Vah. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Vah - Ахмет Мидхат страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Vah - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

şenlik olur. Oraya kadar giderim. Zaruri ve mecburi bir eğlenti yaparım. Ama orada dahi yatacak bir yer bulunmazsa bu geceyi dahi sabaha kadar uyanık geçiririm. Zaten geceler kaç saat ki? Onun da bir büyük kısmı tiyatro, gazino falan eğlenceleriyle geçer; birkaç saati de nasıl olsa geçirebilirim. Hatta Çamlıca’ya doğru aheste aheste bir gezinti yapsam bile sabahı ederim. Bahusus ki Çamlıca’dan güneşin doğuşunu seyretmek dahi haylice safalı olur.”

      Gerçi bu karar en akıllıca bir karardı. Verdiği kararı icra için Behçet Bey derhâl bir beygir kiraladı.

      Beygire binip de bir sigara yaktığı zaman hatırına yine uzun boylu hanım gelerek kendi kendisine dedi ki:

      “Ee!.. Uzun boylu hanım! Gerçi güzelsin. Hem de pek güzelsin! Lakin şimdiye kadar seni benim şu mecnunca takibim gibi bir suretle takip eden bulundu mu? Bunu hiç tahmin edemem. Ya bizim bu kadar zahmetler boşuna mı gidecekler? Bunu da tahmin etmem. Daha doğrusu tahmin etmek istemem. Ne ise şimdilik evinizi öğrendik. Haydi, bu gece dahi Bağlarbaşı’nda uykusuz falansız geçsin. Elbette bir zaman gelir ki ben sana bu çektiklerimi söylerim de ya merhamet ederek bana acırsın veyahut divaneliğime kahkahalarla gülersin!”

      BEŞİNCİ BÖLÜM

      BEHÇET BEY VE NECATİ EFENDİ

      Hikâyemizi teşkil eden asıl şahıslar ile biraz tanışalım:

      Behçet Bey dediğimiz zat yirmi altı yirmi yedi yaşlarında bir delikanlıdır.

      Boyu orta, vücudu nahif tabir edilen vücutlardan biraz daha hâllice! Elleri, ayakları oldukça küçük ve güzel!

      Yüze gelince: Sarıca benzi ilk bakışta, güzelliğiyle pek de dikkat çekemez ise de gayet koyu mavi ve ayrıca gözlerinin bakışları pek tatlıdır. Ağız, burun dahi güzelce resmedilmiştir. Dudaklarını süsleyen açık kumral bıyıkları ise pek çok bıyık meraklılarını gıptaya düçar edebilecek kadar güzelcedir.

      Bu zat “şık” umumi unvanı altında sayılabilecek gençlerden ise de onlar arasında görülen bazı cicili beylere benzemez. Şıklar dahi kendi aralarında iki kısma ayrılırlar. Bir kısmı asıl şık denilen telli bebekler oldukları hâlde diğer kısmı kendilerine “centilmen” süsünü verirler ki bunlar güya babaca bir surette süslenirler.

      Onların ne suretle giyinip süslendiklerini tarif için fazla tafsilata ihtiyaç yoktur. Temiz giyinir, kuşanır ve kendi hâlinde gezen zevatla bir de moda gazetelerinin çizimleriyle canlandırdıkları şıklar göz önüne getirilip ve bunların daha normal olanları zihinlerde canlandırılırsa, işte bu centilmenin şekli ve şemaili ortaya çıkmış olur.

      Behçet Bey, Mektebi Sultanide tahsilini yaptığı cihetle Fransız lisanına aşina olduktan başka birtakım fennî ilimlerden dahi mesafe kat etmiştir. Şu kadar var ki Mektebi Sultanide tahsilini tamamlayan sair talebeler gibi onun dahi Osmanlıcası kıttır.

      Zaten şık ve centilmen geçinenler için Türkçenin biraz kıt olması da başkaca bir süs yerine geçmez mi?

      Bunlardan pek çoklarını gördük ki ahbapları arasında en çok kullanılan “teklif ve tekellüf” tabirlerinin Türkçesini bilemeyerek veyahut bilmezlikten gelerek “Şey… of!.. Türkçe nasıl derlerdi?..” diye arandıktan, tarandıktan sonra nihayet Fransızca “façon” tabirini kullanarak kendilerini muvaffak saymışlardır.

      Fakat sözün doğrusunu söyleyelim ki bizim Behçet Bey bu derecelerde şık ve centilmen değildi. Bilmediği şeyi gizlemeden söyler ve itiraf ederdi. Bu tarz davranışlardan da pek hoşlanmazdı.

      Ahlak cihetinde dahi Behçet Bey epeyce medih ve sitayişe şayan bir adam görülür.

