda dahi bulunur diye bir hüküm verilmemelidir. Bohçacı kadınların ne kadar namuslu ve sağlam olabilmeleri mümkün ise Despino da o kadar istikamet sahibi bir kadındı.

      Bahusus ki kız kardeşine havale edeceği

Скачать книгу


<p>6</p>

Hemen hemen her şeyi bilen ve her şeyden anlayan adam.

<p>7</p>

Emniyet Müdürü.