Vah. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Vah - Ахмет Мидхат страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Vah - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

ne kadar ağır geçseler yine birbirini takip eden saatler dokuza ve hatta ona kadar vardıkları hâlde yine uzun boylu hanımdan bir eser görülmeyince Behçet Bey kendi kendisine konuşarak dedi ki:

      “Böyle uzak yerden misafir gelen hanım akşam dönecek olursa mutlaka biraz erkence davranır. Saat on olduğu hâlde uzun boylu hanım dönmediğine göre bu akşam hiç de dönmeyecek gibi anlaşılıyor. Korkarım bu nazenin kadın bize geceyi dahi geçirtecektir.”

      O zamana kadar sigaraların birisini bitirip diğerini yakmaktan ağzı zehir kesilen Behçet Bey, Fransızların dediği gibi zamanı öldürmek için mutlaka bir şey çekiştirmeye kendisini mecbur gördüğünden hiç olmazsa çeşniyi değiştirmiş olmak için kahveciye bir nargile ısmarladı.

      Bir yandan nargile guruldatır ve diğer taraftan kendi kendisine derdi ki:

      “İnsan bir işe ne kadar vakit ve emek sarf ederse o işte devam için kendisini o kadar mecbur etmiş olur. İşte bu da hikmetli bir kaidedir ki bizim filozof Necati Bey bu kaideyi hatıra bile getirmemiştir. Şu uzun boylu hanımı takibe ilk karar verdiğim zaman böyle geceleri dahi dışarlarda geçirmeye mecbur olacağımı bilseydim belki takipten vazgeçerdim. Fakat böyle bir günlük emeğimi sarf ettikten sonra kesin bir neticeyi almaksızın dönmek mümkün değildir. İş artık inada bindi. Mutlaka hanımı bekleyeceğim. Bir gece değil, beş gece olsa da mutlaka… Ha! Aman dur! O mu? Ta kendisi!..”

      Ta kendisi idi!..

      Saat on buçuğa gelmiş olduğu hâlde uzun boylu hanım Kazancılar Yokuşu’ndan belirdi ki nargilesinin marpucunu elinden fırlatan ve kahveciye hemen çıkarıp bir yüzlük atan Behçet, eğer biraz daha telaşa kendisini kaptırmış olsaydı doğruca hanıma giderek “A canım, insanı bu kadar bekletmek de reva mıdır?” diye serzenişlere dahi başlayacaktı.

      Böyle telaşlı bir hâlde bulunan insanlar ne kadar gülünç olurlar!

      Behçet Bey güya takibinden kimseye renk vermemek için hanımdan önce tramvay vagonuna girmeye lüzum gördü. O zaman tramvay dahi gelmişti.

      Öyle ya! Üsküdar’dan vapur ile köprüye ve Galata’dan dahi tramvay ile Fındıklı’ya gelmiş olan bir kadının yine o yol ile döneceği tabii değil midir?

      Tramvaya bindi. Biletini de aldı. Hatta Tophane tarafından gelecek olan arabalar dahi gelmiş bulunduğu cihetle kendi bindiği araba yola dahi düzüldü.

      Vay, Behçet’te bir merak! “Yolcuları beklememek tramvaylarda yeni kural mı oldu?” diye itirazlar! Sebebi? Çünkü tramvay arabası uzun boylu hanımı beklemeksizin hareket etmişti. “Belki arkadaki arabaya biner.” diye Behçet Bey gözlerini arkaya çevirdi ise de kadın o arabaya da hiç iltifat etmeyerek Kabataş yolunu tuttuğu gibi araba dahi hareket edince artık Behçet’in tavrı büsbütün gülünç bir hâl aldı ve hemen arabadan aşağıya atladı.

      Bereket versin ki tramvay giderken atlamamanın tesiriyle yere yuvarlanmadı.

      “Acaba hanımefendi bu geceyi başka yerde misafirlik hâlinde mi geçirecek?” merakıyla kadını tekrar takibe başladı. Fındıklı Camisi’ni geçtiler. Halil Şerif Paşa merhumun yalısını da geçtiler. Nihayet Kabataş’a vardılar.

      Orada uzun boylu hanım, doğruca vapur iskelesine giderek araba vapurunu beklemek için bir tarafa oturdu ki araba vapuru dahi ancak bu zaman Behçet Bey’in hatırına gelmekle kadının Kabataş’a yönelmesindeki hikmeti anladı.

      Saat tam on bir buçuk olduğu zaman vapur dahi geldi. Hanım vapurun yukarısına çıkarak kadınlara mahsus olan köşelerin birisine oturdu. Behçet Bey dahi ta o köşeye yakın oturup sabahtan beri beklediği sevgiliyi temaşaya başladı.