      Gerçi ahlakça hiçbir noksanı olamamak derecesindeki mükemmeliyet hiçbir insana verilmemiş ise de insanların iyilik ve kötülükleri karşılaştırıldığında Behçet Bey’in iyilikleri ve ahlaki yönleri daha galip gelebilirdi.

      Bu zamanda içkisiz delikanlı ne kadar nadir bulunur. Dolaysıyla şıklar içinde içkiyi aşırı kullananlar ise ters orantılıdır ve bu ölçüye dâhil değildirler. Behçet ise Beyoğlu veyahut gezdiği yerlerde bulunmak zorunda kaldığında içki kullanırdı. Ancak öyle geceden sabaha kadar aşırı içmek gibi vaktini bu gibi yerlerde geçirip sabahlayan tiplerden değildi.

      Bak işte centilmenliğin bir beğenilecek ciheti varsa o da sarhoşluğu ayıp saymalarıdır. Alafranga âlemlerinde gençlerin ekser zamanı kadınlar yanında geçeceği ihtimaliyle sarhoş bulunmak ve tütün içmek ayıp olduğundan bizim şıklar dahi işrete, içki içmeye ve eğlenceye düşkünlük göstermemeyi de şıklık sayarlar. Fakat tütün meselesi bizde Avrupa’ya kıyas edilemez. Avrupa’nın murdar tütünleri kadınlar gibi zayıf göğüslü mahlukları değil; en kuvvetli erkekleri bile dumanı ile öksürtür. Bizim iyi tütünlerin güzel kokuları ise bilakis burunlara zevk verir. Hatta buralara gelen Avrupalı kadınların bile birtakımı bizim tütünleri içmeye alışırlar.

      Şıklar ve centilmenler kumar oyununu pek ziyade şıklıktan saydıkları cihetle hemen hemen hanedanlarının servetlerini bitirmek uğrunda batırdıkları hâlde bizim Behçet Bey bu konuda dahi müstesnadır.

      Kendisini sair şıkların tenkit dillerinden kurtarmanın da yolunu bulmuştu. Zira şıklar güya kâr ve kazanç için değil; başka türlü zaman geçiremedikleri için kumara döküldüklerinden Behçet Bey bunlara mukabil der ki:

      “Paramı kaybetmek korkusundan değil sadece oynamaktan üşendiğim için oynamayı sevmem. Benim için kulüplerde olsun, evimde olsun zamanı öldürmenin -alafranga tabiridir- en güzel sureti kitap okumaktır.”

      Gerçi Behçet’in kitap okumasına verdiği yeni ehemmiyet dahi en ziyade övmeye şayan hâllerdendir. Buna da bir şıklık sureti vermek için ekseriya Avrupa’nın en son çıkan kitaplarını tedarik edip okuyarak şıkların meclisinde “Şöyle bir kitap çıkmış! Gözünüze çarptı mı?” suallerini henüz hiçbirisinin gözüne çarpmadığı cevaplarını alınca, başkalarında bulunmayan bir moda kendisinde bulunmuş gibi memnun olup bununla iftihar da ederdi.

      Behçet’in hususi hâlleri arasında en ziyade ehemmiyet verilecek şey bu zatın kadınlara olan aşırı düşkünlüğüdür. Zaten şıkların, centilmenlerin umumu için zamparalıkta ifrat etmek hepsinin alışkanlığı değil midir? Fransızlar “Beau sexe!” demezler mi? “Güzel cins” manasında olan bu tabir, kadın kısmına mahsustur. Güzelliği övme dahi centilmenliğin birinci şiarlarındandır.

      Şu kadar var ki bizim Behçet Bey, bu merakta sair emsallerinden üstündür. Zaten merakının ziyadeliği sebebiyle değil midir ki vapurda gördüğü bir kadını takip için bir gün sabahtan akşama kadar inat ettiği hâlde o geceyi de akşamdan sabaha kadar rahatsız geçirmeye razı olmuştur.

      Hem şıklarda bir hâl daha vardır. Onlar bir kadına âşık olmayı küçümserler. Kadınlara pek ziyade rağbet etmeli ama âşık olmamalı. Eğer bir kadını kendisine âşık etmek mümkün olursa bunu fevkalade bir şan sayarlar ise de kendilerinin kadına ciddi âşık olmasını saflık sayarlar.

      Hatta centilmenliğin son derecesi olmak üzere ciddi âşık olmayı bir kadın hakkındaki muhabbetini küçümseyecek olanlarla düelloya kadar da göze aldırırlar. Hikmeti? Hikmeti ne olacak? Bahis sevmemek bahsi değil. Honneur, yani

Скачать книгу