      Uzun boylu hanım, hakikaten ne kadar da güzelmiş! Sabahtan beri değil, bir haftadan beri beklemiş olsa bile değermiş!

      Hakikaten araba vapurunun üst katında her köşeyi kadınların istilasıyla erkeklerin dahi orta yerlerden köşelere doğru bakmaları pek sefil bir şey oluyor.

      Uzun boylu hanım ise hem pek güzel hem pek süslü olduğu hâlde hem de pek serbest bir şey olduğundan cebinden zarif bir sigara muhafazası çıkarıp bir sigara yakarak püfür püfür içmeye başladı ise de yüzünü deniz tarafına çevirmişti. Böylece denizin dalgaları ile eğlenmekte olduğu cihetle şu vaziyetini beğenemeyen Behçet, artık başka türlü üzüntüsünü teskin etmeye yol bulamadı. Kadınların sigaraya alışmaları ve hele bazı serbestçe olanlarının böyle vapurlarda dahi sigara içmeleri ne kadar fena bir şey olduğunu içinden düşünmeye başladı.

      Behçet Bey bu mülahazasını bitirinceye ve hanım dahi sigarasını tamamen içinceye kadar vapur da Üsküdar iskelesine vardı.

      Behçet’in hepsinden önce kendisini dışarıya atacağına şüphe mi edilir? Sebebi ise hanım arabasını tutar tutmaz o dahi bir araba veyahut bir beygir tedarik edebilmek imkânını bulmaktan ibaretti.

      Uzun boylu hanım yine tüm dikkatleri kendisine çektiği hâlde vapurdan çıktı. Fakat arabacılar tarafına yönelmedi. Vapur iskelesinden Şemsi Paşa tarafına giden yolu tuttu. Hep sabahki aheste yürüyüşü ile ilerleyerek bir hayli gittikten sonra sağa sola bir hayli sokaklara dahi bükülerek nihayet bir kapının önünde durdu.

      Bu kapı, ev veya konak gibi bir kapı değildi. Uzunca bahçe duvarına asılmış bir kapıydı. Üzerinde bir de ip ucu görülüyordu ki bir çıngırak ipi olacağına şüphe de yoktur.

      Gerçi hanım ipi çekti. İçeride uzaktan uzağa bir çıngırak sesi işitildi. Onu müteakip takunya giymiş iki ayağın koşa koşa geldikleri ona mahsus olan patırtıdan anlaşıldı.

      Kapı açıldığı zaman bir Arap cariyenin yüzü görüldü ki bu hâlde Behçet Bey için bir hüküm vermeye medar olacak şey ancak bu cariyenin yüzüydü. Behçet gözlerinin olanca kuvvetini toplayarak Arap’ın yüzünü tetkike başladı.

      Gerçi Arap’ın yüzünde bir neşe görüldü ise de bu neşe bir misafiri karşılayan yüzlerde görülen bir sevince pek benzemiyordu. Misafir karşılansa “Maşallah! Buyurunuz! Sefa geldiniz efendim.” gibi sözlerin daha kapı dibinde söyleneceği ve hatta etek dahi öpüleceği malum iken Arap’ta bu gibi hareketler görülmedi. Yalnız gelen zatın gelişinden pek memnun olduğuna delalet eden bir neşe görüldü.

      Behçet Bey kendi kendisine dedi ki:

      “Tamam! Hanım buraya misafir olarak gelmedi, mutlaka kendi hanesi burasıdır. Fakat iskeleden buraya kadar birçok sokaklara sapmış olduğumuzdan acaba bir daha gelecek olursam bu kapıyı bulabilir miyim? Bunun çaresi buradan iskeleye kadar olan sokakların şöyle müsvedde yollu olsun haritasını almaktır.”

      Böyle diyerek cebinden derhâl bir kurşun kalem çıkardı. Yanında başka kâğıt dahi bulunmadığı cihetle sigara kâğıdının kabı üzerine haritasını çizmeye başladı. Hem yürüyor hem sokakları işaret ederek asıl kendisine lazım olan sokağı açık bıraktığı hâlde sağda solda görülen diğer sokakları birer çizgi ile işaretliyordu. Bununla beraber haritanın işaretlerine bir kat daha kuvvet vermek için bazı dikkate şayan olan evleri renkleriyle beraber çiziyor ve çeşme gibi şeylerin dahi harita üzerinde mevkilerini tayin ediyordu.

      Ömründe hemen ilk mühendisliği

Скачать книгу